Oluşturulma Tarihi: Temmuz 09, 2010 21:34
Nazım Hikmet 1925’te Moskova’dan döndüğünde babası Kadıköy ile Moda burnu arasında ahşap bir evde oturmaktadır. Annesi Celile Hanım da Cevizlik’te iki katlı ahşap bir eve yerleşmiştir. Babası Hikmet Bey, bir süre Süreyya Paşa’nın yaptırdığı Süreyya sinemasının müdürlüğünü yapar. Bu sırada da ölür. Yıl 1932...
Hikmet Bey’in ölümünden sonra aile bağlı bahçeli bir eve taşınmak ister. Mithat Paşa ailesine olduğu söylenen çamlıklı bir evi 50 lira aylık kira ile tutarlar. İki koyun, kırk kadar tavuk alırlar. Fakat bu sırada Nazım tutuklanır. 13 hapis yattıktan sonra 1950’de hapisten çıkar. 15 Temmuz’da hapisten çıkar. Eşi Münevver ile Vala Nurettin’in Salacak’taki evinde bir ay dinlenir. Ardından annesinin Cevizlik’teki evine taşınır. 1951 Martı’nda Münevver Kadıköy’deki bir klinikte bir erkek çocuk doğurmuştur. Ailenin bu küçük evde barınması zordur. Bunun üzerine Mühürdar’da Sular İdaresi’nin karşısında bir apartmanın zemin katına taşınırlar. Burası Nazım’ın Türkiye’de oturduğu son mekandır. Gökte bulut yok / Söğütler yağmurlu / Tuna’ya rastladım / akıyor çamurlu çamurlu / Hey Hikmet’in oğlu, Hikmet’in oğlu / Tuna’nın suyu olaydın / Karaorman’dan geleydin / Karadeniz’e döküleydin / Mavileşeydin mavileşeydin mavileşeydin / Geçeydin Boğaziçi’nden / Başında istanbul havası / Çarpaydın Kadıköy iskelesine / Çarpaydın çırpınaydın / Vapura binerken Memet’le anasıZiya Osman Saba, “Nişanlılık” şiirinde o günlerin Mühürdar’ında gezer: Rüzgar dinmiş, ağaçlar dinler gibi / Gün batarken o sakin sonbaharda / Akşamları dolaşmamız / Kol kola Mühürdar’da
OKTAY RİFAT’IN ÖZLEMİFazıl Hüsnü Dağlarca, ömrünün büyük bölümünü Kadıköy’de geçirmiştir.Melih Cevdet Anday, daha önceleri Moda’da oturmuştu, ömrünün son yıllarında yine Moda’ya sığındı. Fakat bugünün Barlar Sokağı, yani Kadife Sokak sükunetini kaybedince evini satıp savıp apar topar Kadıköy’den kaçtı ve Büyükada’da son nefesini verdi. Adalar ve Burgaz denilince akla elbette Sait Faik gelir. Hüseyin Rahmi Gürpınar ise Kınalıadalı’dır. Can Yücel de ömrünün bir bölümünü Kınalı’da geçirmiştir.Melih Cevdet’in arkadaşı Oktay Rifat’ın Garip dönemi şiirlerinden “Kuşdili” şöyledir: Param olsa satar mıydım / Kahverengi elbisemi / Damalı gömleği giyerdim / Alaca mendili takardım / Kuşdili’nden geçerdim / Param olsa satar mıydım / Kahverengi elbisemi
Sabahattin Kudret Aksal, “Yunuslar” başlıklı şiirinde Marmara’nın sıcak, güneşsiz bir gününde yunusları görünce aklına kaçış düşüncesi gelir. Aksal’a göre kaçış değişim demektir. Değişim ise çoğalma... Aynı gün bir dostuyla birliktedir Ada vapurunda. Bu düşüncesini arkadaşı ile paylaşır ve şiirini şu üç mısra ile bitirir: Konuşa konuşa Haydarpaşa açıklarını bulduk / Mendireğin üstü beneklerle doluydu / Martılardı onlar da
