Güncelleme Tarihi:
Tüm dünyada pek çok etkinlik düzenlenirken, durum İstanbul’a da yansıdı tabii. Geçen hafta Santralistanbul’da büyük bir sergi açıldı: Mutluluk Yolculuğu. 82 metrekarelik alanda Atlanta’daki müzeden getirilen 19 eser ve 35 obje, toplamda 127 obje sergileniyor. Andy Warhol’dan Norman Rockwell’e ünlü sanatçıların eserlerinin ve Türkiye’deki koleksiyonerlerin birikimlerinin görülebileceği 125 yıllık mirası, serginin Milk Gallery’den Sanat Danışmanı Elif Çevik anlattı.
ANDY WARHOL VE PETER TUTZAUER İLE COCA-COLA YOLCULUĞU
Coca-Cola markası, kurulduğu günden itibaren döneminin en önemli sanatçıları ile çalışıyor. Şirketin kurulduğu dönem, tarihte ‘İllüstrasyonun Altın Yılları’ olarak tanımlanıyor. 1890-1920 yılları arasını kapsayan bu dönemde üretilen tüm kitap, dergi ve resimde benzeri görülmemiş bir mükemmellik başlıyor, illüstrasyon sanatı dönemin bütün iletişim araçlarına yansıyor. Bu dönemde Coca-Cola ile Hamilton King çalışıyor. Promosyon kuponları, servis tepsileri, takvimler ve reklam afişleri tasarlıyor. Coca-Cola tüm iletişimini 1920 ortalarına kadar King ile sürdürüyor. Sergide ise King’e ait üçü tepsi, biri takvim olmak üzere dört iş bulunuyor.
125 YILIN İÇİNDE KAYBOLUN
Mutluluk Yolculuğu, Coca-Cola’nın tarihsel gelişimine paralel olarak 1800’lü yılların sonlarından başlayarak günümüze kadar geliyor.
İlk dönem 1886 ile 1920 yılları arasını kapsıyor. Bu dönemler arasında Coca-Cola henüz evlerde yaygın değil. Bu sebeple izleyicileri 1880’lerde yer alan bir restoranla karşılıyoruz. Dönemin ünlü piyanisti James Scott’un ‘Hilarity Rag’ isimli bestesi bize eşlik ediyor.
Coca-Cola’nın üretim, tüketim ve reklam süreçlerine referans olacak obje ve eserleri dekor içerisinde sunuluyor. Bu dönemde ilk reklamı, ilk şurup çeşmesini, ilk şişe prototipleri, ilk promosyon ürünleri ve reklamlarda kullanılan ilk ünlülerle karşılaşıyoruz. Coca-Cola’yı icat eden, yani mutluluk hikâyesinin yaratıcısı John Pemberton’ı da anarak ikinci dönemimize geçiyoruz.
İkinci dönem 1920 ile 1950 yılları arasında geçiyor. İlk şişeleme tesislerinin Fransa’da kurulmasıyla birlikte Coca-Cola içimi yaygınlaşıyor. Böylece bizler de Fransız bir aktristin giyinme odasında kendimizi buluyoruz. Bu dönemde Norman Rockwell’in ünlü eseri ‘Three Boys Fishing’ (3 Çocuk Balık Tutarken) ve Crosley’nin özel tasarladığı şişe formlu radyoyu görüyoruz. Coca-Cola’nın üretim süreçlerinde iki önemli yenilik olan çan bardak ve ilk 6’lı şişe kutuları yine bu dönemde karşımıza çıkıyor.
Üçüncü dönem ise 1950 ile 1970 yılları arasını kapsıyor. Coca-Cola’nın ünü bu dönemde tüm dünyayı sarıyor ve dünyaca tüketilen bir içecek oluyor. Bu sebeple dönemin en popüler alanlarından bir olan diner’la (ufak lokanta) izleyicileri buluşturuyoruz. Bu dönemde Haddon Sundblom, Hufford gibi ünlü ressamların eserlerinin yanı sıra Coca-Cola’nın Türkiye’ye girişini de kutluyoruz.
Dördüncü dönem 1970 ile 1980 arasında geçiyor. İzleyicileri bu yıllar arasında retro bir oturma odasında ağırlıyoruz. Bu dönemde diğerlerine nazaran müziğin güçlü bir rolü var. Coca-Cola 70’lerde reklam anlayışını yenileyerek ‘birleştirici, çeşitliliğe vurgu yapan’ bir yaklaşım benimsiyor. Bu yaklaşımın en güçlü örneği olan Coca-Cola Hilltop reklam müziği bu dönemde bize eşlik ediyor. Aynı zamanda Türkiye’de kullanılan ilk reklam spotuna da bu dönem içerisinde yer veriliyor. Andy Warhol, Peter Tutzauer ve Joseph Beuys’un eserleri dönem içerisinde sergileniyor.
Beşinci dönem 1980’ler ile 2011 yılları arasına geçiyoruz. Bu dönemde ise bir koleksiyonerin salonuna konuk oluyoruz. Bugüne kadar Türkiye’de üretilen şişelerden güçlü bir seçki izleyicileri karşılıyor. Uzaya giden ilk Coca-Cola kutusunun yanı sıra, uzay yerçekimine uygun olarak üretilen özel içecek makinesi bu dönemin önemli objelerinden bazıları olarak karşımıza çıkıyor.
Geleceğe yolculuk Serginin ikinci bölümünü ise şöyle tanımlayabiliriz; Coca-Cola hem iletişim hem de görsel dili çok güçlü olan bir marka. Bugüne kadar kullandıkları tasarım dilini göz önüne aldığımızda ‘Yakın gelecekte nasıl bir dile sahip olurdu’ sorusunun cevabını bize veriyor. Bu alanda Coca-Cola ile mutluluk yolculuğuna yeni bir yorum getiriyoruz.
