Güncelleme Tarihi:
New York’ta yaşadığını ve ressam olduğunu söyledi. Ben 1974’te New York’ta bir yıla yakın kaldığım halde adını o zamana kadar duymamıştım. Aramızda hemen sıcak bir diyalog doğmuştu. Burhan Doğançay’ın eserlerine bakarken çok değişik bir estetikle karşı karşıya bulunduğumu sezmiştim. Sanatın içinde yaşayan biri olarak o ana kadar hiç böyle bir estetiğe rastlamamıştım. Daha doğrusu o dönemde bu tarzda çalışan bir sanatçı Türkiye’de hemen hemen hiç yoktu. Burhan Doğançay’la aramızda başlayan dostluk, sanat hayatım boyunca kurmuş olduğum en köklü ilişkilerden biriydi. 25 yıllık, benim açımdan hem çok besleyici hem de geliştirici bir dostluğun temelleri ilk tanıştığımız gün atılmıştı bile. Burhan Doğançay’dan hayata ve sanata dair çok şey öğrendim. 1976’dan bu yana onun hayatıma bir gözlemci olarak girdiğine inanıyorum. Bir sanatçı olarak kişiliğinin üstün özellikleri, yeteneği ve dünya görüşünün zenginliği onun sanatını sürekli beslemiş ve bugün bulunduğu konuma taşımıştır.
Tanışmamızdan kısa süre sonra sanatçının eserlerinden oluşan kişisel bir sergi organize etmeye karar vermiştik. 1976’da Kurtuluş’taki galerimde düzenlediğim sergi, bazı çevrelerin olumlu ve olumsuz tepkilerine neden olmuştu. Açılış kokteylinde Şakir Eczacıbaşı “Bu sergi çağdaş sanatta bir devrimdir” yorumunu yapmıştı. Çok ilginçtir ki bu sergiden sonra resim koleksiyonerleri Burhan Doğançay satın almaya başladı. Aslında ilginç olan, resim koleksiyonerlerinin o ana kadar Türk klasik ve empresyonistlerinin eserlerini satın alırken birdenbire Doğançay gibi estetiği o dönemde çok zor anlaşılabilen, avangart bir sanatçıya geçiş yapmalarıydı. Bana kalırsa bu geçiş noktasında, Burhan Doğançay soyut tarzının o dönemde anlaşılır olması ve beğeni kazanması toplumsal yapıdaki estetik sezginin bir göstergesi. Bir diğer önemli nokta da o sıralarda Türk resim izleyicisinin çağdaş resimle henüz tanışmamış olmasına rağmen bu estetiğe gösterdikleri ilgi. Doğançay’ın bu ilk sergisindeki büyük başarısından sonra sanat ortamı, galericiler, sanat adamları ve yazarları Doğançay’ı dışlamaya başlamışlardı. Ben de bu eleştiri ve yadırgamadan oldukça nasibimi almıştım.
DİNAMİK VE CESUR RESİM DİLİ SAYESİNDE
Manzara şuydu; sanatın içinden gelen birçok insan Burhan Doğançay’ı reddediyordu. Çünkü Doğançay’ın formasyonu ve eğitimi farklıydı. Bütün sanat ortamıyla tek başıma inandığım bir estetik için savaşıyordum. Dünyanın en önemli müzelerinde yapıtları bulunmasına rağmen Türk koleksiyoncular tarafından fark edilmesi ve yapıtlarının büyük değer kazanması ne yazık ki 2000’lerin başından sonra olmuştur. Şimdi ulaştığımız bu noktada artık o, çağdaş Türk resminin zirvesinde durmakta. Çünkü çok dinamik bir estetiği olduğu kadar çağdaş dünya sanatı standartlarında bir yaratıcıdır. Dinamik ve cesur bir resim dilini benimseyerek çağdaş Türk resmine benzersiz katkıda bulunmuş, uluslararası sanat platformuna adımlarını atarak kendi estetiğini evrensel sanatın bir parçası kılmıştır.
Burhan Doğançay, ünlü Türk sanatçı Adil Doğançay’ın oğlu olarak 1929’da dünyaya gözlerini açtığında kendisini resim dünyasının içinde bulmuştu. Adil Doğançay’la birlikte yaptığımız sohbetlerden birinde oğlunun resim yapmasına karşı çıktığını dile getirmesi dikkat çekmişti. Çünkü Adil Doğançay’a göre ressam olmak yıpratıcı bir meslekti. Ancak hiçbir zaman oğluna baskı uygulamamıştı.
