Oluşturulma Tarihi: Aralık 03, 2011 20:51
ÇEŞİTLİ SANATÇILAR ***
TWILIGHT SAGA: BREAKING DAWN PART 1 SOUNDTRACK
Warner / EMI
Son 4 yılın sinema dünyasındaki en büyük prodüksiyonlarından ‘Alacakaranlık’ serisinin logosunun olduğu her ürün gibi, soundtrack albümleri de pek revaçta. İlk
film için Muse, Paramore ve Linkin Park gibi; filmi izleyen kitlenin en sevdiği gruplardan üçünün şarkısını kapmayı başaran yapımcılar, ikinci film için de Muse’u kadroda tutmuş ama albümün geri kalanında daha indie rock sularda gezinmişlerdi, cesur hareketti. Ondan sonraki iki soundtrack albümde de bu vizyon devam etti. Bir-iki tane ‘marka’ isim veya şarkı, ardından popüler müzik dünyasının frekanslarına pek girmeyen iyi grupların şarkıları... Formül bu albümde de devam ediyor. Bu seferki vitrin isim ise Bruno Mars. Son 2 yıldır durdurulamaz yükselişini sürdüren Hawaii’li yıldızın ‘It Will Rain’ adlı şarkısı sadece bu albüme özel mesela. Fakat açıkçası Mars’ın çok daha iyi şarkıları olduğu bir gerçek. Albümün en iyisi ise Trinidad doğumlu Amerikalı rap’çi Theophilus London imzalı ‘Neighbors’. Muazzam bir rap şarkısı... Sonuç itibariyle; filmin hayranları zaten raflarda görür görmez almıştır veya alacaktır bu CD’yi ama eğer filmle alâkanız yoksa da, ana akım müzik dünyasının dışında kalan iyi örnekleri duyabilmek için şansınızı deneyebilirsiniz.
MULTITAP **
ÖZEL BİRİSİN
Multi Arts Production
Sona saklayacağıma en baştan söyleyeyim; Multitap’ten bu kadar kötü bir albüm beklemiyordum. İlk olarak Bedük’ün sahne ekibi olarak tanınmaya başlayan, ardından bu grubu oluşturarak geçen yıl çıkardıkları ilk albümleri ‘Takım Oyunu’ ile bir anda yerli müzik piyasasının gündemindeki isimlerden olmayı başaran (Tamam, bunda gruptan bir kişinin oyuncu Demet Evgar’la olan ilişkisi de önemli rol oynadı.) dörtlü aslında son birkaç yılda beni en çok heyecanlandıran oluşumlardan biriydi. Hem elektronik altyapılı, ritmik, eşlik etmesi kolay ve akılda kalıcı şarkılarıyla hem de işin görsel tarafına da önem vermeleriyle takdirimi kazanmışlardı. Şarkı sözlerinde klişelere adeta savaş açmışlardı ve sıkıcı Türkçe rock grupları gibi tınlamıyorlardı. Enteresanlardı ve açıkçası imajları da etkileyiciydi. Fakat böylesine büyük bir çöküş (hem beste, hem güfte anlamında) hakikaten çok şaşırtıcı. Minimal, pastel, sade, kaygısız olalım tavırları Multitap’ta hiç durmamış. Onlara ilk albümdeki gibi görkem, parlaklık, hız, tempo, eğlence, elektrik lazım. Bu ‘basitlik’ ve ‘rahatlık’, Asmalımescit ekolü olarak nitelendirdiğim ufacık bir kitleye iş yapar ama o kadar. Ötesi olmaz.
KEYFEKEDER ***
YİNE YANLIŞ DERKEN
Topkapı Müzik
Son 10 yıldır elimizi sallasak elli Türkçe rock grubuna çarpıyoruz ya, bu aslında bu müziğin patladığına mı yoksa klişe ve sıradan işlerin çoğaldığına mı bir işaret? İkinci seçenek bana daha gerçekçi geliyor. Zira öteki türlü olsa etrafta daha fazla özgün, daha fazla Anadolu turnesi yapıp salonları doldurabilen, daha çok albüm satabilen veya en basitinden daha çok ‘iyi’ müzik yapan grup olurdu. Şu anki ortamda, Türkçe rock müzik çatısı altındaki maksimum 10 isim dışında herkes neredeyse aynı şarkıyı söylüyor. Hâl böyle olunca da, albüm çıkaran yeni gruplara yaklaşımımız da biraz riskli bir tavır içeriyor, kabul. Ama Keyfekeder mesela... Kimse bana bu gruptan bahsetmedi, kimse herhangi bir şarkısını övmedi, herhangi bir TV kanalında ya da internet sitesinde karşıma çıkmadılar. Masamın üzerinde bu albümleri duruyordu, dinlemeye başladım ve çok beğendim. Çok orijinal fikirlere sahip olmadan da sıkıcı olmayan besteler yapabilirsiniz. Keyfekeder’in bu ilk albümündeki ‘Oyun Bitti’ buna bir örnek mesela ve albüm boyunca bu tarz çok şarkı var. Prodüktörlüğünü Cenk Eroğlu’nun (Ritim gitarist Mete Kayhan’ın gruptan ayrılması sonucunda artık grubun gitaristlerinden biri de oldu.) hünerleri yadsınamaz.
