NBA’in Türk yıldızı Mehmet Okur

Güncelleme Tarihi:

NBA’in Türk yıldızı Mehmet Okur
Oluşturulma Tarihi: Şubat 18, 2007 00:00

20 yıl önce kim derdi ki bir Türk oyuncu dünya basketbolunun zirvesi NBA’de forma giyecek, forma giymekle kalmayıp takımını sürükleyecek.

Üstüne üstlük bir de NBA takımlarının en iyi oyunculardan oluşturulan yıldızlar karmasına seçilecek. Bu kadarı fazla derdi herkes. Ancak, 2007’de artık NBA yıldızlar maçında bir Türk basketbolcu var. Mehmet Okur, 10 yılda çelimsiz basketbolcu adayından bir NBA yıldızına dönüştü. Bu gece Las Vegas’taki NBA All-Star maçında Batı Takımı’nın kadrosunda sahaya çıkacak. Türkiye saatiye sabaha karşı 3.30’daki maçı NTV kanalı canlı yayınlayacak.

Nermin ve Abdullah Okur çifti ikinci çocuklarını kucaklarına 26 Mayıs 1979’da aldı. Kızları Yasemin’den yedi yıl sonra doğan oğullarına Mehmet ismini verdiler. İri bir bebekti. Yalova yakınlarında, Karamürsel’deki Amerikan Üssü’ne, doktor muayenesine gittiklerinde hayrete düştüler. Amerikalı doktor küçük Mehmet’in Amerikan standartlarının bile üzerinde bir büyüme göstereceğini söylüyordu. Belki de 15 yıl sonrasını o günden görmüştü.

Annesinin tüm özenine karşın bebeklik dönemi sorunluydu. Önce bronşite yakalandı. Geceleri öksürmekten uyuyamıyordu. İki yaşındayken astım olduğunu öğrenmek ailesini daha da üzdü. Annesi son çare, geleneksel tıbba başvurdu. Bir yakınının tavsiyesiyle sekiz gün boyunca saf zeytinyağına batırılmış damla sakızı vererek astım sorununu çözdü.

Mehmet, Yalova’da mutlu ve haylaz bir çocukluk geçirdi. Anneannesinin dört katlı tostlarını yiyor, litrelerce süt içiyordu. Okuldan sık sık kaçıp kapağı en yakındaki atari salonuna atıyordu. Üstelik postacıyı gözleyerek, okuldan gönderilen uyarı mektuplarını ailesinden önce alıyor ve imha ediyordu. Bir gün elinden kurtulan mektup eve ulaştı, ailesinin durumdan haberi oldu.

Haylazlığından sıtkı sıyrılan babası, hanyayı konyayı anlasın diye Mehmet’i çalıştırmaya başladı. Önce bir akrabasıyla birlikte kamyonetin arkasında plastik kap-kacak sattırdı. Daha sonra da Yalova’daki çay bahçesinde askıcılık yaptırdı.

İLK GÖZ AĞRISI FUTBOLDU

Mehmet futbol sevdalısıydı. Top peşinden koşturmaya bayılıyordu. Bunda Fenerbahçe sevgisinin de payı büyüktü. Tabii kısa sürede uzun boyu nedeniyle kaleye geçti. Yalova’da Acarspor’da kalecilik yapıyordu. 14 yaşında boyu 1,92 metreydi. Boyu uzadıkça kaleye sığmaz hale gelmişti. TV’de NBA maçlarını izliyor, bazen mahalle arasında basketbol oynuyordu.

Abdullah Okur da, futbolda büyük bir gelecek görmüyordu, oğlunu basketbola yönlendirmeye karar verdi. Gençlere önem veren bir kulüp aradı. Bursa’da Oyak Renault’nun kapısını çaldı. Basketbol takımının genel menajeri Atilla Tapşın’ın verdiği güvenceyle oğlunu, Bursa’ya gönderdi. Mehmet, basketbol uğruna genç yaşta ailesinden ayrı kalacaktı. Bursa’da lojmana yerleşti, hafta sonları Yalova’ya ailesine gidiyordu. Yine de sıkıntılıydı. Annesine anlatmıştı şikayetini: "Dayanamıyorum, kaçıp geleceğim!" Yalnızlığa direndi, Oyak Renault yıldız takımına yerleşti. Bir yandan eğitimini sürdürüyordu. Bursa Cem Sultan Lisesi’nden diplomasını almayı başardı.

