Röportaj:Rıza ÖZİŞ
Oluşturulma Tarihi: Ocak 27, 2005 01:05
Show TV’de yayınlanan ‘Şeytan Sofrası’ isimli dizide ‘Avukat Lale’ olarak ekrana gelen Doğa Rutkay, ‘Biraz narsist, fazlasıyla kendine güveni olan ve kendisini seven bir kişiliğim var. Ama bu huyumu da seviyorum’ diyor. Doğa Rutkay, Türkiye’nin en ünlü tiyatro oyuncularından Rutkay Aziz’in kızı olmanın gururunu da yaşıyor.
Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarı tiyatro bölümü mezunu olan Doğa Rutkay’ın sahneyle ilk tanışması 9 yaşında olmuş. ‘Keşanlı Ali Destanı’ isimli unutulmaz eserde ilk kez sahneye çıkan sanatçı, üç sezon boyunca ‘Anna’ isimli karakteri oynamış. O günleri anımsattığımızda aklında kalan bir tek şey yaramazlığı ve hiper-aktif çocukluğu.
Ama yine de annesinin ve babasının sözünden pek çıkmadığını söylüyor: ‘Ben o dönemler Ankara Devlet Tiyatrosu’nun en küçük oyuncusuydum ve çok el üstünde tutuluyordum. Sanırım birazcık ele avuca sığmayan sempatik bir çocuk olmamın da payı var bunda.’
30 Ekim 1978 Ankara doğumlu olan güzel oyuncu,
Akrep burcu. Ve kendisini tipik bir Akrep burcu olarak ifade ediyor. ‘Sanırım burcumun tüm özelliklerini taşıyorum. Biraz narsist, fazlasıyla kendine güveni olan ve kendisini seven bir kişiliğim var. Ama bu huyumu da seviyorum’ diyen Doğa Rutkay, Türkiye’nin en ünlü tiyatro oyuncularından Rutkay Aziz’in kızı. Doğa, ‘Çocukluğum babamın işinden dolayı tiyatro kulislerinde geçti. O yaşlarda babamın kuyruğu gibiydim. O yüzden tiyatro sahnesinden hiçbir zaman kopmadım’ diyor.
LAF OLSUN DİYE OYNANMAZ
-
Gerek televizyon, gerekse tiyatro sahnesindeki yaşamınızı anlatırmısınız?
İlk olarak ünlü yönetmen İrfan Tüzüm’den gelen bir teklifle, televizyon dizisi ‘Günaydın İstanbul Kardeş’te, ‘Sadenaz’ isminde avukat olmaya hazırlanan genç bir karakteri oynadım. Tiyatro oyuncusu olarak, o günden bu yana çok yol katetdiğimi söyleyebilirim.
-
Peki bugüne kadar tiyatro ve televizyon olarak yaptığınız çalışmalarınız hangileri?
Eğer çalışmalarımı sırasıyla saymam gerekirse ‘Pembe Patikler’, ‘Aşkım Aşkım’ , ‘Her Şey Aşk İçin’ hatırlayabildiklerim. Bir de babamla beraber oynadığımız ‘Bir Halk Düşmanı’ isimli televizyon dizimiz var. Babamla birlikte oynadığım için, benim için o dizinin hayatımdaki yeri ve anlamı bambaşka. Hem her şeyi bana öğreten babamla oynamak, hem de babamın yüzünü etrafa karşı kara çıkartmamak gibi bir zorunluluk içinde hissettim kendimi. Ama çok şükür her şey o kadar iyiydi ki.
Bugüne kadar yedi tiyatro oyununda oynadım. Uğur Uludağ’ın yazıp yönettiği ‘Averaj Takımı’ isimli bir komediye hazırlanıyorum. Ben kendimi tiyatroda daha iyi ifade ediyorum. Televizyon oyunculuğu ise tamamen bir ekip işi. İstediğiniz kadar iyi oyuncu olun, istediğiniz kadar başarılı olun inanın yetmez. Eğer yaptığınız işte sizin arkanızda iyi bir yönetmen, iyi bir set ekibi, iyi bir senaryo ve iyi bir kanal şart tabii. Eğer bunlar hepsi bir arada değilse, istediğiniz kadar iyi olun bence bir hiçsiniz.
- Tiyatroyu nasıl anlatırsınız?
