New York’lu duayen sanatçı Sedat Pakay

Güncelleme Tarihi:

New York’lu duayen sanatçı Sedat Pakay
Oluşturulma Tarihi: Kasım 08, 2008 00:00

Bugün eserlerinden biri Washington DC’deki Smithsonian, ikisi New York’taki MoMa ve onlarcası Metropolitan Müzesi’nde duran fotoğraf sanatçısı Sedat Pakay, sanat dünyasını artık uzaktan seyrediyor. Çünkü geçirdiği ciddi bir ameliyattan sonra artık üretmeyi bırakmış durumda. Sanat piyasasıyla ilgili söyledikleri de pek içaçıcı değil. Bütün galerileri üstünde vizon kürk, altında spor ayakkabı, garip alıcıların istila ettiğini, çoğunun da Rus zenginleri adına çalışıp piyasayı altüst ettiğini söylüyor.

Sedat Pakay (63), 1966’dan beri New York’ta yaşayan bir Türk fotoğraf sanatçısı. Robert Kolej mezunu. Liseden sonra Kolej’in o dönemki yüksekokuluna devam etmiş ama bitirmeden Yale’in Sanat Okulu’nda master programına girmiş. Peki mezun olmadan nasıl kabul ettiler? "Portfolyom çok iyiydi" diyor.

Ailesi, bir zamanlar Turgut Özal’ın genel müdür olduğu Çelik Endüstrisi’nin sahibi. O yüzden Özal’dan bahsederken alışkanlık olmuş, "Turgut Abi" diyor.

Fotoğraf merakı babasının aldığı bir makineyle başlamış. İşin içine Yale girince, profesyonel bir sanatçıya dönüşmüş. Efsanevi fotoğrafçı Walker Evans’dan dersler almış.

New York’un fotoğraf piyasasını anlatıyor. Fotoğrafçı Edward Steichen’in fotoğraflarının milyon dolara satılmasından çok mutlu. Fotoğrafın gün geçtikçe değer kazandığını ve fiyatı en hızlı artan sanat eserlerinden olduğunu söylüyor. New York’taki sanat piyasasının bugün hiç olmadığı kadar bölgecilik içerdiğine inanıyor: "80’lerde müzayede salonları Japon doluydu. 90’larda Araplar vardı. Bu dönem de Ruslar ve Çinliler. Resmi yapan Çinliyse alıyorlar. Antikalarda da yine Çin eserleri uçtu. Mavi-beyaz, seladon ne bulursa alıyorlar."

Eskinin İtalyan heykeli toplayan Amerikalı tüccarının yerini yine parasıyla statü satın almaya çalışan Rus zenginlerin aldığına inanıyor: "Sanatın bir yatırım aracı olarak görülmesi yeni değil. Yeni olan, Rus zenginler. Paraları var ama prestijleri yok. Müzayede salonlarında şimdi o eksik yönlerini tamamlıyorlar. Bunu yaparken de piyasayı alt üst ediyorlar."

ARTIK AKIM KALMADI HERKES BİREYSEL TAKILIYOR

Sedat Pakay, eserlerin içeriğinden de memnun değil. New York’un şu anda işleri en çok para eden sanatçılarından Jeff Koons, Pakay’a göre sadece bir pazarlama mucizesi. Londra Sotheby’s’de düzenlenen müzayedeyle Picasso’nun rekorunu kıran Damien Hirst de öyle.

Üretirken emek vermemek ise ayrı bir konu. Koons ve Hirst’ün dışında Julian Schnabel gibi yıldız sanatçıların hepsinin eserlerini başkalarına yaptırmaları, Pakay için en büyük defo: "Andy Warhol başlattı bunu. Atölyesine adamları toplar çalıştırırdı. Hatta ben bir gün atölyesinde portresini çekerken etrafında dönen asistanları vardı. Ama bugün iş öyle bir hale geldi ki, neredeyse bittiği ana kadar eserlerine ellerini bile sürmüyorlar."

Sanat dünyasıyla ilgili bir başka tespiti de, bireyselliğin ön plana çıkması: "Artık akım diye bir şey kalmadı. Bir araya gelip 50’lerin soyut resmi, 60’ların pop-art’ı, 70’lerin op-art’ı gibi bir şey yaratmıyorlar. Herkes tek tüfek. Herkes içe dönük. Biz eskiden sokağa çıkar insan portresi arardık. Şimdikiler kendi sevgilisinin fotoğrafını çekip sergiliyor..."

Dijital fotoğraftan nefret ediyor

Sedat Pakay, ABD’de Yale Sanat Okulu’nu bitirdikten sonra 1970’de Türkiye’ye dönüyor ve Eli Acıman’ın yanında bir süre reklamcılık yapıyor. 2 yıl sonra New York’a temelli taşınmaya karar veriyor. Karısı Kathy ile 1975’te evleniyorlar. Şimdi Manhattan’da yaşayan oğulları Timur, 4 yıl sonra doğuyor. 1988’de Hudson’daki evlerine taşınmaya karar veriyorlar. Pakay, burada bir yıl sonra Hudson Film Works’u kuruyor. Fotoğrafçılığın yanı sıra PBS için filmler çekmeye başlıyor. 2005 yazında bir gün otomobil kullanırken, gözleri kararıyor. Beyninde pingpong topu büyüklüğünde bir kanser oluşumu tespit ediliyor ve ameliyata alınıyor. Şimdi sağlığı iyi. Bugün eserlerinden biri Washington DC’deki Smithsonian, ikisi New York’taki MoMa ve onlarcası Metropolitan Müzesi’nde duran Pakay, hiç üretmiyor. Hudson’da bir binada ufak bir stüdyosu var. Dijital fotoğraftan nefret ediyor. Hálá analog makine kullanıyor ve bir karanlık odası var.

Methodist kilisesini alıp satmış

Sedat Pakay, 1985’te Hudson’da tren istasyonuna yakın büyük kiliseyi 55 bin dolara almış. 1873 yapımı Methodist tapınağında altta karısı uzun süre antika dükkanı işletmiş. Kendi de üst katını stüdyo olarak kullanmış. "Ameliyat olduğum yıl yarım milyon dolara sattım" diyor.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!