Oluşturulma Tarihi: Aralık 10, 2011 20:14
YAŞAR KURT ***
GÜNEŞ KOKUSU
Kalan Müzik
Yaşar Kurt, gençliğini ve müzikle o ilk sıcak temasını ‘90’ların sonlarında yaşamaya başlayan kuşak için özel bir isim. 1994 tarihli ‘Sokak Şarkıları’ albümü ile müzikal dağarcığımızda epey sağlam bir yer edinmiştir. Ondan sonraki hiçbir albümünü o kadar sevemedim ama o albümün bende yeri çok ayrıdır. Bundan 20 yıl sonra dinlesem aklıma direkt belirli kareleri, hatıraları getirecek bir albümdür. ‘Güneş Kokusu’ ise kariyerinin beşinci solo albümü. Günümüzde robot gibi çalıştırılarak ruhsuzlaştırılan işçi sınıfını anlatan ‘Dokuz Altı Yolları’ adlı şahane şarkıyla başlıyor. Ardından, sözleri Ömer Hayyam’a ait ‘Kimse Bilmez’ sayesinde albümün isminin aksine havanın pek güneşli olmadığını anlamaya başlıyoruz. Öne çıkan şarkılardan bir diğeri ise, sözleri ve müziği büyük usta Cem Karaca’ya ait olan ‘Emrah’. Yaşar Kurt’un çatallı sesiyle de gayet oturaklı bir yorum kazanmış. ‘Martı’ şarkısıyla bir dönemimize damgasını vurmuş Kurt’un bu albümde ‘Martıya Benzetme’ diye bir şarkı yapmış olması enteresan. Sebebini, onunla röportaj yapacak olanların sormasını dilerim. Bir Karadeniz klasiği ‘Gelevera Deresi’ne getirilen rock yorum ile sonlanan albüm, Kurt’un aramıza dönüşünü temsil ediyor. Hoş geldi...
HÜSNÜ ŞENLENDİRİCİ ***
HÜSN-Ü HİCAZ
Sony Music / Columbia
Hüsnü Şenlendirici, içinde bulunduğu ya da bir şekilde içine sokulduğu etik yoksunu, vıcık vıcık
magazin dünyası tarafından o dünyanın dışındakilere itici bir imaj yansıtıyor olsa da söz konusu klarnet olunca hakkı teslim edilmesi gereken bir müzisyen. Adnan Ergil’in ölümsüz eseri ‘Böyle Ayrılık Olmaz’, Orhan Gencebay’ın ‘Benim Dünyam’ bestesi, Göksel Baktagir’den ‘Garip’, Atilla Özdemiroğlu’nun ‘Sevda’sı, Aziza Mustafa Zadeh’den ‘Dance of Fire’, Hasan İshakkut imzalı ‘I Love You’, Muarrem Ertaş’ın ‘Gelin Ne Olur’ eseri ve ‘Pulp Fiction’ filmiyle dünya çapında üne ulaşan beste ‘Mısırlou’ gibi yerli ve yabancı eserler yer alıyor. Yaylı çalgıların İstanbul Strings ekibi tarafından çalındığı bu enstrümantal albüm; klarnetin büyüsünü kendine has üslubuyla ülke sınırları dışında da geniş kitlelere ulaştıran Hüsnü Şenlendirici’nin 6 yıl aradan sonraki ikinci solo çalışması. ‘Hüsn-ü Hicaz’, tam rakı masası ambiyansına uygun bir albüm açıkçası, yorumlar dingin ve tadı melankolik. Bu kafada yaklaşırsanız, çok seveceksiniz. Fakat Şenlendirici’nin albüm kartonetindeki o yazısı... ‘Teşekkürler’ kısmı dışında çok komik gerçekten.
KEREM GÖRSEV ****
NOVEMBER IN ST. PETERSBURG
Rec by Saatchi
Londra Filarmoni Orkestrası yönetiminde, efsanevi kayıt stüdyosu Abbey Road’da kaydedilen ‘Therapy’ albümüyle bu yıl Grammy ödülleri için aday olduğu söylenmişti Kerem Görsev’in. Fakat geçen hafta resmi olarak tüm kategorilerin açıklanmasıyla bunun bir ‘aday adaylığı’ olduğunu öğrendik. Ve maalesef bu yılki Grammy’lerde yer almayan Kerem Görsev cephesinde bir başka gelişme daha var aslında. Evet, tam 12 yıl aradan sonra yeniden basılan bir albüm var elimde. Aslında ismi dolayısıyla geçen ay yazmak daha doğru olurmuş ama sıra yeni geldi. Türkiye’de caz müzik denildiğinde akla ilk gelen isimlerden olan Kerem Görsev, 41 kişilik St. Petersburg Filarmoni Orkestrası eşliğinde 1999 yılının 8-9 Kasım’ında Rusya’nın St. Petersburg şehrinde eski bir kiliseye kayıt sistemleri kurularak tüm müzisyenlerin aynı anda çalmasıyla ortaya çıkardı bu albümü. Güçlü altyapısının yanı sıra duru anlatımı ile de öne çıkıyor. Bir Türk müzisyenin imzasının olduğu en iyi caz albümlerinden biri olarak değerlendirilen ‘November in St. Petersburg’un Görsev’in en sevilen eserlerinden bazılarını barındırdığını da belirteyim.