SELAMİ ŞAHİN ***
MAHZEN
Lider Müzik
Normalde eski şarkıların ısıtılıp yeniden önümüze konmasını ‘kolaya kaçma’ ya da ‘cepten yeme’ olarak değerlendiririm. Bu kafada ortaya çıkarılan çok az iş, eski şarkıları olduğundan daha iyi hâle getirebiliyor çünkü. Bu yıl 45. sanat yılını kutlayan Selami Şahin’in, daha önce birçok sanatçı tarafından yorumlanan eserlerini akustik ve güncel düzenlemelerle yeniden bir araya getirdiği bu albümü işte o ender örneklerden. ‘70 ve ‘80’li yılların arabesk ve fantezi müziğine damgasını vurmuş bu eserler; akustik altyapıların kendine özgü samimiyetiyle de bütünleşerek, Selami Şahin hayranlarının eskiye olan özlemini depreştirmek amacıyla ele alınmış hissi uyandırıyor. Bu açıdan bakınca, yaşım itibariyle başarılı olup olmadıklarını bilemiyorum. Ama şunu söyleyebilirim ki; albümün genelindeki modern sound sayesinde artık bu şarkılar, orijinal hâllerinden daha çok hitap ediyorlar bana. Yani Şahin’in uzak olduğu genç kitleyi de yakalayabilmesi adına başarılı bir hamle olarak değerlendirilebilir ‘Mahzen’. Albümdeki 10 Selami Şahin bestesinin dokuzunun aranjesi Aykut Gürel’e, ‘Yabancıyız Yabancı’nınki ise Mustafa Nuri Haybat’a ait. En sevdiğim Selami Şahin bestesi ‘Senin Olmaya Geldim’in eksikliği hissediliyor yalnız.
RIHANNA ***
TALK THAT TALK
Def Jam / Universal / Avrupa Müzik
Aşırı tüketim toplumunun sanata zararları...
Pop müzik dünyasında ‘ne kadar gündemdeysen o kadar iyisin’ mantığı geçerli maalesef. Niteliğe değil niceliğe önem veren, yüzeysel bir bakış açısı... Bu da dünyaca ünlü yıldızlara ‘sürekli üretim’ baskısı yaratıyor ve ortaya, potansiyelini tam olarak kullanamayan yıldızlar ordusu çıkıyor. Bugüne kadarki en iyi albümü olma özelliğini hâlâ koruyan ‘Good Girl Gone Bad’dan sonra sadece bir yıl duran, onun dışında 2005’teki ilk albümünden beri her yıl düzenli olarak yeni albüm yayımlayan Barbadoslu güzel Rihanna da bu ordudaki yerini almış durumda.
Rihanna gibi yıldızların etrafında bir yapımcılar ordusu olur. Bunlar sayısız prodüktörle, şarkı yazarıyla, menajerle, halkla ilişkilerciyle çalışır. Sürekli yeni şeyler üretmek için, çalışılan isimlerin sayısı sürekli fazla tutulur. Her dünya turnesi bitiminde, tıpkı aynı ligdeki diğer pop/rap/hip hop ya da r&b yıldızları gibi Rihanna’nın da önünde sayısız şarkı olur. Yine sayısız menajer ve prodüktör tarafından bu şarkılar elenir ve Rihanna’ya da albüme girmesi ‘uygun görülen’ şarkıları sadece seslendirmek düşer. Bu anlayışa uzak durduğum için bu albümü değerlendirirken, cümlelerin öznesine Rihanna’yı koymamaya çalışıyorum. ‘Talk That Talk’, tıpkı önceki iki Rihanna albümü gibi vasat üzeri pop şarkılarından oluşuyor genelde. ‘Cockiness (Love It)’teki pornografikliğe varan müstehcen sözler ve albümün özel versiyonlarında yer alan ‘Red Lipstick’teki Metallica sample’ı (‘Wherever I May Roam’dan) dışında da kimse pek bir şey konuşmuyor zaten bu albümle ilgili. Normal.
Bu arada şu kartonet meselesine de bir değineyim artık. Avrupa Müzik, sanatçı kadrosunda dev isimlerin olduğu Universal Music ile anlaştığında çok sevinmiştik. Artık Universal’a bağlı albümler, dünya ile aynı anda Türkiye’de de raflarda olacaktı. Fakat Avrupa Müzik’in, albümlerin orijinal kartonetlerini basmaması büyük hata. Albümlerin kapak görsellerine müdahale edip ‘Special Edition For Turkey’ yazan çerçeve eklemekle yetinmiyor (Ayrıca madem Türkiye’ye özel, neden İngilizce yazıyor?), bir de özensiz kartonetlerle orijinal CD alıcısını bu zevkinden soğutuyorlar. Orijinal CD almak, biraz da bu kartonet yüzünden almak demektir. Albümü her versiyonuyla internetten bedava indirmek için 10 dakikanın yettiği günümüzde Türkiye basımına özel bu kötü ve özensiz kartonetler çok yanlış bir hamle.