Güncelleme Tarihi:
FERİT ODMAN
AUTUMN IN NEW YORK
Equinox Music & Entertainment
Caz müziğin son yıllarda ülkemizdeki gelişiminin farkında mısınız? Yüzümüzü güldüren bu üretim yoğunluğuna bir katkı da Kerem Görsev Trio’dan tanıdığımız caz davulcusu Ferit Odman’dan geldi. Odman’ın Kasım 2010’da New York’ta, New York caz sahnesinin önemli isimlerinden Terell Stafford, Vincent Herring, Anthony Wonsey ve Peter Washington ile birlikte kaydettiği bu ikinci albümünün her şeyden önce kapak tasarımını beğendim, ismini güzel yansıtıyor. Toplam yedi şarkılık albümün en fark edilir özelliği ise size New York havasını soluyormuşsunuz, New York arka sokaklarında gezintiye çıkmışsınız gibi hissettirmesi. Tempo arttırma ve düşürmeyi iyi bilen bir kompozitörlüğün hâkim olduğu albümde uzun ama yorucu olmayan, akıp giden partisyonlarla rahatlayacaksınız. Birbirlerine karışmadan kendi kulvarlarında ilerleyen fakat aynı anda duyulduklarında bir bütünü oluşturan melodilerin arasında trompet ve piyanonun uyumu naif bir çekicilik kazanmış. Enstrümanların bir cümle kurduğunu hissedebilir ve ruhunuzda onlarla konuşmaya başlayabilirsiniz. Böyle albümlerin dinlendirici ve kafa açıcı bir özelliği vardır. Kıssadan hisse; şu sıralar iyi bir enstrümantal caz albümü dinlemek isteyenlere öneririm ‘Autumn in New York’u.
TAXİM BEYOĞLU TRIO
CAFE DE BEYOĞLU
AJS Müzik
Enstrümantal bir müzik ziyafeti dinlemeye hazır mısınız? Peki bu ziyafeti daha önce ‘Beyoğlu Rapsodi’ adlı albümleri ile sizlerle tanışan Taxim Beyoğlu Trio’dan dinlemeye hazır mısınız? Cevabınız ‘Evet!’ ise müzik marketlerin raflarında bu albümü aramaya başlasanız iyi olur. Taksim ve Beyoğlu... İstanbul eğlence ve gece hayatının vazgeçilmezi, kültür ve sanatının merkezi... Ve Taxim Beyoğlu Trio bu kez keman, piyano ve double bas ile bütün Avrupalıları olduğu gibi sizleri de Beyoğlu’na davet ediyor, keman ile piyanonun âhenkle dansını benliğinizin her zerresinde hissedeceğiniz birbirinden muhteşem şarkılarla karşınıza çıkıyor. Hangi muhteşem şarkılarla mı? Mesela ‘Kurşun Adres Sormaz Ki’ ile... Mesela ‘Hatıralar’ ile... Ya da ‘Elbet Bir Gün Buluşacağız’, ‘Sen Gelmez Oldun’, ‘Duydum Ki Unutmuşsun’ (albümdeki favorim), ‘Mazi Kalbimde Bir Yaradır’, ‘Öyle Sarhoş Olsam Ki’, ‘Seninle Bir Dakika’ ve ‘İkinci Bahar’ gibi unutulmazlar ile... Soğuk ve karlı kış gecelerini geride bırakıp bahara kollarımızı açtığımız şu günlerde Boğaziçi’nden Taksim, Beyoğlu taraflarına doğru anason kokulu bir esinti yayıyor bu albüm. Bize de pencerelerimizi sonuna kadar açıp o esintiye kadeh kaldırma keyfi kalıyor sadece... Şerefe...
YAVUZ AKYAZICI
BRIDGE
Esen Entertainment
Ülkemizin yetiştirdiği önemli caz müzisyenlerinden olan ve 17 yıl boyunca New York’ta dünyaca ünlü cazcılarla ortak çalışmalarda bulunan Yavuz Akyazıcı şimdi de çoğunluğu kendi bestelerinden oluşan, enstrümantal bir albümle karşımızda. Akyazıcı albümde gitar çalarken, dünyanın en saygın caz dergilerinden Downbeat tarafından beş yıl üst üste ‘#1 Star Jazz Drummer’ ödülüne layık görülen ve Charlie Haden ile Dewey Redman gibi isimlerin grubuna üye olan Matt Wilson albümde davul çalıyor. Saksafonda Chico Hamilton Band üyesi olan, McCoy Tyner ve Ben Harper gibi dev isimlerin albüm kayıtlarında yer almış, ayrıca Dave Holland’ın ‘Dream of the Elders’ albümünden de tanıdığımız Eric Person var. Kontrbasta ise Anthony Braxton grubu üyesi olan ve Archie Shepp, Charlie Persip, Lou Donaldson, Ken McIntyre gibi isimlerle çalışmış Joe Fonda ismi dikkat çekiyor. Prodüktörlüğünü Yavuz Akyazıcı’nın üstlendiği albümde ‘Sway’ ve ‘House of the Rising Sun’ gibi iki popüler şarkının caz yorumunun yanı sıra, Sam Rivers’ın ‘Beatrice’ isimli caz standardı ve yedi tane Yavuz Akyazıcı bestesi yer alıyor. Akyazıcı’nın, şiirlerinden çok etkilendiği ünlü yazar ve şair Pablo Neruda’ya ithafen yazdığı ‘Neruda’ bestesine özellikle dikkat.
