Abdülbaki Gölpınarlı
Oluşturulma Tarihi: Ekim 20, 2004 02:04
SITMAYA, ateşli hastalıklara, ellerde çıkan ve siyil denen içi dolu kabarcıklara, çeşitli sebeplerle ruhi dengesini bozan kişilere nefes edilir; yani muayyen ayetler, içlerinde ‘şifa’’ sözü geçen ‘şifa áyetleri’ denen ayet-i kerimeler, dualar okunur, üflenir.
Káğıda bazı ayetler, dualar, şekiller yazılır, çizilir, üçgen şeklinde bükülen bu káğıt, yedi kat muşambaya sarılıp üstüne bir bez geçirilerek bir kılıfa konur; dikilen ve ‘muska’ denen bu nesne hastanın boynuna takılır. Bazı kere de yazılı kağıt, suya konur, üç gün suyu içilir, üçüncü günü dürülüp bükülerek bir yudum suyla yutulur.
Eski dinlerden kalan ve bilhassa Keldanilerden geçen bu inançlar ve ádetler, İslam tarafından menedilmekle beraber, cahil hocalar, hele kolay geçim yolu bulanlar bunu bir gelenek haline getirmişlerdir. Okumak ve muska yazmak için, el almak isteyenin ağızına hafifçe tükürürdü; tabii dünyalığını sağlayacak bu işi elde etmek için de ağzına tükürene dilediği dünyalık verilirdi.
Bu ádet, argoda sövgüler arasına, bir sövgü hafifletilerek ‘Ağzına tükürdüğümün...’, ‘Ağzına tükürürüm...’ gibi sözler katmıştır.
Ağza tükürtmek, ermiş olduğuna inanılan birisinin kemaline mazhar olmak için de başvurulan bir şeydi. Anlatırlar; Sivas’ta ‘Deli Derviş’ diye anılan, halk tarafından ermişliğine inanılan biri varmış. Doğan çocukları bu meczuba götürürler, onun gibi ermişlerden olması için ağızlarına tükürtürlermiş. Bir gün fazlaca tükürük harcamış, tükürüğü kurumuş olacak ki kızıp getirilen çocuğun anasına şöyle demiş:
‘Maya, maye-i Muhammediyye’den olmadıktan sonra ağzına tükürsem değil ya, başka şey yapsam da beş para etmez.’
Ağza tüküren meczup, ağza tükürtenlerden akıllıymış demek.