Tiyatro çok farklı. Tiyatroda bir ekip işi yok. Rolünüz belli, sahneye çıkıp oyununuzu oynuyorsunuz. Sahnenin ortasında tek başınasınız. Hünerlerinizi, becerilerinizi, en önemlisi doğallığınızı göstermek zorundasınız. Oyunculuğu bilmeyen bir isimle karşı karşıya gelirseniz, istediğiniz kadar iyi olun bence bir hiçsiniz. Tiyatro oyunculuğunun kuralları yoktur; ama şöyle bir özelliği vardır: Laf olsun diye oyun oynanmaz. Ya iyi oynarsınız ya da çıkmazsınız oraya. Çünkü o anda size odaklanmış yüzlerce göz vardır ve hepsi ne yapacağınızı merakla bekliyordur.
ANILARIMDAN KİTAP YAZACAĞIM
-
Sizin bir de yazarlık tarafınız olduğu söyleniyor!
1996 yılından beri yazı yazıp, biriktiriyorum. Anılarımı, ilginç olayları, kısa hikayeleri ve ilginç anılarımı yazıyorum. Zamanı gelince bir kitap haline dönüştürmek istiyorum bütün bu birikimlerimi. Tiyatro çalışmalarımda bir çok esprili olaylar yaşıyoruz, bunları da kitabımda toplamak istiyorum.
- İleriki günlerde neler yapmayı düşünüyorsunuz?
Benim öyle çok fazla uçuk hayallerim yok. Ben ille de onunla oynamalıyım, ille de bununla
film çekmeliyim falan filan gibi. Ama illa da yapmak istediğim ve olması için çok uğraştığım bir şey yok mu? Var tabii ki! Tek hayalim tiyatro kursu verebilen bir yer açmak, hatta daha sonraki yıllarda inşallah kendi adıma bir tiyatro kurabilmek. Şimdi tek hayalim bu. Daha çok gencim ama bu işte de başarılı olacağıma eminim.
BU İŞLER FİZİKLE OLMUYOR
-
Peki herkes televizyon programı yapıp, tiyatro sahnesinde olabilir mi?
Size çok teşekkür ederim bu sorunuz için. İşin en önemli boyutu bu bence zaten. Bir insanın neyi yapıp, neyi yapamayacağı, zaten tamamen kendi becerisiyle ilgili. Tabii ki bir çocuk ilerideki yaşamında ne yapacağı alnında yazılı olarak doğmuyor.
Ama yine de çok küçükken bile hangi yöne meyilli olduğu üç aşağı beş yukarı belli oluyor. Zaten küçük yaşlardan itibaren alınan eğitim, bu alandaki çalışmalarda yapacağınız işi destekleyici oluyor.
Eğer işin kağıt kalem tarafını hellettiyseniz gerisi geliyor. Ondan sonrası tamamen kendi becerinizle ilgili. Bu işler sadece fizikle, uzun boylu olmakla, iyi gülmekle olmuyor bence. Herkes kendisini nerede hissediyorsa, nerede olması gerektiğine inanıyorsa, orada kalsın. O yüzden kusura bakmayın bu konuda mütavazı olamayacağım.
Tiyatro aşkıyla yanıyorum- Tiyatronun hayatınızdaki yeri neresi?
Benim hayatımın bir yeri değil, her yeri tiyatro. Tiyatro bir aşktır bence. İlk günlerin aksine tiyatroda zaman geçirdikçe ve oyun oynadıkça, hayatımı kontrol altına aldım galiba! Eski uçarılığım yok oldu. Zaten kendimi bildim bileli tiyatro sahnesinde olmayı çok seviyorum. Bir de yapmış olduğunuz işlerin başarı övgüsü size döndükçe, işinize daha çok bağlanıyorsunuz.
Tabii en önemlisi de kültür yoğunluğu çok fazla olan bir kesimin içinde iş yapıyorsunuz ve başarı elde ediyorsunuz. Bu bence en önemlisi. Tabii bütün bu gelişmeler peşpeşe gelince de, tiyatro hayatınızın tamamı oluyor. Tiyatro sahnesinde olmayı çok seviyorum. Sahnede olan insanı çok seviyorum. Burada sinema, televizyon, tiyatro diye ayırım yapmıyorum. Mesela yönetmenlik yapamam ben. Oynamayı seviyorum, karşıdan gelen tepkiyi o anda görmeyi seviyorum. Kısacası galiba biraz narsistim ‘ben’ demeyi, ‘benim’ demeyi seviyorum.