Nenem öldü benim

Güncelleme Tarihi:

Nenem öldü benim
Oluşturulma Tarihi: Haziran 19, 2004 00:00

34 yaşındayım ve ilk defa bir ölü gördüm hayatımda...Nenem öldü benim.Adana’ya cenazeye gittim.Ruh gibiydim.Bir an fark ettim ki, gasilhanedeyim.Onu yıkayanlarla birlikte...Halam, ablam ve annemle birlikte...*34 yaşındayım ve ilk defa bir ölü gördüm hayatımda...Hem de sevdiğim, çok sevdiğim birinin ölüsünü...Tanıdığım, çok iyi tanıdığım birinin ölüsünü...Onu o halde görünce, ettiğim duaları bana öğreten kişinin ölüsünü...Korkmadım.Oysa korkacağımı, paniğe kapılacağımı zannediyordum.Çünkü ben sivri zekalı, şöyle düşünüyordum:İnsan bir başkasına bakarken orada, o son durakta, musalla taşında (ben öyle biliyordum ama teneşirmiş galiba), kendini görüyor aslında....Hayal ediyor. Elinde değil, bu kendiliğinden oluyor. Benim sonum nasıl olacak diye...Gidiyor işte böyle bir kıyaslamaya. Kimler gelecek yanıma? Kimler sabunlayacak, kimler su tutacak bana? Beni şu son ve en çaresiz halimde kimler görecek ve nasıl değerlendirecek? Dudaklarını büzecek, vah vah mı diyecek? Bu yüzden istemiyor. Bu yüzden korkuyor. Göreceği şeylerin, ona kendi sonunu hatırlatacağını da biliyor.*34 yaşındayım ve ilk defa bir ölü gördüm hayatımda...Nenem öldü benim.Ve öldüğünde bile bir şey daha öğretti bana.Korkulacak bir şey yokmuş!Gayet güzel duruyordu o teneşirin üzerinde.Şaşırdım ama öyleydi.Ölü ama rahatsız edici değil, ürkütücü değil.Mağrur ve vakur duruyordu.Aynen yaşarkenki hali gibi.Hiç de öyle acınacak gibi değildi.Uyuyordu sanki.Biz su tutmaya, onu sabunlamaya devam ediyoruz ama o uyumaya devam ediyor. Kızı, saçlarını okşuyor, usulca ‘Anneciğim, anneciğim’ diye fısıldıyordu kulağına, yine de onu uyandıramıyordu...*34 yaşındayım ve ilk defa bir ölü gördüm hayatımda...İnsan hayattayken nasıl uyuyorsa öyle ölüyor galiba.Bir kıyaslama daha yapmadan duramadım.Ben mesela huzursuz uyurum, deli gibi.Bir bacağım yatağın bir ucunda, diğeri öbür ucunda, çırpınır dururum. Dişlerimi sıkarım, yüzümde kasılıp kalmış bir ifade olur. Beni uyurken görenler, melekler gibi uyuyor demez yani, ‘Bunun bir derdi var, huzursuz bu’ der.Nenemi görünce kendi sonum için biraz kafam bulanmadı değil yani.O kadar güzel uyuyordu ki...Yüzü o kadar rahattı ki... Gittiği yerde de rahat etsin, huzur içinde, nur içinde yatsın diye uzun uzun dua ettim.*Onu dedemin yanına gömdüler.89’dan beri bekleyen dedem, nihayet neneme kavuştu.İkisinin yan yana yatması bana güven verdi.Ve son derece romantik geldi.Sanki toprağın altında, kimse görmezken birbirlerine sarılacaklarmış gibi.Ne var ki, aile mezarlığında üç beş kişilik boş yer daha vardı.Bu ise beni huzursuz etti.Nenemin bütün sevenlerinin geldiği bir törendi.Onun da görse, seveceği bir tören.Nenem iğnelemeyi pek severdi.Allah için bunu da iyi yapardı.Ama bizim bildiğimiz Kutas Hanım, bir süredir hastanede olan o minik kız değil. İşte hepimizin bildiği Kutas Arman’ın iğnelemesini gerektirecek bir durum yoktu.E bütün torunlar, torunların çocukları, yakın uzak bütün akrabalar herkes bir arada...Birlikte yemek yeniyor, birlikte vakit geçiriliyor...Her şey biraz İtalyan filmlerine benziyor...Onun hayatı ne durumda, bunun hayatı ne durumda yoklanıyor...Kafilelerle bir yerlere gidiliyor...Kafilelerle geliniyor...Aslında bir cenaze ama herkes çok uzun zamandan sonra birbirini tekrar görmenin mutluluğunu yaşıyor...Aile olmak ne demek bunu hissediyor...Zaten ya düğünlerde...Ya cenazelerde...Hepimiz seni çok seviyoruz, güzel uyu nene!Su tankıBir salı günüydü...Ben sigarayı bıraktım. Evet yaptım. Artık bir ‘su tankı’yım.Elimde pet şişe sularla dolaşıyorum.Pardon sadece elimde