ÇEŞİTLİ SANATÇILAR
CLASSICAL 2012
Virgin Classics / EMI
Klasik Batı Müziği; genelde yüksek kültür seviyesi ile bağdaştırılan, halk müziklerinden net çizgilerle ayrılmış, Batı Avrupa kökenli bir müzik türüdür ve en önemli özelliği çok sesli olmasıdır. Dolayısıyla her kulağa hitap etmez. Günümüzde ağırlıklı olarak klasik müzik dinleyenler sayıca bir ‘pazar’ yaratamayacak durumda olmalarına rağmen, bu tarz klasik müzik toplamalarının yayımlanması zenginlik ve birikim açısından son derece önemli. Dolayısıyla ticari açıdan bariz bir risk alarak bu tarz klasik müzik albümlerine yatırım yapan firmaları destekliyorum. Müslüman mahallesinde salyangoz satmaya çalışan cesaretlerinin bunu hak ettiğini düşünüyorum çünkü. Gelelim albüme... ‘Classical 2012’ iki CD’den oluşuyor ve ilk CD’de 17, ikinci CD’de 18 olmak üzere içeriğinde toplam 35 eser barındırıyor. Bu 35 eserin arasında Rossini, Beethoven, Handel, Vivaldi, Mozart, Brahms, Schumann, Chopin ve J.S. Bach’ın ölümsüz klasiklerinin olması ise albümün değerini ortaya koymak adına en büyük içerik unsuru olarak öne çıkıyor. Sanılanın aksine klasik müzik rahatlamak için dinlenmez; rahatlamış, huzurlu insanlar klasik müzikten daha fazla tat alır. O sebeple bu albümü ne zaman, nerede dinleyeceğinize iyi karar verin derim...
Boşuna patron demiyorlar ona...
BRUCE SPRINGSTEEN
WRECKING BALL
Columbia / Sony Music
The Rolling Stones, Creedence Clearwater Revival ve The Band gibi grupların yanı sıra Elvis Presley, Bob Dylan, Chuck Berry, Johnny Cash, James Brown, Woody Guthrie, George Gershwin, Van Morrison gibi ustalardan aldığı ilhamla 1969’da müzik kariyerine başlayan Bruce Springsteen bugün tüm zamanların en büyük rock ikonlarından biri. 1973’te yayımladığı ilk albümü ‘Greetings from Asbury Park, N.J.’den beri folk, blues ve country’yi, yani Amerikan kültürünü oluşturan müzikal özü, yani Amerikan halk müziğini rock’a adapte eden üslubuyla bugün rock‘n’roll’un yaşayan son kahramanlarından biri.
Heartland rock deniyor onun yaptığına. Kaynağı 20. yüzyılın son çeyreğindeki metropol hayatı olan; ilhamını mavi yakalılardan, Amerika’nın işçi mahallelerinden alan ve özgürlükten, adaletten, bağımsızlıktan yana olan bir tarz bu. Söz konusu müzik olduğunda Batı kültürlerinin ağırlıklı olarak odaklandıkları tek nokta olan ‘entertainment’ın arkasında kalan gerçek hayattan bahseden şarkı sözleri, politik dışavurumcu bir ifade biçimi ve doğal düzeni merkezine alan aktivist bir yaklaşımı içeren bir tarz aynı zamanda.
‘70’lerin isyankâr hareketine de, ‘80’lerin arayış içindeki çoğunluğuna da, ‘90’ların umutsuz bireylerine de ve 2000’lerin kaos içindeki kalabalıklarına da hitap etmeyi başardı Springsteen. 1975 tarihli ‘Born to Run’ ile Amerikan rock’ına aşılması zor bir çıta ekledi, 1984 tarihli ‘Born in the U.S.A.’ ile ise efsane oldu. 1994’te ‘Philadelphia’ filmi için yazdığı ‘Streets of Philadelphia’ single’ı ile ilk büyük geri dönüşünü yapsa da zirveye kalıcı olarak kurulması 2002 tarihli yeniden diriliş albümü ‘The Rising’ ile oldu. Patron, bugün hâlâ o albümün ivmesiyle devam ediyor ve geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz E Street Band saksafoncusu Clarence Clemons anısına yazdığı müthiş bir yazı ile kapanan bir kartonete sahip yeni albümünde Çay Partisi’ne karşı Wall Street’i işgâl edip bir avuç zengine karşı yüzde 99’u temsil eden halkın yanında duruyor. 2009’da son konser organizasyonunda Patron’u ve grubu E Street Band’i ağırlayan New Jersey’deki Giants Stadyumu yıkıldıktan sonra yazdığı ‘Wrecking Ball’ (Yıkım Aracı) aslında ekonomik kaosun yarattığı manzaraya da bir gönderme taşıyor. Clemons’un son saksafon sololarının da yer aldığı, ayrıca iki şarkıda Tom Morello’nun konuk müzisyen olarak gitarını konuşturduğu albüm, bugünün Amerikasını anlatıyor.