Tabii boyu ve yeteneğiyle hem A takım hem milli takım antrenörlerinin gözüne girdi. Kısa sürede Oyak Renault’da A takımı oyuncularıyla çalışmaya başladı. Faruk Akagün 1996’da göreve gelir gelmez ona forma şansı verdi. Yıldız Milli Takım antrenörü Nihat İziç de onu Hidayet Türkoğlu, Kerem Tunçeri gibi 1979 doğumlulardan oluşan gelecek vaat eden takımına dahil etti hemen.

Bir sezon 2. ligde oynadıktan sonra 1997-98’de ilk kez Türkiye 1. Basketbol Ligi’nde forma giydi. Henüz 18 yaşında, uzun ve ince fiziğiyle Efes Pilsen ve Ülker gibi iddialı takımların bulunduğu ligde az da olsa sahaya çıkıyordu. 1998’de artık Oyak Renault’da kalmayacağı belliydi. O yıl büyük bütçeyle çok iddialı bir takım kuran TOFAŞ, genç yetenek kontenjanından Mehmet Okur’u transfer etti. O sezon TOFAŞ, Griffith, Rivers, Rimac gibi yıldızların forma giydiği takımıyla Türkiye’de tüm kupaları silip süpürdü. Okur, takımda tecrübe kazandı.

25’İNDE NBA ŞAMPİYONLUĞU

Ulaştığı nokta onun için yeterli değildi. 1999 yazında geleceğe dönük planlar yaptı. ABD’de bir "uzun oyuncu" kampına katıldı. Artık, NBA’yle ilgili planlar zihninde belirginleşiyordu. Bu moralle yeni sezona başladı. TOFAŞ’ın Hırvat koçu Repesa yine sahada çok süre vermiyordu ona. Ama sezon ortasında istifa edip yerini Tolga Öngören doldurunca Mehmet’in yıldızı parladı. 2000’in nisan ayında önce Efes Pilsen’i, sonra da Ülker’i yenerek kazandıkları Türkiye Kupası maçlarının yıldızıydı.

Sezon sonu, takım arkadaşları gibi onu da bir şok bekliyordu. TOFAŞ, yüksek masrafları gerekçe göstererek basketbol faaliyetlerini askıya aldı. Bunun üzerine İstanbul yolu gözüktü Mehmet’e. 2000-2002 arasında Efes Pilsen formasıyla performansı giderek yükseldi. 2001’de Suproleague’de dörtlü final oynadı.

Onu Türk basketbolseverine tanıtan ve sevdiren Milli Takım’da oynadığı maçlardı. 2001’de Türkiye’deki Avrupa Şampiyonası’nda gümüş madalya kazanan takımın asları arasına girdi. İspanya’ya attığı 15 ve Hırvatistan’a attığı 16 sayının yanı sıra blokları ve hırsıyla parladı. Tabii bir de gizli silahı 3 sayılık basketlerle! Öyle ki, bırakın 2,10 metrelik bir pivotu, birçok forvette bulunmayan yumuşak bileğiyle 3 sayı çizgisinden gizli bir tehditti.

Aynı yaz, New York’taki NBA draft’ında, yani genç oyuncu seçimleri ise Mehmet Okur’un önünde tamamen yeni bir gelecek açacaktı. Seçme öncesi deneme antrenmanlarında özellikle Detroit Pistons yöneticilerinin gözüne girdi. 27 Haziran gecesi, Pistons onu 38. sıradan seçti. Buna karşın, Mehmet bir sezon daha Türkiye’de kalıp tecrübe kazanmayı tercih etti.

2002 yazında ise NBA yolu gözüktü. Rotweiler köpeği Met’i yanına alıp Detroit’in yolunu tuttu. Devler liginde, üstelik iddialı bir takımda yer edinmeyi başardı. Agresif stilinin yanı sıra o meşhur üçlükleriyle Detroit seyircisine kendini sevdirdi. İkinci sezonunda ise birçok ünlü oyuncunun hiç ulaşamadığı NBA şampiyonluğu onu bekliyordu. Finallerde koç Larry Brown’ın tercihiyle fazla oynamasa da, Los Angeles Lakers’ı beş maçın dördünde yenen takımın bir parçasıydı. Oyunculara verilen şampiyonluk yüzüğünü henüz 25’inde parmağına takmıştı.

