Güncelleme Tarihi:
ALICE IN CHAINS
THE DEVIL PUT DINOSAURS HERE
EMI
‘90’larda fırtına gibi esen grunge akımının metal’e en yakın kanadında seyreden Alice in Chains, olağanüstü vokalisti Layne Staley’nin 2002’deki ölümü sonrasında karanlığa gömülmüştü. Fakat sert müzik tarihinin en yetenekli, en ilham verici gitaristlerinden Jerry Cantrell pes etmedi ve William DuVall adında, sesi neredeyse Layne kadar gruba yakışan birini buldu. Grubun DuVall’la kaydettiği 2009’daki muhteşem geri dönüş albümü ‘Black Gives Way to Blue’ ise Alice in Chains’in sahalara dönüşünü temsil ederken, bizim gibi eski AIC hayranlarına da neredeyse sokağa çıkıp arabayla konvoy yapıp korna çaldıracak kadar mutluluk vermişti. Şimdi kaldıkları yerden devam ediyorlar. DuVall’lı dönemin ikinci albümü de muhteşem. Hatta aramızda kalsın, dost meclislerinde Alice in Chains’in bu son iki albümünün, grubun en iyi albümleri olduğunu iddia etmeye başladım. Durum o derece ciddi! Grunge temelli, klas bir rock ziyafeti... Metal tadından kopmayan, tutkulu ve karanlık bir kompozisyonlar bütünü... Muhteşem!
RAFET EL ROMAN
YADİGAR
Emre Grafson Müzik
Çıkalı bir hayli olsa da yeni dinleyebildiğim ve dolayısıyla yazmak için anca yer verebildiğim bir albüm... Açıkçası hiçbir zaman Rafet El Roman’ın kariyerini yakından takip edebilen biri olmadım. ‘90’ların ortasından beri içinde olduğu Türkçe pop sahnesinde, özellikle özgün sesiyle kendine has bir yedinmiş olmasını görmezden gelmiyorum elbette ama artık kariyerinde 15’inci yılına yaklaşmış bir ismin yeni bir albümünü dinlerken heyecanlanmak istiyorum en azından. Biliyorum, Roman ve hayranları arasında bir ‘al gülüm, ver gülüm’ ilişkisi olabilir ve bu bir tercihtir, kabul ama ben 2014 yılında hâlâ bu denli sıradan, ruhsuz, klişe şarkı sözleri duymak istemiyorum. Romantik aşk şarkıları yapmayın demiyorum, ama en azından bunu yaparken ‘sadece yapmış olmak için yapmayın’ bari. Oysaki Rafet El Roman’ın sesiyle, kaliteli besteciler ve söz yazarları bir araya gelebilse ortaya radyolara yapışacak onca hit çıkabileceğinin farkındayım. Umarım Roman da fark eder en kısa sürede...
ÇİĞDEM ERKEN
İSTANBUL KIZI
Ada Müzik
Bazı albümleri dinlerken “Acaba şarkı sözlerine fazla mı takılıyorum?” diye düşünüyorum. Ama bence bir şarkının en az %40’ıdır sözler. Bazen her şeyidir hatta. Elbette müziği sözlerin önüne koyarım genelde ama ana dilimde şarkı dinlediğimde sözlere özellikle dikkat ediyorum ve işte bu albüm de şarkı sözleriyle beni kendisinden iten bir albüm oldu. 2011’de yayımladığı ilk albümü ‘Kız Kafası’ ile radarımıza giren, ‘alternatif Ceylan Ertem’ Çiğdem Erken, arayı soğutmadan ikinci albümünü yayımlamıştı geçtiğimiz yıl. Ancak vakit bulabildim dinlemeye... Ama ‘Cihangir’de bir kafede’, ‘Geniş kanatlı omuzları var’, ‘Kasım çatmadan Film Ekimi’nde’, ‘En son Moda Leyla Bar’da’, ‘Çok zor abi’, ‘Kim duysa bu magazini şok şok!’ gizi sözler bana açıkçası ‘klişeden kaçarken kantarın topuzunu kaçırmak’ gibi geldi. Bilemiyorum, seveni olabilir bu hâletiruhiyenin ama beni itti açıkçası. Bu tarz ‘zorlama gibi duyulan farklılık’ kaygısı güdülmeyen şarkılar, piyano eşliğinde ne güzel akıyor oysaki...