ÇEŞİTLİ SANATÇILAR **
EELENCE 90’S
Ossi Müzik
Artık baygınlık geçirten ‘80’ler pop partilerinden sonra, şu sıralar ‘90’lar pop partileri revaçta. En azından büyük şehirlerin, haftanın her günü canlı müziğe yer vermeyen işletmelerinde durum bu. Geçtiğimiz yıl açılan ve kısa sürede müdavimlerini yaratarak İstanbul’un sevilen gece kulüplerinden biri hâline gelen Özgür Aras’ın eelence’si de ilk yılını bu toplama albümle kutluyor. Kutluyor kutlamasına da; sırasıyla Reyhan Karaca, Oya & Bora, Ahmet (‘Ah Canım Vah Canım’), Yaşar, Emel Müftüoğlu, Erdal (‘Gittin Gideli’), Soner Arıca, Sibel Tüzün, Nükhet Duru, Nil Burak, Seyyal Taner, Aşkın Nur Yengi, Aysun Kocatepe, Jale ve Fulden Uras’ın yer aldığı albüm, hem basın bülteninde yazdığının aksine ‘90’ların en sevilen Türkçe pop şarkılarını içermiyor (Daha neler var...) hem de bazı şarkıların orijinalleri değil, remiks versiyonları mevcut. Mesela ‘90’lar Türkçe pop dendi mi favorilerimden olan ‘Hovarda’nın orijinalinin kullanılmamış olması büyük hata. Muhtemelen telif haklarıyla ilgili bir durumdur ama ‘90’lar Türkçe pop toplaması başlığı ağır bir başlıktır zaten, altından kalkılabilmiş olmasını dilerdim. Saydığım isimleri özleyenler dışında bu albümü kimseye öneremem. Bir de bu nasıl kapak görselidir böyle yahu?
LADY GAGA **
BORN THIS WAY: THE REMIX
Interscope / Universal / Avrupa Müzik
Lady Gaga diye hemen atlamayın!
İlk albümünü çıkardığı 2008’den bu yana müzik dünyasının her daim gündeminde olan, hatta artık tüm zamanların en büyük pop ikonlarından biri olarak anılmaya başlayan Lady Gaga’nın imzasının olduğu herhangi bir ürünü değerlendirmeden önce, onun kim olduğunu anlamakta fayda var. İtalyan asıllı New York’lu Gaga, kendini aslen bir görsel sanatçı olarak kimliklendiriyor. Onun için görsellik; yani işin imaj, kılık-kıyafet, video ve fotoğraf kısmı, müzik kısmından daha önce geliyor. Bu tavrı seversiniz ya da sevmezsiniz, o ayrı. Ama Lady Gaga ile ilgili bir tespitte bulunmadan önce, kendisinin de kabul ettiği bu realiteyi göz önünde bulundurmak gerekiyor. Mesela mayıs ayında çıkan ikinci albümü ‘Born This Way’, her ne kadar tüm dünyada bu yıl en çok satan albümlerden biri olsa da, kapağının üzerinde Lady Gaga yazmasıydı bunun en büyük sebebi. Tamam, Gaga kötü şarkı yapmıyor, vasata pek razı olan bir tip de değil ama onun müziği; imajı gibi olay yaratacak, nefes kesecek nitelikte değil. Orijinal bir sound’u ya da futuristik bir müzik anlayışı yok. Onunki post-modernist bir duruş. Çoğunlukla da ‘80’lerin klasik pop mirasından beslenen...
Gelelim bu albüme... ‘Born This Way’ her ne kadar içerisinde orijinal bir fikir taşımasa da, güzel şarkılarla doluydu. En azından Lady Gaga, vurucu nakarat yazmayı iyi biliyordu ve onun ligindeki birçok yıldızın aksine hemen hemen tüm şarkıların yaratımında kendi imzası vardı. Bu albümde ise ‘Born This Way’ şarkılarının remiksleri mevcut ama sırasıyla Zedd, Goldfrapp, Foster the People, Wild Beasts, The Weeknd & Illangelo, Michael Woods, The Horrors, Guéna LG Club, Gregori Klosman, Two Door Cinema Club, Metronomy, Hurts, Twin Shadow ve Sultan & Ned Shepard’ın birer remiksinin olduğu albüm, ‘Born This Way’in çapını küçültmekten başka bir işe yaramıyor. Zaten orijinalleri remiks gibi olan şarkıları, yazın %90 erkek %10 kadın orantısına sahip sayfiye plajlarda çalınan şarkıların düzeyine indirilmesine koskoca Lady Gaga nasıl izin vermiş anlamadım. Muhtemelen firması ile olan anlaşmasının şartlarından biridir bu albüm. ‘Lady Gaga logosunun olduğu ne çıkarırsak çok satar nasılsa!’ kafası... Aslında bir yıldız verirdim de, şarkıların orijinallerinin hatırına 2 yıldız verdim. Sürekli gündemde olabilmek için büyük isimlerin birbirleriyle savaş hâlinde olduğu küresel pop müzik piyasasının biz dinleyicilere sunduğu ürünlerin içeriğinden ziyade sıklığına odaklanması ne acı.