Güncelleme Tarihi:
People Choice Awards 2012’de en iyi komedi dizisi seçilen, iki Altın Küre adaylığı bulunan ve 2012 Emmy Ödülleri’ne başta komedi dizisi dalında en iyi kadın oyuncu olmak üzere toplam beş dalda aday olan “New Girl”ün yıldızları Max Greenfield, Lamorne Morris ve Hannah Simone ile buluştuk...
Lamorne Morris (Winston Bishop) ve Hannah Simone (Cece)
* “New Girl” kısa sürede dünya çapında en çok takip edilen dizilerden biri haline geldi. Diziye ilk katıldığınızda bu kadar büyük bir etki yaratacağını tahmin ediyor muydunuz?
Lamorne Morris: Kariyerimin daha önceki evrelerinde bu kadar büyük etki yaratmış bir yapımın içinde yer almadım. Yani karşılaştırma yapabileceğim başka bir hit dizi yok hayatımda. Ama Zooey Deschanel’in dizide başrolde olduğunu ilk öğrendiğim zaman, başarıya ulaşacağını bilmese bir televizyon yapımında yer almayı istemez diye düşündüm. Zira parlak bir sinema kariyeri var, eminim bunu riske atmazdı. Dizideki diğer oyuncular de öyle, hepsi birbirinden başarılı ve iyi oyuncular, böyle bir iş çıkacağı baştan belliydi. Kendimi çok şanslı görüyorum.
* “New Girl” hayatınızda neler değiştirdi?
L. M.: Nefes almadan çalışıyoruz. Hayatımızda büyük değişiklikler oldu ama tüm bunları sindirecek vakit oldu mu derseniz… Hayır! Binlerce hayran sokakta iyi dileklerini iletiyor, Twitter’da takipçileriniz her geçen gün katlanarak artıyor ama en büyük değişiklik esas başka yerde… “New Girl” gibi genç-yaşlı herkes tarafından sevilen bir yapımda yer almadan önce -mesela- bir kast direktörüyle aynı odada bulunabilmek için taklalar atardım. Şimdi seçmelerde, bir karaktere çok uygun olmasam bile beni denemek istiyorlar. Mesela şişman Asyalı bir karakter bile olsa “Bir dene, bence başarabilirsin” diyebiliyorlar! Şaka bir yana, bu iş kariyerimde çok büyük bir adımdı. Doğru bir yapımda iyi bir karakteri canlandırdığınızda ve o yapım başarılı olduğunda hiç şüphesiz sonraki işlerde bir adım öne geçebilenlerden oluyorsunuz.
* Dizide senaryoya birebir bağlı kalıyor musunuz? Doğaçlama diyaloglar söz konusu oluyor mu?
L. M.: Her hafta yeni senaryo geliyor elimize. Masada okumalarını yapıyoruz ve ne yapacağımızı bilir bir biçimde kamera karşısına geçiyoruz. Defalarca üstünden geçmiş olmamıza rağmen çok gülüyoruz birbirimize. Senaryodaki cümlelerin karakterlerimize oturması için kendi kelimelerimizle söyleyebiliyoruz, değiştirebiliyoruz, yüzde 10 doğaçlama yapıyoruz diyebilirim.
KADININ KOMEDİ YAPMASI HÂLÂ ALIŞILMADIK BİR OLAY
* Güzel kadınlara komediyi yakıştıramazlar. “Güzel kadın komik olmaz” diyenleri utandırdığınızı düşünüyor musunuz?
Hannah Simone: Kesinlikle. Fakat bazen bunu söyleyen oyuncuların gerçekten böyle düşündüğüne inanmıyorum. Komiksen komiksindir, bunun kadın olmakla veya güzel olmakla ilgisi olduğunu düşünmüyorum.
L.M.: Ben de öyle düşünüyorum. Bir zamanlar siyahların da komik olamayacaklarına, komedi yapamayacağına inanılırdı. Bu, gelişmekle ilgili bir durum. Bazı insanlar hayata dar pencereden bakıyor, oradan komik kadınlar bile komik görünmüyor olmalı. Onlara hayatı başka bir perspekttiften göstermek lazım. Tarihin her döneminde birileri çıkıp diğerlerine “Sen bunu yapamazsın” demiştir. Kadınlara bir zaman oy hakkı da verilmiyordu. Şimdi kalkmış bir de komedi yapıyor! Bak sen! Elbette birileri bundan hoşlanmayacak… Alışılmadık bir olay gerçekleşene kadar onun gerçekleşeceğine inanmazsın, kimileri için kadının komedi yapması hâlâ “alışılmadık bir olay”… Öyle görünüyor.
* 10 sene öncesini düşünecek olursak, bugünkü kadar çok komedi yapan kadın yoktu. Kadınların komedi yapması konusundaki duvarlar yavaş yavaş yıkılıyor mu sizce?
