Röportaj: Ayda KAYAR
Oluşturulma Tarihi: Kasım 25, 2005 00:00
Erol Evgin'i duygusal şarkılarıyla tanıdık. Daha sonra mimar olduğunu öğrendik. Evgin, şimdi sanatla ilgili bir başka dalda, resimde karşımıza çıkıyor. Sanatçının "Miras" başlıklı sergisi 1 Aralık'ta Ortaköy Sanat Galerisi'nde açılıyor. Sergide, İstanbul'un tarihi dokusunu konu alan 60 yağlıboya figüratif resim var.
Erol Evgin, İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi'nde mimarlık okurken Cemal Tollu, Neşet Günal ve Devrim Erbil'den dersler aldı. Çocukluğundan beri desen tarzı çalışmaları seven Evgin, resmi hobi olarak yıllarca sürdürdü. Hatta, mimari projelerini bile üç boyutlu desenler, eskizler halinde çizmeyi alışkanlık haline getirdi. Zaten ona göre desen resmin namusuydu!
2001 yılında, ekonomik krizin çıkışını televizyondan an be an izleyen Evgin, Kozyatağı'ndaki ofisinde odasından çıkarak, çalışanlara "Arkadaşlar, durum gösteriyor ki bundan sonra hepimiz hobilerimize yeteri kadar vakit ayırabileceğiz" dedi. Yani yapılacak iş kalmaması gibi bir problem vardı. Bu sıkıntıyla Akademi'den arkadaşı ressam Mahir Güven'e gitti ve "Ben senin atölyende çalışmak istiyorum" dedi. İşte 1 Aralık'ta açılacak "Miras" adlı resim sergisinin kökleri o gün atıldı. Evgin, Güven'in atölyesinde tekniğini geliştirdi ve figüratif desenlerle İstanbul'u çizmeye başladı. Bunun nedeni kentin barındırdığı medeniyetler ve tarihi yapılarının zenginliğiydi.
KAYITLI KOLEKSİYONER
Hobileri arasında arkeoloji de bulunan Evgin, İstanbul Arkeoloji Müzesi'ne kayıtlı bir koleksiyoner. Sergiyle ilgili konuşurken laf arasında evindeki Erken Roma Dönemine ait sütun başlığının hikayesini de anlatıyor. Sütun bulunduğunda Anadolu'nun bir köyünde, ortası oyulup, dibek olarak kullanılır haldeymiş.
Tarihi mekanlara ve objelere bağlılığı İstanbul denince sanatçının gözlerini ışıldatıyor. Çünkü bu topraklar çok sayıda medeniyete ev sahipliği yapmış. Bu dönemlerin kalıntıları insanlığın ortak malı. Evgin'e göre, onlar bizim olduğu kadar, biz de onlarınız. Bu eserlere karşı sorumluyuz. Yüzyılların birikimini taşıyan bu binalar, sanatçıların ilham kaynağı aynı zamanda. Ama bu miras, günümüzün düzensiz yerleşimiyle özensizce yaşamaya bırakılmış.
Evgin özellikle İstanbul ve benzeri kentlerde yaşanan bu durumu "Üçüncü dünya ülkelerinin belleksiz kentleri" diye tanımlıyor. Buralarda "eski ile yeninin hoyrat komşuluğu" söz konusu. Her şeye rağmen bu tarihi yapılar "yüzyıllara meydan okurcasına güçlü, mağrur, ağır başlı, soylu yalnızlıklar"ı simgeliyor.
Evgin, hocası Bedri Rahmi'nin "Yalnızlığın kadarsın/ Yalnızlığın mis kokmalı..." dizelerini hatırlatıyor ve "Miras'da onların küskün yalnızlığından tuvale sinmiş mis kokularını paylaşmak istedim" diyor.
Erol Evgin: Sanat bir bütündür
Sanatın her dalı aslında bir bütünü temsil eder. Ben hocam Utarit İzgi'nin analitik yeteneğini, beste yaparken çok kullandım. Müzik, resim ve mimarinin bağlantısını çok erken yaşlarda keşfettim. Mimarlık susmuş bir müziktir. Dönemine ait bir müzikle dinlediğinizde, bir yapının detaylarını çok daha iyi görürsünüz. Onlara baktığınızda, müziğin notalarını da çok daha iyi hissedersiniz. Resim, mimari, müzik, heykel... Ancak bunların hepsini bir araya getirdiğinizde bir dönemin özelliklerini anlayabilirsiniz. Çünkü, tüm sanat dalları birleşerek, döneme imzasını atar. Bu çağda yüksek tempo ön planda, kent yaşamı yüksek volümlü. Yalın olmaya çalışıyoruz, modüler sistem mimari de de resimde de, müzikte de baskın. Düşündüklerimi resimle ifade etmeyi sürdüreceğim. Figüratif resimde soyuta kayabilir, resimlerimi uçurabilirim. Zaman gösterecek.