Güncelleme Tarihi:
Henüz küçük bir kız çocuğuyken “Leipzig Gemem Schaffslager” yabancılar kampında yaşadıklarını, direnişe destek veren dayısı ile babasını, Varşova Ayaklanması ve Polonya sığınaklarını Atlas Tarih dergisine anlattı.
HİTLER Almanyası deyince akla ilk olarak Yahudi Soykırımı’na mesken olan Nazi kampları ve gaz odaları geliyor. Ancak Nazi uygulamalarına maruz kalanlar yalnızca Avrupalı Yahudiler değildi. Türkler de dahil, Alman işgali altındaki topraklarda yaşayan herkes Nazi uygulamalarına muhatap oldu. Küçük bir kız çocuğuyken Nazi kampında 8 ay geçiren Havva Güleryüz de bu isimlerden biri.
Havva Hanım’ın annesi Polonyalı’ydı. Babası Cevdet Sertlitoğlu ise 1939’da, iki ortağıyla birlikte Polonya’nın Varşova şehrinde bulunan ‘Bar Kavovi İstanbul’ adlı fırın ve pastaneyi işletiyordu. Ancak Almanya’nın Polonya’ya harp ilanı ile birlikte şehir karıştı, Varşova’da direniş başladı. Cevdet Bey de pastanesinden direnişçilere yardım ediyordu. Ayaklanma nedeniyle Varşova yavaş yavaş boşaltılırken Cevdet Bey, eşi İrena Hanım ve kızları Havva ile 19 Eylül 1944 tarihinde evlerinden tek bir bavulla çıkartıldı ve Leipzig’de bulunan ‘Leipzig Gemem Schaffslager’ yabancılar kampına gönderildiler. Nazi kampında sekiz ay kalan aile 23 Şubat 1945’te serbest bırakılarak, Türk hükümeti ve İsviçre Kızılhaçı’nın yardımı ile ‘Drottningholm’ adlı gemiyle Türkiye’ye geldiler. Hayatlarını kurtaran ise ceplerindeki Türk pasaportu idi. Savaşın ardından Bar Kavovi İstanbul’un içindeki mal, nakit para, tesisat ve makinalara el konuldu.
Havva Güleryüz, henüz çocukken şahit olduğu karanlık günleri, müttefik bombardımanlarını, Varşova ayaklanmasını, sığınakları ve II. Dünya Savaşı’nı Atlas Tarih dergisinden Behice Tezçakar’a anlattı. Röportaj Atlas Tarih’in yeni çıkan Haziran-Temmuz sayısında okunabilir.
Herkes kaçardı biz kalırdık
Havva Güleryüz, müttefikler Polonya’ya girdiklerinde yabancılar kampındaydı. O dönemden aklında kalanları anlatıyor:
“Babam orada flebit (damar hastalığı) oldu. Revir gibi bir yere yatırdılar. Ayağını yukarı kaldırdılar. Kan devri için. Bombardıman olurdu. Uzaktan görürdük bombaların inmesini. Babam yürüyemiyordu. Herkes kaçardı biz kalırdık kampta. Kocaman el arabaları vardı, onları çevirirdik bombalar zarar vermesin diye. İçine girer otururduk uçaklar gidene kadar.”