Nakış işleyerek patronluğu yakaladı, Osmanlı motifleriyle ev tekstilinde marka yarattı

Güncelleme Tarihi:

Nakış işleyerek patronluğu yakaladı, Osmanlı motifleriyle ev tekstilinde marka yarattı
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 21, 2007 00:00

Evinin bir odasında nakışçılıkla iş hayatına atılan Sumru Baydemir, kocasından habersiz makine aldı, nakış ve konfeksiyon atölyesi kurdu. Çinli ve Koreli makinecilere tasarladığı makineleri ve kumaşları ürettirdi. Şimdi ev tekstilinde, Selçuklu ve Osmanlı desenli yastık, yatak ve masa örtülerini, İngiltere, Rusya ve BAE’ne pazarlıyor.

TÜRK kadınının girişmicilik ruhunun neler yapabileceğini Yenibosnalı Sumru Baydemir kanıtladı. Kocası ücretli çalışırken aile bükçesine katkı olsun diye evnin bir odasında nakış işi yapmaya başlayan Sumru Baydemir, 1989’da gezmek için gittiği bir makine fuarında ’aşık olduğu’ 180 bin dolarlık nakış makinesini ayda 15 bin dolar taksitle kocasından gizleyerek aldı ve Merter’in tekstil ve konfeksiyonda zirvede olduğu dönemlerde işini büyütmeyi başardı. Nakışla birlikte konfeksiyon da yapmaya başlayan Sumru Baydemir, bir süre sonra fuarlara katılmaya, kişisel olarak da makine araştırmaya başladı. Kore’de kendi tasarımı makineler, Çin’de ise Osmanlı ipeğini yeniden ürettirdi. 2004’ten itibaren yoluna makine distribütörü ve ev tekstilinde ’butik marka’ olarak devam eden Baydemir’in geçen yıl ki cirosu 2 milyon YTL’ye yaklaştı.

EVDE BAŞLADIM MAHALLEYE TAŞTIM: Sumru Baydemir şöyle başlıyor anlatmaya: "Başlangıçta ticari bir zihniyetim yoktu. 27 sene önce evin bir odasında nakış yaparak başladım. Eşim maaşla çalışıyordu ve eve katkım olsun istedim. Ancak nakışlarım çok tuttu ve önemli markalara nakış işi yaparak 1980’lerin sonunda mahallede küçük bir atölye tuttum. Firmalardan iş alıyordum, hem kendim yapıyordum hem de çevremdeki kadınlara yaptırıyordum. Nakış sektörü o zamanlar sanayi değildi. İyi para kazanmaya da başladım. Fabrika içinden bir ustabaşı iş veriyordu, yapıyorduk. Sultanhamam’da çok beğenilen işler çıkarıyorduk. Aplikesi, nakışı, pulu, boncuğu derken, çevremde 100 kadına iş verir oldum. 1993’te limited Şirket kurdum."

TÜYAP’TA BİR MAKİNEYE VURULDUM: Sumru Baydemir, işlerinin büyüme sürecinde yaşadığı bazı önemli adımları da şöyle anlatıyor: "1989’da TÜYAP’da bir fuar vardı, gittim ve şok geçirdim. Uluslararası firmalar 6-7 metre uzunlukta, 4-5 tonluk makineler sergiliyordu. Benim 8 makinelik bir küçük atölyem vardı. Bir de Merter’de bir firmanın içinde konfeksiyon ötülyesi kurmuştum. Fuarda o makineyi görünce aşık oldum. Biz tek kafalı makinelerle çalışıyorduk, bu makine son sistem, 12 kafa, jakarlı okuyucuları olan, deseni verince kendi işleyen bir makineydi. Almak istedim ama 180 bin dolardı. Yine de bir hesap yaptım, ’iş bulur muyum? Kendi kendini ödeyebilir mi?’ diye düşündüm. Musevi bir satıcı vardı. Ayda 15 bin dolar taksite imza attım. Eşime bunu söyleyemedim. Makine gelince öğrendi."

