Oluşturulma Tarihi: Ekim 11, 2004 00:00
Sizin o 40- 45 saniye, hadi diyelim en uzununu bir dakika (Zor, çünkü reklam ne kadar uzunsa, yayınlatmak o kadar çok para demek) seyrettiğiniz reklam filmlerinin çekimi neredeyse günler sürüyor.Üstelik kılı kırk yaran bir ekiple çalışmaya çalışıyorsunuz! Ürünün ve de reklam filminde oynayanların güzel gözükmesi için, ellerinden geleni yapıyorlar. Nasıl bir detaycılık var anlatmak mümkün değil. Işığından, mekan seçimine, oyuncu seçiminden, makyajına kadar inanılmaz özen gösteriliyor. Hani hepimizin mesleki deformasyonları var ya, iş dışındaki hayatımızda da bizi rahatsız eden, bu reklamcılarınki had safhalara ulaşmıştır büyük ihtimalle. O kadar detaycılığın sonunun iyi olmadığı, tarafımdan deneyle sabit! (Demek ki benden iyi reklamcı olurmuş!)Şu anda yayınlanmakta olan benim oynadığım Avea reklamını seyrettiniz mi bilmiyorum. Bu filmin senaryosu elime geldiğinde, bu kadar zahmetli bir iş olacağı aklıma gelmemişti. Senaryoda filmin ikinci yarısında, benim Avea bayisine tanınmamak için bambaşka bir kılıkla gideceğim yazıyordu sadece. Prodüksiyon şirketinde yapılan toplantı sırasında dört tane farklı tip önerdiler. Birisi hippi, (ki benim o kılığa girmem hiç enteresan değildi) diğeri yaşlı bir dede (e bunu da Türk star sırasında yapmıştık) bir diğeri, bıyıklı, fötr şapkalı, dedektif Clouseau, hani Pembe Panter’deki dedektif, (ben ve dedektif, çok alakasız değil mi?), en sonuncusu da şu anda kullandığımız Japon tipi. Tartışmalar sonucunda Japon olmama (!) karar verildi. Bana da bu tip en sevimlisi gibi gelmişti. Ama bu plastik makyaj denilen şeyin bu kadar zor, bu kadar insanı canından bezdiren bir şey olduğunu o zaman bilmiyordum tabii ki....Çekimin yapıldığı mekana sabahın köründe beni çağırdılar. Sabah saat 8.30 gibi makyaja başladık. Ben de ilk kez bir plastik makyajın yapılmasını yakından, üstelik kendi üzerimde göreceğim için heyecanlıyım. Neyse, ben sanıyorum ki bu iş kolay! Önce saçlarımı neredeyse iki kutu jöle kullanarak tamamen arkaya, ve üstlere doğru taradılar. Sonra suratıma garip bir pat sürdüler. Gözlerimi hafif çekik olsun diye, saçlarımı çekiştirdikçe, çekiştirdiler. Sonra peruk kafama takıldı, önden ve arkadan yapıştırıldı. Sonra sakallar ve bıyık yapıştırıldı. Bütün bu işlem yaklaşık iki saat kadar sürdü. Aynaya bakınca, ben bile kendimi tanıyamadım doğrusu! Bana herkes sette bir ‘iyi davranmak’ anlatamam. Meğer bu iyiliğin sebebi başkaymış. O makyajla saatlerce durmak, bir eziyetmiş de ondan o kadar iyi davranıyorlarmış! Hava sıcaklığı bir yandan, saçlarımda kuruyan ve giderek kafa derimi iyice geren jöleler bir yandan, suratımda bulunan yaklaşık bir kutu yapıştırıcının, yüzümün her tarafını gerim gerim germesi bir yandan, öğlenden sonra canım iyice acımaya başladı tabii ki! Kafam terledikçe, yüzüme doğru sızan terin yapıştırıcılardan dolayı, cildimi yakması iyice canımı acıtıyor. Tabii ben çekim hemen bitsin de, makyajı çıkartalım istiyorum. Ama tüm gün bu halde durmam gerektiğini fark ettiğimde, dünya başıma yıkıldı! Tabii bu kadar canı acıyan oyuncu ne yapar? Cevabı çok basit. Ekibin de canını yakmak için, kapris yapaaaar... Ben de aynen öyle yaptım. İnsan yazarken ve düşünürken bile utanıyor ama, yaptım vallahi. Üstelik bunca yıl bu piyasanın içinde çalışmış, ve işinin bir parçası da kapris çekmek olan ben, utanmadan aynı şeyi yaptım yani! Sette nasıl bir terör estiriyorum, nasıl utanç verici davranıyorum, nasıl nem acı çekiyorum herkes çeksin diye düşünüyorum görmelere seza. ‘Arap çocuğu’ gibi söylendim durdum bütün gün. Çekim bitip, yapımcı ‘İşiniz bitti Armağan Bey’ der demez. Kafamdaki peruğu ve suratımdaki sakal ile bıyığı yolmaya başladım. Meğerse bu makyajı yapmak ayrı dert, makyajla yaşamak ayrı dert, çıkarmak bambaşka bir dertmiş. İnsan böyle zamanlarda, gerçek oyunculara bir kez daha hayran oluyor. Nasıl bir sabır. Nasıl bir azim. Bende olmayan şeylerden birisi de sabırmış, onu da bu çekimlerde anladım. Sabırsızlığımdan dolayı ‘kök söktürdüğüm’, ‘ şımarıklık’ yaptığım bütün ekipten özür diliyorum. Hiç profesyonel değilmişim meğerse !
button