Coca-Cola Türkiye Pazarlama Direktörü Beyza Ergen
BU BİR MUTLULUK MİRASI
- Coca-Cola’nın 125. yıl sergisi sadece Türkiye’de mi açılıyor yoksa farklı ülkelerde de yıl içinde sergiler olacak mı?
- Sergi ile ilgili çalışmalarımıza başladığımızda elimizde dünyayı dolaşan; moda, spor, müzik ve Coca-Cola tarihi başlıklı dört farklı temadan oluşan kabinlerimiz vardı. Serginin girişinde yer alan bu kabinler, dileyen ülkeler tarafından sergilenmek üzere atlanta merkezden talep edilebiliyor. Biz de 125. yılımızı planlarken bu kabinleri Türkiye’ye getirmek istediğimizi iletmiştik ve öyle de oldu.
- Atlanta’daki arşivden sergi için getirilecek eserler kim tarafından neye göre seçildi?
- Sanat danışmanımız Milk Gallery tarafından, The Coca-Cola Company Atlanta merkezde tüm arşivden sorumlu Başkan Yardımcısı Philip Mooney ve İletişim Direktörü Ted Ryan İle koordineli bir çalışma sonucu seçildi.
- Coca-Cola 125. yılıyla ilgili sergi dışında başka ne tür etkinlikler düzenliyor?
- Alışılmış bir retrospektif yaklaşımla markanın tarihçesini anlatmak yerine, markanın 100 yılı aşkın gücünü ve dünyanın en önemli markalarından biri haline gelmesini sağlayan özü/kavramı tüm yıla yayılan aktivitelerle anlatmayı tercih ettik. Nedir bu öz diye bakacak olursak elbette Coca-Cola markasının 125 yıllık mutluluk mirası olduğunu söyleyebiliriz. Tüm dünyada olduğu gibi bizim de değişik destinasyonlara mutluluk taşıyan bir mutluluk kamyonumuz vardı. Kasım ayının son haftasından bu yana, Üsküdar’dan Kabataş ve Beşiktaş’a yolcu taşıyan ve onlara sürpriz hediyeler dağıtan mutluluk vapurumuz var. 125. yıla özel bir diğer sürprizimiz ise Coca-Cola’nın tarihine damga vuran dört nostaljik şişe tasarımını tekrar piyasaya sürmek oldu. Bu şişeler özellikle koleksiyonerleri ve tasarım meraklılarını çok memnun etti.
Koleksiyoner Melis Kori
1500 ŞİŞE İÇİN EVİNİ BİLE DEĞİŞTİRDİ
Özel bir şirkette satış departmanında çalışan Melis Kori (44), 2004 yılında bir internet sitesinde satılan Coca-Cola şişesini alırken tanıştığı Gökmen Karasu “Her şeyi bırak şişe topla. Gerçek koleksiyon budur” deyince şişe dünyasıyla tanıştı. “Coca-Cola şişesi dünyanın en güzel objelerinden biri. Hele özel tasarımlar bir arada sergilendiğinde muhteşem bir görsel ziyafet oluşturuyor” diyor gözleri parlayarak. Şu sıralar koleksiyonunda 1500’e yakın şişe var ve bunların 170 tanesi sergide görülebiliyor.
İlk şişesini Coca-Cola Koleksiyoncular Kulübü’ne üye olduktan sonra internette dolaşırken keşfetti. 4 adet özel tasarım şişesinin bir arada satıldığını görüp hemen aldı. Böylece ilk şişeleri 2002 ve 2003’te çıkan giydirme şişeler oldu. Bundan sonra koleksiyonunu genişletmek için şişelere ulaşırken her şeyi göze aldı:
“Yurt dışına çıkan patronumdan bile şişe istedim. Dolu cam şişe çok ağır bir malzeme. Yıllardır taşıma işindeyim. Seyahatlerde sürekli kilo limitlerini zorluyorum. Koleksiyonum evime sığmamaya başlayınca daha büyük bir eve taşındım. Bir odayı sadece koleksiyonuma ayırdığım gibi evin her metrekaresinde bir koleksiyon parçası var. Taşınma sırasında şişeleri taşıma şirketine emanet edemediğim için bütün bakkallardan ödünç kasalar topladım. Şişeler kasalar içinde elde taşındı. Pek çok parçayı internetteki açık arttırmalardan aldım. Sabaha kadar açık arttırma saatini bekleyip ya da saat kurup kalktığım gecelerin sayısını bilmiyorum.”
Melis Kori koleksiyonu için Özgörkey ve 100. yıl şişelerini senelerce aradı. Onun için bunlar, hayalet şişelerdi. Üretildiklerini biliyordu ama fotoğrafını bile bulamamıştı. Şans eseri satıldıklarını gördü aldı. Bir akşam koleksiyon yaptığını bilen arkadaşlarından birinden telefon geldi. Samsun’da şişe bulmuştu. İlk otobüse atladığı gibi almaya gitti. Bir keresinde de Gürcistan gezisi sırasında “Cam şişe bulmazsam şurdan şuraya gitmem” dedi. Rehber, şahsi bağlantılarını kullanıp grubu Coca-Cola fabrikasına soktu ama şişe bulunamadı. Sonra bir depoda bulundu. Gruptaki herkesi nerdeyse bir gün boyunca şişe peşinde sürüklemiş oldu. Ama hala Melis Kori’nin aklında kalan birkaç şişe var: “Varlığını bilip bir türlü ele geçiremediğim iki Türk şişesi var. Umarım sahipleri bir gün satar. Bir de bütçemi çok aşan iki şişe var bu yüzden alamıyorum.”