MERTER SAYESİNDE İŞİ BÜYÜTTÜM: Sumru Baydemir, bu kadar büyük borca imza atarken, büyük endiyeler duyduğunu ancak Merter’de bir firmanın teklifi ile kurduğu konfeksiyon atölyesinin de desteği ile kısa sürede işlerini büyüttüğünü belirtiyor. Baydemir, "Tabii ki 15 bin dolar aylık gelir yoktu. Güngören tarafında bir yer tuttum makineye de proesyonel elemanlar aldım, sonra ben de öğrendim. 4’üncü ayda ikinci, 9’uncu ayda da leasing’le üçüncü makineyi aldım. Hem konfeksiyon hem nakış gece gündüz çalıştık, iyi ekmek yedik" diyor.

Konfeksiyon, fason zora girince tasarıma yöneldim

SUMRU
Baydemir, konfeksiyon ve fason işlerin zora girmesiyle ikisine de son verdiğini belirtiyor ve 2000’den tasarımcı yönünü öne çıkararak kendi markasını yarattığını anlatıyor. Baydemir, "Bu arada makine arayışlarım da sürdü. Uzakdoğu’yu dolaştım Kore’de kendim de başında durarak özel makine yaptırdım. Böyle olunca bana bir kapitone makinesinin distribütörlüğünü verdiler. Çin’den de nakış makinesi distribütörlüğü aldım. Tasarım için Selçuklu Osmanlı desenlerine eğildim. Osmanlı’da sarayda ağırlıklı renk Bourdeaux (bordo) olduğu için markama bu adı verdim. Yatak örtüsü, masa örtüleri, yastıklar yapmaya başladım. Osmanlı’da ipek ve tafta, kadife çok önemli kumaşlardır. İpeği Bursa’da bulamadım. 1.5 yıl aradım, Çin’de buldum. Fabrikada işin başında durarak bizim motiflerle kumaş yaptırdım."

Kemalpaşa’dan dünyaya kekik ve baharat satıyor

İZMİR’
in Kemalpaşa İlçesi’nde 12 bin 500 metrekarelik tesiste başta kekik olmak üzere dört çeşit baharat üretimi yapan Kalite Baharat, ürünlerini dünyanın dört bir yanına ihraç ediyor. Şirketin genç Genel Müdürü Seher İzmirli, bundan sonraki hedeflerinin Uzakdoğu pazarında daha yaygın yer almak olduğunu söyledi. Yunanistan’ın Gümülcine kentinden göç ederek İstanbul yerleşen Doktor Nurettin İzmirli, 28 yıl önce Yunanlı bir işadamı sayesinde baharat işine girerek, Çevre Gıda’yı kurdu. Çevre Gıda, 1999 yılında hammaddeye daha yakın olmak amacıyla üretim tesislerini İzmir’in Kemalpaşa İlçesi’ne taşıdı. Şirketin genel müdürlük koltuğuna oturan Nurettin İzmirli’nin kızı 27 yaşındaki Seher İzmirli, "Gıda sektöründe Ege Bölgesi’ne daha çok yatırım gelebilir" dedi. Yıllık 6 bin ton civarında 4 çeşit baharat üretimi yaptıklarını anlatan İzmirli, bu üretimin yüzde 70’ini kekik, kalan bölümünü de biberiye, defne ve adaçayının oluşturduğunu kaydetti. İç piyasaya mal vermediklerini, tümünü ihraç ettiklerini vurgulayan İzmirli, 2006’da 5 milyon euro ihracat rakamına ulaştıklarını söyledi. Fabrikada da 90 kişi çalışıyor.

