‘Negatif enerji’ sonumuz olacaktı

Güncelleme Tarihi:

‘Negatif enerji’ sonumuz olacaktı
Oluşturulma Tarihi: Kasım 12, 2004 00:20

Sıla, korkunç bir kabus görmüştü. Kan ter içinde uyandığında hala titriyordu korkudan. Yanında yatan kocasını uyandırıp su istedi ama onun derdi başkaydı:
- Gündüz kimlerle görüştün? Negatif enerji almışsındır. Sana bu tür şeylere dikkat etmeni söylüyorum hep.

Sıla, kulaklarına inanamadı. Eşi, yıllardır evli olduğu Cemal, böyle bir anda bile ona destek olmak, yatıştırmak yerine yine ‘negatif enerji’den sözediyordu. İyice takmıştı bu enerji konusuna. ‘Ben seninle aynı odada kalamam. Sen negatif enerji yüklenmişsin. Ben bu gece küçük odada yatacağım’ dedi Cemal.

O çıkıp gittikten sonra yalnızlığına gömüldü Sıla. Aşağılanmış, terkedilmiş hissediyordu kendini. Sabaha kadar uyuyamadı. Balkonda oturup, ‘Nasıl bu hale geldik?’ diye o güne kadar yaşadıklarını, evliliklerindeki dalgalanmaları düşünüp durdu, güneş İzmir’i aydınlatıp, ısıtana değin...

İLK DALGA CEMAL’İ CEZAEVİNE SÜRÜKLEDİ

Evlendiklerinde çok küçüktü Sıla. Henüz bitirmişti ortaokulu. Hemen ertesi yıl da bir kızı oldu. 18 yaşında, küçük bir anneydi artık. Cemal de ondan sadece iki yaş büyüktü, ikisi beraber büyüyorlardı.

İlk dalga, bebekleri Deniz henüz üç aylıkken vurdu birlikteliklerine. 12 Eylül sonrasının hareketli günleriydi, rüzgar sert esiyordu. Cemal, cezaevine savruldu. Sol bir örgüte üye olduğu iddiasıyla gözaltına alındı, sonra da tutuklandı. Sekiz ay kaldı cezaevinde.

1982’deki ilk duruşmada tahliye edildiğinde rahat bir nefes aldı Sıla. Ancak dalga henüz dinmemişti. Cemal, evinde sadece üç ay kalabildi. Kızının kokusunu ciğerlerine doldurup askere gitti bu kez.

12 Eylül öncesinde olaylı bir okul olan Gaziantep Eğitim Enstitüsü’nde okuyordu Cemal. Askerde olduğu için enstitüye devam edip öğretmen olamadı. Bildiği tek iş radyo tamirciliğiydi. Askerden dönünce yine aynı işe devam etti. Kıt kanaat geçinmeye başladılar. Yaşam, evliliklerinin ilk günlerindeki kadar renkli değildi artık. Gri bir bulut çökmüştü üzerlerine.

Birkaç yıl sonra Cemal, yeni bir iş bulunca yüzleri yeniden güldü. ‘Altın rehber’ adı verilen telefon rehberini hazırlayan şirkette iyi bir maaşla işe girmişti. Ancak şirketin merkezi, Adana’daydı.

1987 yılında, doğup büyüdükleri Gaziantep’e veda ederek, Adana’ya yerleştiler. Bu sırada bir kızları daha olmuş, dört kişilik bir aile haline gelmişlerdi. Adana’da Sıla da aile bütçesine katkıda bulunmaya başladı. Gaziantep’ten getirdiği nakış ve tekstil ürünleri pazarlıyordu. Giderek gelişti bu iş. İki yıl kadar sonra, evin alt katında üç beş kişinin çalıştığı minik bir atölyesi olmuştu. 13 yıl içinde, o küçük atölye, yaklaşık 30 kişinin harıl harıl çalıştığı büyük bir işletme haline geldi. Eski sıkıntılı günler geride kalmıştı.

Adana’da görmeye başladıkları bu güzel rüya, Cemal’in karaciğer hastalığıyla son buldu. Doktorlar, en fazla beş yıllık bir ömrünün kaldığını söylüyorlardı. Bu gelişme, hızla giden bir arabada aniden frene yüklenmek gibi bir etki yaptı Cemal’in üzerinde. Bambaşka bir insan olup çıktı. Alternatif tıbba yöneldi. Yaşamlarındaki ikinci büyük dalgalanmaydı bu.

İKİNCİ DALGA AİLEYİ İZMİR’E TAŞIDI

Tam bu dönemde aile yeni bir kentle tanıştı. Büyük kızları Deniz, 9 Eylül Üniversitesi Turizm ve Otelcilik Bölümü’nü kazanmıştı. Onu İzmir’e gönderdiler. Deniz’in ardından Cemal de kızını görmeye gitti. 13 gün kaldı İzmir’de.