ALICE IN CHAINS
THE DEVIL PUT DINOSAURS HERE
EMI
‘90’larda fırtına gibi esen grunge akımının metal’e en yakın kanadında seyreden Alice in Chains, olağanüstü vokalisti Layne Staley’nin 2002’deki ölümü sonrasında karanlığa gömülmüştü. Fakat sert müzik tarihinin en yetenekli, en ilham verici gitaristlerinden Jerry Cantrell pes etmedi ve William DuVall adında, sesi neredeyse Layne kadar gruba yakışan birini buldu. Grubun DuVall’la kaydettiği 2009’daki muhteşem geri dönüş albümü ‘Black Gives Way to Blue’ ise Alice in Chains’in sahalara dönüşünü temsil ederken, bizim gibi eski AIC hayranlarına da neredeyse sokağa çıkıp arabayla konvoy yapıp korna çaldıracak kadar mutluluk vermişti. Şimdi kaldıkları yerden devam ediyorlar. DuVall’lı dönemin ikinci albümü de muhteşem. Hatta aramızda kalsın, dost meclislerinde Alice in Chains’in bu son iki albümünün, grubun en iyi albümleri olduğunu iddia etmeye başladım. Durum o derece ciddi! Grunge temelli, klas bir rock ziyafeti... Metal tadından kopmayan, tutkulu ve karanlık bir kompozisyonlar bütünü... Muhteşem!
RAFET EL ROMAN
YADİGAR
Emre Grafson Müzik
Çıkalı bir hayli olsa da yeni dinleyebildiğim ve dolayısıyla yazmak için anca yer verebildiğim bir albüm... Açıkçası hiçbir zaman Rafet El Roman’ın kariyerini yakından takip edebilen biri olmadım. ‘90’ların ortasından beri içinde olduğu Türkçe pop sahnesinde, özellikle özgün sesiyle kendine has bir yedinmiş olmasını görmezden gelmiyorum elbette ama artık kariyerinde 15’inci yılına yaklaşmış bir ismin yeni bir albümünü dinlerken heyecanlanmak istiyorum en azından. Biliyorum, Roman ve hayranları arasında bir ‘al gülüm, ver gülüm’ ilişkisi olabilir ve bu bir tercihtir, kabul ama ben 2014 yılında hâlâ bu denli sıradan, ruhsuz, klişe şarkı sözleri duymak istemiyorum. Romantik aşk şarkıları yapmayın demiyorum, ama en azından bunu yaparken ‘sadece yapmış olmak için yapmayın’ bari. Oysaki Rafet El Roman’ın sesiyle, kaliteli besteciler ve söz yazarları bir araya gelebilse ortaya radyolara yapışacak onca hit çıkabileceğinin farkındayım. Umarım Roman da fark eder en kısa sürede...
ÇİĞDEM ERKEN
İSTANBUL KIZI
Ada Müzik
Bazı albümleri dinlerken “Acaba şarkı sözlerine fazla mı takılıyorum?” diye düşünüyorum. Ama bence bir şarkının en az %40’ıdır sözler. Bazen her şeyidir hatta. Elbette müziği sözlerin önüne koyarım genelde ama ana dilimde şarkı dinlediğimde sözlere özellikle dikkat ediyorum ve işte bu albüm de şarkı sözleriyle beni kendisinden iten bir albüm oldu. 2011’de yayımladığı ilk albümü ‘Kız Kafası’ ile radarımıza giren, ‘alternatif Ceylan Ertem’ Çiğdem Erken, arayı soğutmadan ikinci albümünü yayımlamıştı geçtiğimiz yıl. Ancak vakit bulabildim dinlemeye... Ama ‘Cihangir’de bir kafede’, ‘Geniş kanatlı omuzları var’, ‘Kasım çatmadan Film Ekimi’nde’, ‘En son Moda Leyla Bar’da’, ‘Çok zor abi’, ‘Kim duysa bu magazini şok şok!’ gizi sözler bana açıkçası ‘klişeden kaçarken kantarın topuzunu kaçırmak’ gibi geldi. Bilemiyorum, seveni olabilir bu hâletiruhiyenin ama beni itti açıkçası. Bu tarz ‘zorlama gibi duyulan farklılık’ kaygısı güdülmeyen şarkılar, piyano eşliğinde ne güzel akıyor oysaki...