2004: İKİ İMZA BİRDEN ATTI

Detroit’teki şampiyonluktan sonra Mehmet Okur kariyerinin en önemli tercihini yapmak zorundaydı: Ya bu makine gibi işleyen takımın dişlilerinden biri kalacaktı ya da çok daha büyük bir meblağa NBA’in vasat takımlarından birinin as oyuncusu olacaktı. Tercihini yaptı, 2004 Temmuzu’nda Utah Jazz ile beş yıllık ve 50 milyon dolarlık bir sözleşme imzaladı.

Aynı yaz, bir önemli imza daha attı. 7 Temmuz’da İstanbul’da iki yıllık nişanlısı Yeliz Çalışkan’la evlendi. Yeni evliler yeni bir yaşam kurmak için Utah eyaletinin başkenti Salt Lake City’nin yolunu tuttu. Mormon mezhebinin hakim olduğu bu şehirde sinemaya gitmek dışında pek bir şey yapmıyorlardı. Zaten 82 maçlık sezonda, deplasmanlar nedeniyle Mehmet Okur sık sık seyahat ettiğinden eşi Yeliz de İngilizce öğrenmek ve diğer oyuncuların eşleriyle görüşmekle yetiniyordu.

Yeni takımında Okur hemen ön plana çıktı. Hele birçok oyuncunun sakatlandığı 2005-06’da 18,1 sayı ve 9,1 ribaunt ortalamasıyla Jazz’ın en iyisiydi. Geçen sezonun son bölümünü belindeki sakatlığa dayanarak oynadı. Bu sakatlık belki de kariyerindeki en önemli krize yol açtı. Çünkü, Dünya Şampiyonası’na katılacak Milli Takım’a geç katılma isteği kabul edilmedi. Tıpkı diğer NBA oyuncusu Hidayet Türkoğlu gibi Mehmet Okur da zor durumdaydı. Vatan haini diyenler mi istersiniz, bir daha takıma gelme diyenler mi! Bir de Milli Takım dünya altıncısı payesiyle Japonya’dan dönünce Mehmet Okur’a sempatinin azaldığı bile söylendi.

O ise bu laflara aldırmadı, çalışmayı sürdürdü. Bu sezonun başında ise Utah Jazz’da takımın yıldızı Carlos Boozer’ın bir parça gölgesindeydi. Aralık ayından itibaren formunu buldu. Ortalamaları giderek yükseldi. Aklı elbette 18 Şubat akşamı Las Vegas’ta oynanacak NBA All-Star (Yıldızlar Karması) maçındaydı. İlk beşe seçilmek için yeterli oyu alamamıştı. Hele 15 Ocak’tan sonraki 15 maçta 23,7 sayı ortalamasıyla oynaması bir umuttu. Hakikaten de ilk açıklanan kadrodan dört oyuncu sakatlık sebebiyle kadro dışı kalınca 13 Şubat günü Batı Takımı’nın 12. oyuncusu olarak ismi ilan edildi. Evine giderken otomobilde genel menajeri Kevin O’Connor’dan mutlu haberi aldı. Gözyaşları içinde eşini aradı: Dünya basketbolunun zirvesindeydi.

ANNEANNENİN İNANILMAZ YOLCULUĞU

Mehmet Okur’un anneanesi başlı başına bir hikaye konusu. Ural Dağları eteklerinde Pavlina ismiyle doğan anneannesi dört yaşında babasını kaybetmiş. Önce ailesi Ukrayna’ya sürgüne gönderilmiş, sonra kendisi 2. Dünya Savaşı sırasında Almanlar tarafından Polonya’daki bir toplama kampına kapatılmış. Avusturya’da bir fabrikada çalıştıktan sonra Ruslar tarafından tekrar kampa atılmış. Oradan kaçarak gittiği İtalya’daki bir başka kampta Kafkasyalı güreşçi Süleyman Baştimur’a aşık olmuş. Müslümanlığı seçip Fatma ismini almış. 1948’de eşiyle Türkiye’ye yerleşmiş.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!