Adana’ya döndüğünde İzmir’de eski bir arkadaşıyla karşılaştığını anlattı eşine. Cemal, hastalığının teşhisinden sonra ilk kez bu kadar heyecanlı görünüyordu. Sözünü ettiği arkadaşı, ‘Kardeşlik Öğretisi’ üyesiydi. Onun aracılığıyla tanıştığı bu öğretiden etkilenmişti. Cemal’in anlattıkları Sıla’yı aynı ölçüde etkilemedi.

Cemal bir süre sonra yeniden İzmir’e gitti. Dönüşü gecikince kocasındaki değişim dikkatini çekti Sıla’nın. İyiden iyiye huzursuz oldu. Olanları izlemekten başka bir şey gelmiyordu elinden. Üç ay sonra döndüğünde Cemal, tamamen ‘Kardeşlik Öğretisi’nin çekim alanı içindeydi. Sürekli olarak enerjilerden sözediyordu. ‘Enerji’ konusu artık yaşamlarının ayrılmaz bir parçasıydı.

Yaşam alanlarını ikiye ayırmıştı; pozitif enerji verenler, negatif enerji yükleyenler.

‘Orada maddi hırs duyguları hakim. Gelen müşterilerin çoğunda kötü enerji var, o da beni hasta ediyor’ diyordu. Asıl yapmak istediği ise kardeşlik öğretisinin, ‘Para hırsı, maddeye bağımlılık insanların maneviyatını azaltır. Bağımlılıklarınızdan kurtulun kendinizi yaşayın’ öğüdünü yerine getirmekti.

Atölyenin yönetimi tümüyle Sıla’ya kalmıştı. Bir süre böyle devam etti yaşamları. İki ayrı dünyanın insanı olarak yanyana ama birbirlerine değmeden geçirdiler günleri.

ATÖLYE NEGATİF ENERJİ DOLUYOR DİYE SUÇLADI

Sıla bir akşam eve döndüğünde, Cemal huzursuzdu. ‘Seninle konuşmak istiyorum’ dedi kapıdan girer girmez karısına. Sıla yorgundu, ‘Yine neler oluyor?’ diye geçirdi içinden.

Cemal, konuşmaya başlar başlamaz anlaşıldı bu sorunun yanıtı. Yine negatif enerji sorunu çıkmıştı. Ayak basmadığı atölyeyi suçluyordu. Sıla hatırlattı, ‘Ama sen atölyeye hiç gelmiyorsun ki’ diyerek. Cemal, sinirlendi:

- Benim gitmemem fark etmedi. Sen akşama kadar bütün negatif enerjiyi toplayıp, buraya taşıyorsun. Kanalların kapalı olduğu için bunları algılayamıyorsun.

‘Peki, ne yapmamı istiyorsun?’ diye sordu Sıla.

‘İşi bırakmanı istiyorum. Getirdiğin negatif enerjilerden büyük zarar görüyorum’ dedi Cemal.

Sıla donakaldı. Nasıl bırakırdı işyerini? Yanlış anlamış olabileceği umuduyla kocasının gözlerine dikti gözlerini. Cemal yumuşamadı; aksine sertleşti:

- Atölyeyi satalım. Yoksa bu ortamda daha fazla kalamam.

Çok ciddi olduğunu belliydi. ‘Ya ben ya atölye’ diyordu kısaca. İtiraz edip kızdırmaktansa düşünmek için zaman istedi Sıla.

AURAN ÇOK KİRLENDİ, DOSTLARINLA GÖRÜŞME

Cemal’i seviyordu; 18 yıldır hayatı paylaştığı insanı hastalığı sırasında yalnız bırakamazdı. Ama atölyeyi elden çıkarmayı da aklı almıyordu! Eşinin hastalığını bilen az sayıdaki dostlarından biri olan ‘Ümran abla’sını çağırdı. Onunla saatlerce konuştuktan sonra kararını verdi. Eşini tercih edecekti! Dokunamadığı, hissedemediği enerjiler karşısında çaresizdi, yenik düşmüştü.

Satışa çıkardıktan bir ay kadar sonra alıcı çıktı atölyeye. İşyerini devredip eve kapanan Sıla, eşine destek olmak için doğru yaptığına inansa da, mutsuzdu. Her sabah atölyeye gidecekmiş gibi erkenden kalkıyor, dışarı çıktığında da yolunu şaşırıp atölyede buluyordu kendini zaman zaman.

Bütün bunları eşini kaybetmemek uğruna göze almıştı. Fakat ne yaparsa yapsın ulaşamıyordu ona. Onları birbirine bağlayan görünmez iplerin hergün birer birer koptuğunu hissediyordu.