Burhan Doğançay’ın asıl formasyonu hukuk ve ekonomidir. Danimarka ekonomisi üzerine doktora yapmış ve bu mesleğe dönmemek üzere sanat yapmaya başlamıştır. Sanatçı, 1962’de New York’a yerleşerek 39 yılını geçirdiği bu zor kentte ilk yedi yıl sanatı uğruna ekonomik anlamda büyük bir savaş vermiştir. Kendisinin ifadesine göre Manhattan’dan dışarıya adımını atamadığı günlerdir bunlar. Müzeciler, eleştirmenler ve sanatçılarla tanışarak çevresini geliştirmeye çalışmış ve tüm dünyanın mücadele sahnesi olan New York’ta var olmaya çalışmıştır. Bu çabanın sonucu olarak Doğançay, Thomas Messer, Brandon Taylor, Roy Moyer, William Zimmer, Eleanor Flomenhaft, James B. Wyman, Ursula Blanchebarbe, Arnaud Littardi, Jean-François Picaud, Phillip Lopate, Alexander Borovsky, Oleg Loginov, Gilbert Lascault, Yurakucho-Seibu, Jacques Mullender, Jacques Rigaud, Jay Jacobs, Dolores Denaro gibi müzeci ve sanat eleştirmenlerinin dikkatlerini çekerek kendisi hakkında yabancı ülkelerde kitaplar yayımlanmasını sağlayan ilk Türk sanatçı olmuştur. Bu Doğançay’ın bir dünya sanatçısı olması yolundaki ilk adımıdır.
Çok büyük bir mücadelenin içinden çıkarak dünya ve Türkiye sanatından bir isim haline geldiğinde elde ettiği tüm birikimiyle 2003’te Beyoğlu’nda Türkiye’de ilk defa bir sanatçı tarafından müze açma onuruna erişen ilk ressam olur. Bu çaba aynı zamanda onun yapıtlarının ölümsüzleşmesi anlamına da gelir. Ölümsüzleştiği bir diğer nokta ise Doğançay Müzesi’nin geleneksel bir etkinliği haline gelen ilkokul ve ortaokul öğrencileri arasında düzenlediği resim yarışmalarıdır. Gelecek kuşaklarla hayatının son dönemine kadar bağlantısını hiç koparmayarak sanat bilinci olan yeni bir kuşak yetiştirmeye çalışmıştır.
YARDIM İÇİN RESİM VERİRDİ
Bugün ulaştığı estetik kimlik, kendisinin sahip olduğu zengin bilinç ve ruh durumundan kaynaklanır. Burhan Doğançay yalnızca bir yaratıcı sanatçı değil aynı zamanda, yüksek bilince sahip bir dünya insanıdır. Onun taşıdığı özelliklere çok az sanatçıda rastladım. Haksızlıklara karşı çok duyarlı, her şeyin net bir biçimde gerçekleşmesini isteyen bir kişiliktir. Burhan Doğançay aynı zamanda yardımsever bir ruh taşır. Çevresindeki birçok insana resim vererek yardım ettiğini çok gördüm. O ayrıca bir gözlemci, dünya siyasetini yakından izleyen bir düşünür, toplumların iç dinamiklerini çok iyi tanıyabilen, bütün kültürlere açık, dinamik bir düşünme biçimi kullanan bir aydındır. Karizmatik kişiliği, disiplinli sanat anlayışı ve estetikte yapmış olduğu dinamik atılımlarıyla Türk resmini evrensel boyutlara taşımış bir öncüdür. Tükenmeyen azim, cesaret ve yaratıcılık sentezinin bileşimidir aynı zamanda. Bugün genç kuşak sanatçıların idolü haline gelen Burhan Doğançay, Türk resim sanatında başlı başına bir fenomendir.
O, bütün bunlara ek olarak uluslararası sanat platformunda verdiği özverili savaşla geleceğin genç sanatçı kuşağı için eşsiz bir örnek teşkil etmektedir. İlk kez 1964’te Guggenheim Müzesi Müdürü Thomas Messer tarafından eserleri satın alınan Burhan Doğançay’ın yapıtları bugün 60 dünya müzesinin duvarlarını zenginleştiriyor. Doğançay öyle bir sanatçıdır ki sanat piyasası tarafından tutmuş resimlerinden kolayca vazgeçerek çok farklı üsluplarda koleksiyonerlerin karşısına çıkabilme cesaretini göstermiştir. Hayatı boyunca birbirinden 5-6 farklı üslup değiştirerek Türk resminde başka hiçbir sanatçının gerçekleştiremediği bir performans ortaya koyar.