Güncelleme Tarihi:
Başrollerde Hugh Jackman, Russell Crowe, Anne Hathaway ile Amanda Seyfried var. Film, 19. yüzyıl Fransası’nda geçen karşılıksız aşk, tutku, fedakârlık ve kefaret hikâyesi. Tüm şarkıların canlı olarak kaydedildiği filmdeki oyuncuların müzikal performansları karşısında hayrete düşeceğinizi garanti edebilirim.
“Bence müzikaller, film yapımının zirve noktasıdır” diyor Sefiller’in başrol oyuncularından Hugh Jackman.
Ve fiziken, ruhen, ses ve oyunculuk açısından başarılması bundan daha zor olan bir şey olmadığını vurguluyor.
Oynadığı karakter gibi az yiyip, fiziksel anlamda onun kadar yorulmasının yanı sıra günde 10-12 saat şarkı söylemek, bir rol için hiç de kolay olmasa gerek.
Süt ürünleri yok, kahve yok, sekiz saat uyku, gerisi ağır bir egzersiz. Hem vücut kasları hem de ses telleri için...
Tüm gün limonlu sıcak su.
Sesini dinlendirmesi gereken günlerde ölüm sessizliği, tek bir kelime bile etmeden.
Film yapımının, özellikle de müzikallerin zorluğunu, detaylarını çok güzel özetliyor Hugh Jackman’ın yaşadıkları.
Her ne kadar bazıları tarafından eski moda gibi görülse de müzikaller, hem sinema hem de müziği zirvede birleştiren eserler.
Bu yılki Oscar’ın şov bölümlerinde müzikallerden kesitler sunulması böyle düşünenler için harika bir sürpriz olmuştu.
Yıla müzikal anlamında damgasını vuran eser, daha önce defalarca tiyatro salonlarına, televizyona, beyazperdeye uyarlanmış olmasına rağmen çekiciliğinden ve tazeliğinden bir şey yitirmeyen Sefiller (Les Miserables).
Filmle ilgili ‘uzun ve sıkıcı’ gibi yorumların göreceli olduğunun altını çizerek geçmek istiyorum yazıya.
Çünkü bence karşımızda ince ince örülmüş bir şaheser var.
Victor Hugo’nun Sefiller’i bazılarına göre Fransızca yazılmış en iyi roman.
Ama daha çok müzikal haliyle biliniyor. Bunun nedeni 1985 yılında West End’de başlayan müzikalin kısa bir süre sonra Broadway’e de taşınması ve aralıksız sahnelenmeye başlaması.
Romanın müzikal uyarlamasını sahnede izlemiş olanlar için Tom Hooper’ın yönettiği bu film hayal dünyalarının sınırlarını hayli genişletici nitelikte.
Sefiller’in bu versiyonunda diyalog hayli az.
Metinlerin çoğu konuşur gibi ama yine de şarkı formunda söyleniyor.
Aryalarda kamera oyuncuların yüzlerine odaklanıyor. Böylece oyuncular araya hiçbir şey girmeden direkt izleyiciye oynamış oluyor. Bu samimi çekim tarzı filmin canlı izlenen bir müzikal gibi algılanmasında önemli.
Diğer yanda geniş açılarda izleyenleri büyüleyecek bir görsellikle geliyor film.
Tom Hooper, 19. yüzyıl Fransası’nı adeta yeniden yaratmış. Set ve kostümler göz alıyor.
Filmin bu alanlarda değil de sadece saç ve makyajda Oscar almış olmasına şaşırmadım değil.
Sefiller’in bir başka Oscar’ı da ses ve miksajda.
Sadece görsel değil işitsel bir şov da izlediğimizin bir kanıtı.
BİR SOMUN EKMEĞE
19 YIL HAPİS
Tom Hooper’ın yönettiği ve Hugh Jackman, Russell Crowe, Anne Hathaway ile Amanda Seyried’in oynadığı Sefiller’de hikâye 1815 yılında Fransa’da başlıyor.
Jean Valjean’ın (Hugh Jackman) 19 yıl hapis yatmasının nedeni, bir somun ekmek çalmış olması.
24601 no’lu mahkûm Valjean hapishaneden salınıp, kendisine yeni bir hayat kurmak istese de müfettiş Javert’in (Russell Crowe) gölgesi onu takip etmeye devam ediyor.
İkili, yıllar sonra Valjean’in Fantine (Anna Hathaway) adlı bir hayat kadınını kurtarmak istemesi nedeniyle yeniden karşı karşıya geliyor.
ANNE HATHAWAY
BEŞ HAFTADA 11 KİLO VERDİ
Filmdeki müzikal performanslar, en zayıfları bile, ortalamanın çok üzerinde.
Ama özellikle başroller değme soliste taş çıkartacak nitelikte; Hugh Jackman ve buradaki yardımcı kadın oyuncu rolüyle haklı olarak Oscar’a uzanmış olan Anne Hathaway.
Filmin oyuncularından Hathaway yedi yaşındayken, Mackintosh onun annesine Sefiller’in ulusal Amerika turnesinde bir fabrika kızı rolü vermiş. Annesi ayrıca tiyatroyla birlikte çalıştığı dönemde birkaç kez Fantine karakterini de oynamış.
Hathaway film için beş haftada 11 kilo verdi, güzel oyuncu bununla ilgili şöyle diyor: “Çok yoğun ve son derece ağır bir şeydi. Dürüst olmak gerekirse, eğer durup yaptığım şeyi gerçekten düşünmemiş olsaydım, muhtemelen çok sıkıntı çekerdim. Bir son an yaşadığımı biliyordum ve yapmam gereken tek şey, cesaretimi toplayıp o noktaya odaklanmayı sürdürmekti.”
Oyuncuların performanslarının daha önceden stüdyoda değil de canlı olarak kaydedildiğini ve filmin neredeyse tamamında diyalogların şarkı olarak söylendiğini düşünürsek ne kadar zorlu ve titiz bir çekim sürecinin söz konusu olduğunu anlayabiliriz.
Karşımızda aksiyona, kamera oyunlarına değil, oyuncuların performanslarına, hikâyeye ve müziğe odaklı ve dayalı bir film var.
Bu tarz hoşunuza gidiyorsa, mutlaka izlemenizi tavsiye ederim. Unutamayacağınız performanslar hafızalarınıza kazınacaktır.