TAHTA KÖPRÜ BETON OLMUŞ“Şarkılar” adlı şiiri Özdemir Asaf’ın 16 yaşına Kadıköy’de oturduğunun belgesidir: Her şarkının götürdüğü yer başka / Hepsi başka başka sinmiş içime / Biri, Büyükdere’ye götürüyor / Biri on altı yaşımın Kadıköyüne / Kimse sevgimi bilmez şarkısıEskiden ağlatırdı beni / Şimdi düşündürüyorEdip Cansever, “Ben Ruhi Bey Nasılım” kitabında bir düğünü ve sonrasını anlatırken İçerenköy’den söz eder: Bur kuşluk vaktini iyi hatırlıyorum / İçerenköy’deki tozlu bir yolu / Postacıyı / Terziyi / O yanmış limonluğu / Çiçek satan adamı / Bir otobüs durağını iyice hatırlıyorum.Necati Cumalı’nın da “Kadıköy’de” şiirinden dolayı Kadıköylü saymak gerekir. Süreyya Berfe, ilkgençliğini Yeldeğirmeni’nde geçirmiştir, ki benim de o yıllarda evine gitmişliğim vardır. “Kalamış”ı şiirinde şöyle anlatır: Tahta köprü beton olmuşKiralık sandal yok / Cumhuriyet Aile Bahçesi kapalı / Todori Çarkas ölmüş, salaş yıkılmış / Anılar da geçiyordu oradanSıkıldı yeni Kalamış’tan, hızlı yürüdü / Güldü halimize yeni açan bir çiçekBir eski Kadıköylü şair de Mühürdar’da oturan Arif Damar’dır: Bulut gelir pare pare / Ada’da Moda’da ak / Haliç üstünde karaTopkapı’da karışır kayıplara...“Yaz geldi” dedi şair, “önce şiirlerle işte böyle geldi.”
DEĞİRMENLERİN İSMİ KALDI, RÜZGAR HÂLÂ ESKİ RÜZGARYeldeğirmeni semtinin adı, Osmanlılar zamanında saraya un üreten yeldeğirmenlerinden gelmektedir. Osmanlı ordusunun yaya sınıfı askerleri de talimlerini Yeldeğirmeni’nde yapardı. Bağları ile Kadıköy’ün gezinti alanı olan Yeldeğirmeni, zamanla köşklerle doldu. Padişah III. Selim döneminde sokaklarıyla mahalleye dönüştü. 1845 yılında I. Abdülmecit’in emriyle açılan ilk Kadıköy postanesi de Yeldeğirmeni’ndeydi.
SAİT FAİK İLE BEDRİ RAHMİ O AKŞAM ÖLÜMDEN DÖNMÜŞTÜSait Faik ile Bedri Rahmi Eyuboğlu, Sivriada’ya giderler. Fakat motor, Sivriada’ya yanaşır yanaşmaz Sait Faik küfre başlar. Nedeni de kıyıda 4-5 martı ölüsü görmüş olmasıdır. “Dün vurmuş olacaklar. Dün buraya bir sürü yabancı geldi. Tabancalarını tecrübe etmişlerdir” der. Daha sonra balıklar tutulur. Kıyıda güzel bir ateş yakılır. Yanlarında rakı, meze filan da vardır. Ateşin çevresinde rakılarını yudumlayarak muhabbete başlarlar. Fakat bir süre sonra Sait Faik, “Ben sıkıldım, döneceğim” der. Sait Faik ile gelenler bozulmuştur. Dönmeye karar verirler, bu kez de hava patlamıştır. Balıkçılar, “Yapma be Sait Beyciğim. Bak, kırk yıllık balıkçıyız, böyle havada yola çıkılmaz. Üstelik hiçbiriniz doğru dürüst kürek çekmesini bilmiyorsunuz. Başımıza bela çıkaracaksınız. Deniz, sabaha karşı düzelir, o zaman gideriz” derler. Sait Faik’in bütün bunları dinleyecek hali yoktur. Gecenin on birine doğru yola çıkarlar. Sabahın üçüne doğru Burgaz Adası’na varırlar. Sait Faik’in evine ayak bastıklarında annesi Makbule Abasıyanık, hâlâ uyumamıştır. Annesine, “Biz sana geceyi adada geçireceğiz dedik ya!” deyince, annesi şaşkınlığını gizleyemez: “Ben döneceğinizi biliyordum da, bu havada nasıl bunu başardınız, ona şaşıyorum.”<ımg>ımg>