Pipetle alkol ölçen cihaz hızlı yayılıyor

2MK
Elektronik Sanayi ve Dış ticaret Ltd. Şti.’nin ithal ederek, bar, restorant ve eğlence yerlerine kurduğu ’PromiliniBil’ cihazları hızla ülke geneline yayılıyor. İçki servisi yapılan tüm işletmelerde, alkol miktarını ölçmek isteyen müşterilerin kullanımı için tasarlanan cihazlar ’pipetle’ alkol seviyesini ölçüyor. Türkçe menüsü de olan cihazların patentli teknoloji sayesinde hata payının maksimum yüzde 10 olduğu bildiriliyor. Firma yöneticisi Melih Kocaoğlu, "Alkol verilen işletmelerde isteyen herkes ölçüm için kullanılan pipetlerden bir tanesini kullanıyor ve durumunu görüyor. Bu ölçüm için küçük bir ödeme yapıyor. İster bozuk parayla isterse işletmenin hediyesi olarak bir şifreyle alkol ölçümünü yapabiliyor. Kullanıcının promil miktarı, sayısal olarak digital ekranda görülüyor" dedi. Temmuz başında Sortie’de ilk lansmanı yaptıklarını hatırlatan Kocaoğlu, "Ürünümüz şu anda İstanbul’un 70 elit gece klübü, restoran, ve barlarında bulunuyor. Her gün yüzlerce kişi, kendi alkolünü kendi ölçüyor. Böylece hem kendi hayatını hem de başkalarının hayatını tehlikeye atmaktan kurtuluyor" dedi.

Tekstil ve hazır giyim ’derin bakan’ istiyor

TÜRKİYE
sanayisinin, ihracatının ve sanayideki istihdamın ’lokomotif’ sektörü olmayı sürdüren ’tekstil ve hazır giyim’ sektörü sürekli olarak sektöre ’yüzeysel bakan’ bakanlarla ve bürokratlarla uğraşmak zorunda kalıyor. Bu nedenle de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın cebindeki bakan adaylarından kendilerini çok ilgilendiren bakanların artık sektöre ’derin bakan’ olmasını umuyor. Bu konudaki son tartışma önceki hafta yaşandı. Önce DPT sonra da ’bakan adayları’ arasında adı sıkça geçen Mehmet Şimşek, tekstil ve hazır giyim sektörü için biraz basmakalıp kaçan laflar ettiler. Doğal olarak da bu sektörün temsilcileri hem DPT’ye hem de Mehmet Şimşek’e kırıldılar. Ardından bütün bu açıklamalara temel teşkil eden görüşlerin 2005 yılından önce, 2005’te kotaların kalkması halinde Çin ürünleri yüzünden Türk tekstil ve hazır giyim sektörünün hızla gerileyeceği beklentisine dayandığı ortaya çıktı. Peki 2005’ten sonra ne olmuştu? Avrupa Birliği uzmanlarınca yüzde 40 gerileyeceği ’adeta çöküş’ yaşayacağı tahmin edilen Türk tekstil ve hazır giyim sektörü bırakınız gerilemeyi önce gücünü korumayı başardı sonra da çıkışa geçti. Neredeyse dünyanın Çin dışındaki tüm tekstil ve hazır giyimcilerini organize ederek, onları İstanbul Deklerasyonu kapsamında Çin’in haksız rekabetine karşı örgütleyen İstanbul Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği (İHKİB) Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Orakçıoğlu, bu tür yaklaşımların sektörde çok büyük tepkilere neden olduğunu söylüyor ve sektörün nasıl bir değişim geçirmesi gerektiğini kendi dinamikleri içinde çözüp büyümeyi sürdürdüğünü hatırlatıyor. Bu nedenle de dünya tekstil ve hazır giyim sektörünün Türkiye’nin başarısını konuştuğunu anlatıyor. Bütün bu tartışmalara katkı sağlamak için hazır giyim ve konfeksiyon ihracatının 2007 Ocak-Haziran döneminde (6 ayda) 7.6 milyar dolar, 2006’nın aynı döneminde ise 6.6 milyar dolar olduğunu hatırlatmakta yarar var. Yıllık bazda 15 milyar dolarlık ihracatı (tekstil hariç) deviren üstelikte bütün olumsuzluklara rağmen ihracatını artırarak yoluna devam etmeyi başaran bir sektör için ’vakti geçti’ demek gerçekten de tuhaf kaçıyor.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!