değil onlar...Cebimde, çantamda benim her yerimde sular var. Resmen üzerimden fışkıyor. Bir kaynak, bir pınar gibiyim. Eskiden nasıl her yerimde bir paket sigara duruyor idiyse, şimdi bir şişe su duruyor.Habire içiyorum.Farkındaysanız eylemde değişen bir şey olmadı. Ama sigara yerine su içiyorum. Habire. Habire. Habire.Siz deyin günde 8, ben diyeyim 10 şişe.Sigara ihtiyacımı su ile karşılamaya çalışıyorum.Tiryakiliğimi başka bir tiryakiliğe dönüştürmeye uğraşıyorum.Aklıma ne zaman sigara gelirse, hiçbir şey düşünmeden hemen kafaya bir şişe suyu dikiyorum.Makul ve mantıklı bir açıklaması yok...Yani neden bir şeyden kurtulabilmek için diğer bir şeyin yardımına ihtiyaç duyuyorum?Bilmiyorum.Ama durumum şu:Su doldurulmuş beyaz şeffaf bir naylon torba gibiyim.Yürürken cumbur cumbur sesler çıkarıyorum.Saçma ama şimdilik işe yarıyor.Su benim hayatımı kurtarıyor.*Tek sorun sürekli tuvalete gidiyor olmam. Allah sizi inandırsın, 5 dakikada bir.Olsun.Becereceğim. Kendime sigarasız yeni bir hayat inşa edeceğim.Size de anlatıyorum ki kendimi bağlayayım diye. Bana hesap sorabilesiniz diye. Sorun yani. Gıcıklık yapın yani. ‘Hani bırakıyordun? N’oldu? Yoksa beceremedin mi?’ deyin.Biliyorum çok şey istiyorum ama bir de bu işin içinden kilo almadan çıkabilmeyi hayal ediyorum. Sağlıklı olmaya çalışırken fil yavrusuna dönüşmek en istemeyeceğim şey. O yüzden spora da yüklendim.Bu arada, insanların özellikle yanımda sigara içmesini istiyorum. Çünkü acı çekmek istiyorum. Çünkü bir şeyden ancak böyle kurtulabiliyorsunuz. Öyle kafanızı kuma gömerek olmuyor bu işler. Tamam mı, herkes yanımda sigara içsin. Ben kahve içeyim canım daha da fazla istesin.Bu yazıyı yazarken de istesin.Becereceğim.Ben bir sigara içicisi değil, su tankıyım.Yürürken cumbur cumbur sesler çıkarırım.Nerede benim suyum?Rapor veriyorumBu ülkede iyi şeyler de oluyor çünkü şahane insanlar var.Bakınız: Bige Daruga Çalışkan, Nevzat Çalışkan, Sinan Yüce, Meral Okay...Canan’ı hatırlıyor musunuz, tecavüzcüsünün çocuğunu doğurmak zorunda kalan Canan’ı. Hani inanılmaz zor şartlarda olan Canan’ı...İşte bu sözünü ettiğim dörtlü, Canan’ın hayatını kolaylaştırmak için bir güzellik yaptı. Hálá da yapıyor. Siz bu satırları okurken onlar Canan’ın köyüne gidiyor. Bana da gelişmelerden sizi haberdar etmek düşüyor...*Ne zaman buluştunuz Canan’la?Bige: Senin yazın üzerine, iki pazartesi önce. Oğlunu aldı bana geldi. Bir akşam bizde kaldı. Yıkandık paklandık, kebaplar söyledik. Benim üç çocuk ve onun oğlu gayet iyi anlaştı. Evet oğlan biraz afacan ama hayatı boyunca bir evi, düzeni olmamış ki. Bir akşam orada bir akşam burada uyumak zorunda kalan bir çocuktan ne bekleyebilirsiniz. Amacımız Canan’a burada İstanbul’da bir iş bulmak ve ev tutmaktı, oğlanı da yuvaya vermekti. Fakat Canan, köyünde daha mutlu olacağını söyledi. Orada bir damı varmış. Madem öyle biz de o damı ev yapmaya karar verdik. Bu cumartesi köye gidiyoruz. Karabük, Cumayanı Köyü’ne. Dedeye de bir koyun alacağız....O niye?Bige: E dede biraz paragözmüş. Onun elinden bir kağıt alacağız: ‘Bu ev torunumdur’ diye. Zaten öyleymiş, ona annesinden kalmış ama yine de gerekiyor böyle formaliteler. Sonra muhtara filan gideceğiz.İnşaat ne zaman başlayacak?Bige: O gün, o gün! Hazırlığımızı yaptık. Bir sonraki gidişte de evi döşeyeceğiz. İşte termosifondur, çamaşır makinesidir, çek yattır. Bir de tabii sıfırdan banyo, mutfak yapacağız ki, insan gibi yaşayabilsinler. Her ay da aynı dörtlü yani Nevzat, Sinan, ben ve Meral Abla 50’şer milyon köye Canan’ın hesabına göndereceğiz...Ben de dahil olmak istiyorum.Bige: Tabii ki.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!