Güncelleme Tarihi:
* Tango denince insanın aklına ilk Arjantin, Buenos Aires geliyor. Bu albüm öncesi oralara gidip tangonun anavatanını görmek istemediniz mi?
- Niyetimiz Arjantin tangosu sound’unda bir çalışma yapmak değildi. Zaten bu, sadece Arjantin’e ait olmaktan çıkmış evrensel bir tarz artık. Bize de 1900’lerin başında dokunmuş. Bu yüzden öncesinde Arjantin’e gitmeyi düşünmedik ama bu demek değil ki gitmeyeceğiz. Bütün koşulları oluşturabilirsek bize ait tangoları paylaşmak için gitmeyi düşünüyoruz.
* Milonga gecelerine katıldınız mı hiç?
- Evet, birkaç kez. Tango dersi de aldım. Fakat orada özellikle yeni başlayanlar için partner çok önemli. Deneyimsiz biriyle karşı karşıya geldiğinizde danstan uzaklaşabiliyorsunuz. Çok uzun süre aynı partnerle devam etmek gerekiyor. Benim böyle bir şansım olmadığı için birkaç dersle sınırlı kaldım.
* Dans konusunda iddialı mısınız?
- Hiçbir alanda olmadığı gibi dans konusunda da iddiam yok...
* Albümün oluşum sürecinde dansın bir etkisi oldu mu?
- Tango şarkılarını seslendirmeye karar verdiğimde öncelikle o ruhun şifrelerini çözmeye odaklandım. Dans bu anlamda daha net bir fikir veriyor insana. Çünkü içinde müthiş bir tutku barındırıyor. Arjantin’de insanlar aşklarını, kavgalarını, tutkularını bir şekilde sanata dönüştürerek ifade etmişler. Keşke dünyanın her yerinde öyle olsaydı.
* Albümdeki şarkıları seçerken zorlandınız mı?
- Yeni sound arayışı içindeyken, bize fikir ve ilham vermesi açısından birçok farklı versiyonun ve aranjman dinledik. Bunlar dünya tangosu ağırlıklı oldu; çünkü Türkiye’de çok fazla tango şarkısı yok.
* Şarkı seçerken ne gibi kriterleriniz vardı?
- Klasikler mutlaka olmalıydı. Bir kısmını orijinal sound’una sadık kalarak yapmalıydık, bir kısmı bizim alıştığımız enstrümanları içermeliydi. Bu yüzden bazı şarkıları daha alaturka yorumladık. Bu arada hem gençlere hitap etmeliydi hem dünyada da bir karşılık bulmalıydı. Dolayısıyla elektronik ve çağdaş formda aranjmanlara da yer verdik, dolayısıyla farklı aranjörlerle çalıştık.
BU DÜNYA BENİM İÇİN BİR CEZAEVİ GİBİ
* Sizi bir kalıba sokmaya çalışmak hata olur sanırım...
- Gerek yok ki buna... Hayatı tek tip algılamıyorum. Hayat felsefemde zaten çok çeşitlilik var. Her zaman söylediğim gibi bu dünya benim için bir cezaevi gibi.
* Neden?
- Özellikle son dönemde kötülüğün, şiddetin ve tüketimin çok arttığını düşünüyorum. Aslında esas mesele açgözlülüğün çok fazla artmış olması. İnsanlar gözü dönmüş bir biçimde tüketme, sahip olma ve kendini üstün hissetme derdindeler. Hayat, benim için bu çok çeşitlilikle, farklı renklerle yaşanabilir hale geliyor. Cennet ve cehennem algısı incecik bir çizgiyle ayrılıyor. Kendi hayatınızı her an cennete ya da cehenneme dönüştürebilirsiniz, bu sizin zihninizde gerçekleşen bir şey.
* Müzik, çeşitlilik ve hayatın renkleri dışında hayatınızı cennete çeviren şeyler neler?
- Tabiatla ve sanatla olan ilişkim, özellikle de müzik, bana kendi cennetimi oluşturma imkanı veriyor. Kendi kişisel yolculuğuma odaklanmış olmam, sürekli arzulama duygusundan kendimi azat etme çabalarım da beni o cennete yaklaştırıyor aslında...
* Şöhretin bu cennette yeri nedir?