H.S.: Evet, 10 yıl öncesine göre altın çağı yaşıyoruz diyebilirim. Tina Fey, Melissa McCarthy, Kristen Wiig gibi isimler çok büyük heyecan yaratıyor hepimizde. Benim de Hintli-Alman-İtalyan-Yunan kökleri olan bir oyuncu olarak işim kolay değildi, çünkü etnik görünüm yapımcılar tarafından televizyonda bazen “riskli” bulunur. Oysa “New Girl”de yapımcılar tehlikesiz sularda yüzmek yerine sadece karakterlere gerçekten oturacak doğru insanlar bulmaya çalıştılar. Komik olduğum ve dizinin kimyasına uyduğum için bu dizinin bir parçası oldum, bu benim için de büyük bir atılımdı. Hispanik, Ortadoğulu veya Hintli küçük kızların, ekranda kendileri gibi birini görmeleri ve gördükleri karakterin etnik bir stereotip olmaması, hepimiz için önemli bir gelişme.
ZOOEY NASIL PARA BİRİKTİRECEĞİNİ BİLİYOR
* Bu sezon neler olacak, biraz bahsedelim mi? Cece’nin yeni bir erkek arkadaşı var, onu biliyoruz. İlişkilerinin geleceği nasıl görünüyor?
H.S.: Cece, Jess sayesinde bir yol ayrımına geliyor. Kendiyle ilgili bazı konuları kendine itiraf edeceği bir evre bu. Açıkçası ilk sezon sürerken Cece’nin bu kadar çabuk olgunlaşacağını tahmin edemezdim.
* Karakterlerinizden öğrendiğiniz dersler ve bu derslerin gerçek hayatınızda uyguladığınız sonuçları oldu mu hiç? Özellikle aşk hayatınızda...
L.M.: Pek değil... Benim karakterim kendisiyle benzer sorunlar yaşayan dört dişiyle birlikte oturuyor ve her bölümün sonunda mutlaka bir ders alıyor. “Her şeyi farklı yapsaydım işler yolunda gidebilirdi” diye düşünüyor. Fakat gerçek hayatta ilişkiler o kadar sebep-sonuç ilişkisiyle yürümüyor. Ben ilişkilerimde çarpışır ve yanarım, genelde böyle oluyor.
* Zooey Deschanel aramızda değil, biraz dedikodusunu yapalım. Nasıl biri? Nasıl bir ilişkiniz var?
L.M.: Kadın nasıl para biriktireceğini biliyor! Zooey, beni nasıl para harcayacağını bilen sorumlu birine dönüştürdü! Eskiden elime para geçtiğinde savurganlık yapar, beş parasız kalırdım ama şimdi “Zooey şu arabayı alacağım” dediğimde beş dakika içinde arabayı almamam için gerekli 20 nedeni sıralayıveriyor ve her şey değişiyor! Sayesinde finansal açıdan sorumluluk almayı öğrendim.
H.S.: Zooey işini son derece profesyonel yapan bir oyuncu. Sete, gelmesi gerektiği saatten 15 dakika önce gelir ve hep hazırdır. Set ekibine her zaman çok nazik davranır. Kamera kapandığında da çok içten bir insandır. Dizinin başarısı bence buradan geliyor. İşin kalbinde samimiyet var. “New Girl”de Zooey gibi mütevazı, nazik ve verici bir yıldızla çalıştığım için kendimi çok şanslı hissediyorum.
Max Greenfield (Schmidt)
Aslında çok utangacım
* Emmy’ye aday gösterilmek bir sürpriz miydi?
- Çok hem de. Ne büyük bir onur. Televizyonda böyle bir iş yapmaktan dolayı çok mutluyken ve bulunduğum noktadan ötürü son derece minnettarken, bir de üzerine Emmy’ye aday gösterilmek paha biçilemez bir duygu... Bir geleneğin içinde artık siz de varsınız... Tarifsiz bir mutluluk.
* Gerçek hayatta dizideki karakterlerden hangisine daha çok benziyorsunuz?
- Gerçek hayatımda çok utangacımdır, kadınlarla ilgili olarak kendimi her zaman ahmak pozisyonuna düşürecek hareketler yaparım ama Schmidt’le benzerliklerim var. Mesela bir işi kişisel aldığında başarıya ulaşacağına inanırım. Cece ile olan ilişkisinde de ne kadar duygusal bir adam olduğunu gördük, ben de oldukça duygusal bir adamım. Zaten bence izleyici Schmidt’i bu yönünü görünce sevdi. Her karakterde biraz kendimi görüyorum aslında. Yazarlar karakterlerimizi yazarken özellikle karakterimizle örtüşen yönler katmayı seviyorlar, çünkü benzer noktalarımızı yakaladığımızda o noktaları abartacağımızı ve ortaya iyi bir oyun çıkacağını biliyorlar.
* “New Girl” size yeni kapılar açtı mı? Yeni teklifler, yeni işler var mı ajandanızda?
- Bu yaz harika bir filmde yer aldım. Adı “They Came Together”. Michael Showalter yazdı, David Wain yönetti. David geçen sene bir bölümümüzü yönetmişti, ona bu filmde yer alması için adeta yalvardım. New York’ta çektik, inanılmaz iyi vakit geçirdik. New York’ta çekilen bir filmde yer almak her oyuncunun hayalidir. David’in kendine has, biraz Woody Allenvari bir dili vardır. Eğer “New Girl”de yer almasaydım, böyle bir fırsatı asla yakalayamazdım...