Oluşturulma Tarihi: Aralık 24, 2004 00:00
Her hafta işyerime gelen dergiler arasında sosyete dergileri de var. Bu dergilere baktıkça şu ‘sosyete’ denen ‘kurum’ ile ilgili, bazı şeyler giderek daha fazla merakımı celb etmeye başladı vallahi. Bir sosyete dergisinin kapağında, evinde olduğunu sandığım bir koltuğa uzanmış bir halde, ağır sosyete mensubu Ender Mermerci’nin gayet artistik bir resmi bulunuyor. Muhtemelen Ender Hanım, bu resmi çektirmek için kuaföre gitti. Önce saçlarını, sonra bir makyöze makyajını yaptırdı. (Hoş bu klana mensup kadınları, makyajsız görebilme olasılığı yok. Sanıyorum makyajları Doğuş’un gözaltları gibi doğuştan!)***Sonra söz konusu resimlerin çekileceği mekana kurulan ışık altında saatlerce oturup poz verdi. Ne için? İşte işin en çok merak ettiğim kısmı burası. Bildiğim kadarıyla Ender Hanım, herhangi bir filmden rol teklifi bekleyen bir oyuncu değil, podyuma çıkacak bir model değil, satacak herhangi bir kaseti de yok. Yani herhangi bir reklama, tanıtıma ihtiyacı yok. Hani herhangi bir yerde iki üç tane resmi fazla çıksa, başı da göğe ermez. E niye katlanılır o zaman bunca eziyete? Yani kapak olmasa neyi eksilir? Haaaa ‘ağır sosyete’ olmanın şartlarından bir tanesi de, herhangi bir sosyete dergisine kapak olmaksa eğer, diyecek lafım olamaz tabii ki! Şart mıdır yani? Bilmediğimden soruyorum....***Bu sosyete mensupları bende, neden bilmem hep işi gücü olmayan insanlar duygusu uyandırıyorlar. Yahu insan hiçbir daveti mi kaçırmaz? Hiç mi yorgun olmaz? Mesela o davetlerin yapıldığı tarihlerde hiç mi herhangi bir işi çakışmaz? Hasta olmaz? Keyifsiz olmaz? Canı hiç mi şöyle bir gece de ayaklarını uzatıp evinde gerine gerine, makyaj yapmadan, giyinip süslenmeden oturmak istemez?Bu davetlere gitmeyeni ‘yok’ yazan bir sınıf başkanı var mı mesela? Mazeretsiz olarak gitmeyenler, sınıf başkanı tarafından ‘tek ayak üzerinde durdurularak’ mı cezalandırılıyor? Gitmemenin cezası, birkaç yıl süreyle ‘sosyete davetlerinden men’e kadar varıyor mu yoksa?Bu arada sosyeteye mensup kişilerin ne kadar da yüksek sanat zevkleri var yahu. Bir bakıyorsunuz ‘Batı Resminin Büyük Ustaları’ isimli bir resim sergisinin açılışındalar, bir bakıyorsunuz ‘Moskova Musika Viva Orkestrası’nın unutulmaz müzik ziyafetindeler. Bir bakıyorsunuz ‘Modern Sanat Müzesi’nin açılışındalar, bir bakıyorsunuz bir filmin, tiyatro oyununun galasındalar. Bir de bu kadar davete, galaya, açılışa gitmek ağır mesai tabii! Bir kere giyeceğin kıyafetle daha önce hiç resmin çıkmamış olacak, bu bir. ‘Haftanın rüküşü’ seçilmemek için kıyafetine çok özen göstereceksin, bu iki. Her zaman yaşından ‘genç ve diri’ gösterecek bir kıyafet olmalı, bu üç. ‘Pişti olma’ riskine karşılık giyilen kıyafet hiç kimsede olmayan, yalnızca sende olan bir kılık olacak, bu da dört! Eh az mesai değil gördüğünüz gibi.***Ben bu dergilere baktığımda, belirli bir yaşı geçmiş sosyete kadınlarını birbirinden ayırt edemiyorum üstelik! Hepsinin yüzündeki ifade ve yüz biçimleri gerile gerile, botokslana botokslana, silikonlana silikonlana birbirine benzemiş çünkü. Memleketimizde hiç şöyle yaşını başını almış bir sosyete mensubu yok. Hepsi zamana ve doğaya meydan okuyor.Aslında ne kadar avantajlı bir durummuş bu ‘sosyete mensubu’ olmak. Hem hiç yaşlanmıyorsunuz, hem yüksek sanat zevkiniz oluyor, hem de başınızı kaşıyacak vaktiniz olmuyor.Birisi acilen bu konuda kitap yazmalı. Popüler kültür mantarı olarak, haftada dört kez piyasaya sürülen
diyet kitapları kadar çok satacağına eminim. Kitabın ismi de benden: ‘Nasıl sosyete olunur? Pratik sosyeteye duhul edebilme teknikleri.’
button