- Şöhret ya da para kaybı korkusu çok fazla taşımıyorum. Sadece borcum olmasın yeter. Hayat, bir açıdan da benim için bir eğlence ortamı. Orayı nasıl eğlenceli hale getirebilirim, nasıl renklendirebilirim diye bakıyorum. Tabii bu, yaşanan kaotik ve şiddet içerikli süreçleri çok rahat tolere edebildiğim anlamına gelmiyor. Yaşadığım günlük yaşam pratiğinden bahsediyorum. Bir gün bu işi yapamayacak olsam başka ne yapabilirim diye düşünüyorum da, bahçıvanlık da olabilir şoförlük de, hiç fark etmez.
* Her şeyden bir anda vazgeçebilir misiniz ki?
- Vazgeçmek bir öğretidir. Önce mülkiyet duygusundan başlar. Ve ben mülkiyet dugusuyla arama mesafe koydum. Bazı şeyleri kaybettiğiniz zaman hayatı sorguluyorsunuz. Bana göre bu beden de dahil olmak üzere her şey birer emanet.
ZAAFLARLA DONATILMIŞ BİR YARATIĞIM
* Büyük bir kayıp mı yaşadınız, sizi bu noktaya getiren ne oldu?
- Allah korusun, sevdiğim birini kaybetmedim. Onun üzerinden geliştirilmiş bir felsefe değil bu. Öyle bir durumda toparlanmak biraz zor olurdu. Ama dünyevi bir takım şeyleri, evimi, paramı kaybettiğim oldu. Sonra geri geldi. Varlıklarının ya da yokluklarının bende bir değişiklik yaratmadığını gördüm.
* Az önce “Hiçbir konuda iddiam yok” dediniz. O iddiasız olma durumu da bu düşünce biçimiyle mi gelişti?
- İçimde hiçbir iddianın yeşermesine izin vermiyorum. Çünkü iddianın içinde kibir var. O kibrin dünyayı cehenneme çeviren etkisini fark ettiğimden beri nefsi besleyen üstünlük duygusundan, sınıf ayrımlarından, fanatizmden uzaklaşma derdine düştüm. “Samsara” diye bir film vardır. “Samsara”, yaşam ve ölüm döngüsü anlamına geliyor. Filmin başında Tibetli rahipler, renkli cam tozlarıyla kocaman yuvarlak bir sanat eseri ortaya çıkarırlar. O bir sabır işidir... O desenin güzelliği, o işin kusursuzluğu, bakmaya doyamayacğınız şaheseri filmin sonunda elleriyle dağıtırlar. Bu vazgeçmek demektir. Sahip olduğunuz mülklerden, aşklardan, bazen hayattan... Öğreneceğimizi öğrenelim, bilgilerimizi dolduralım, misyonumuz tamamlandığında da eyvallah deyip gidelim.
* Bunu her zaman uygulayabiliyor musunuz? Egonuzla çatıştığınız olmuyor mu hiç?
- Olmaz mı? Bunlar benim üzerinde çalıştığım konu başlıkları, yani ermiş falan değilim. Tam tersi zaaflarla donatılmış bir yaratığım. Hayatım bunlar üzerine çalışmakla geçecek. Farkındalığım hâlâ rötarlı. Bir şeye sinirleniyor, farkına vardığımda pişman oluyorum. Hayat söylemim barış üzerine kurulu. Sadece kendi içime dönüp kendi hayatımı okumaya çalışıyorum. Mürid ruhu taşıyan biri değilim. Bağımsız olmayı seviyorum. Bu dünyada var olan her şeyi değerlendirip, kalbimde sezip o yolu bulmaya çalışıyorum. Koşulsuz sevgiyi arıyor ve buna korkuyu dahil etmek istemiyorum. Korkunun olduğu yerde sevgi olmaz.
* Son olarak; yeni albümünüzün lansman konseri ne zaman?
- 10 Aralık’ta İş Sanat’ta yapacağız. Orada bir şarkıda dans etmeyi de düşünüyorum. Bakalım...
BARIŞ İSTEĞİM BAZILARININ İŞİNE GELMİYOR
* Son dönemde sizi hedef tahtası gibi gören bir kitle var, neden sizce?
- Durduğum yer aslında o kadar açık ve net ki... Ben barış istiyorum, herkes eşit haklara sahip olsun, sevgi olsun. Hepimiz tabiatın birer parçasıyız, onun sahibi değiliz. Her mülkiyet, aslında bir emanet. Söylediğim şeyler çok basit ama herhangi bir örgüt ya da oluşumla bağlantım olmadığı için bunu baltalamaya çalışıyorlar. Çünkü barış istemi, birçok insanın kurguladığı ve hedeflediği şeyin önünde engel. Bölerek yönetmek isteyenlerin hoşuna giden şeyler söylemiyorum, hayat daha renkli olsun derdindeyim, bu da işlerine gelmiyor tabii.