Sık sık tartışıyorlardı. Enerjileri uyum sağlayamıyordu! Bir akşam yine bir tartışma sırasında Cemal, karısını suçladı; ‘Atölyeyi sattırdığım için bana kızıyorsun. Bana söylemesen de bu enerjiyi bedeninde taşıyorsun.’

Ardından yeni bir istekte bulundu:

- Auran çok kirli. Çünkü sorunlu arkadaşlarının negatif enerjilerini alıyorsun. Onlarla görüşme.

Cemal, Sıla’nın sabrının sınırlarını zorlamaya başlamıştı. İşini terk etmesi yetmemişti. Şimdi de arkadaşlarından kopmasını istiyordu.

Sonraki günler çok tatsız geçti. Sıla önceleri yaşanan sorunları Cemal’in hastalığına bağlıyor, üzerine gitmemeye çalışıyordu. Giderek sorunun asıl kaynağının ‘kardeşlik öğretisi’ olduğuna inanıp bu kez o kocasını suçlamaya başladı.

Can alıcı noktaya parmak basmış olacak ki, Sıla’nın öğretiyi suçladığı andan itibaren savunmaya geçti Cemal. Çok geçmeden de, ‘Benim bir süre yalnız kalmam gerek’ deyip İzmir’e taşındı.

Küçük kızları liseye yeni başlamıştı. Sıla, istese de onu bırakıp gidemezdi kocasının peşinden. Öğretim dönemi bitene kadar bekledi. Kocasının döneceğine olan umudunu tamamen yitirince, eşyalarını topladığı gibi, kızını da yanına alıp İzmir’e, daha doğrusu yepyeni bir yaşama doğru yola çıktı.

Dokuz aydır görmediği Cemal’i tanıyamadı. Sanki onun bedeninde başka bir kişi yaşıyordu. Zaten yeniden doğduğunu, kendini üç yaşında bir çocuk gibi hissettiğini söylüyordu Cemal de. Sıla’nın gelmesinden hoşlanmamıştı. Geçmiş yaşantısına sünger çekmiş, hatırlamak bile istemiyordu. Grup ilişkilerine yoğunlaşmıştı, aynı öğretiye inanan insanlar dışında kimseyle görüşmüyordu. Sosyal yaşamdan kopmuştu.

Cemal’in onu kendisinden uzaklaştırma çabalarına rağmen geri adım atmadı Sıla. Bu öğreti ile mücadele etmeye kararlıydı. Bırakmadı kocasını.

İşte her şeye rağmen direndiği günlerden birinde yaşadı Cemal’in gece vakti onu terk edip diğer odaya gidişini. Çok üzüldü, çok kırıldı o gece.

Yine de bırakıp gitmedi. İnanıyordu, eski Cemal’i bir gün kendisine geri dönecek, ‘enerji’ sorunu sona erecekti!

OKURA PUSULA

Modern zamanlar tarikatı

Sıla’nın kocasını kazanma mücadelesi yaklaşık üç yıl sürdü. 1998-2001 yılları arasında yaşadıkları sıkıntılı günleri geride bırakan aile, hala İzmir’de yaşıyor. Geçim kaynakları, Adana’daki gayrimenkulleri.

CEMAL ÖĞRETİYİ BIRAKTI

Cemal, kardeşlik öğretisinden koptu. Ama ‘enerji’ konusundan tam olarak uzaklaşmadı. Halen alternatif tıp ile ilgili bir kitap hazırlıyor. Karı kocanın ilişkisi de eskisine göre daha az sorunlu.

10 bin kadar sempatizanı olduğu tahmin edilen ve ‘Modern Zamanlar Tarikatı’ niteliğindeki ‘Kardeşlik’ öğretisinden kopmasının nedeni Cemal’e göre, Sıla’nın etkisi. Ancak Sıla, grup içindeki bazı anlaşmazlık nedeniyle ayrıldığına inanıyor.

Öyküdeki kahramanların gerçek isimlerini vermediğimi, öğretinin adını da farklılaştırdığımı belirtmeliyim. Özellikle zor durumdaki insanları etkileyen bu ‘Modern Zamanlar Tarikatı’nın alt üst ettiği ailenin yaşadıklarını, tahmin edileceği gibi ‘Sıla’nın yardımıyla kaleme aldım.

Yaşam öykünüzü bekliyoruz

Fax: (312) 428 53 18
e-mail: fbildirici@ hurriyet.com.tr
Mektup adresi: Anlatsam Roman Olur Hürriyet Bürosu Cinnah Cad.No 8 K.Dere/Ankara
Web sayfası: www.hurriyet.com.tr/anlatsam

PAZARTESİ: İNTERNETTE DOĞAN AŞK
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!