Ayça BARUT
Oluşturulma Tarihi: Ekim 06, 2004 00:33
Nilgün Ertuğ, uzun süre moda sektöründe çalıştıktan sonra varolan aranjmanları beğenmediği için Nature adlı çiçekçisini açmış. Kişiye özel pasta yapma düşüncesiyle yola çıktığı Dolce’yi de birkaç yıl sonra Nature’e kardeş getirmiş. Kafeden sonra Dolce’ye bir de büfe ekleyen Ertuğ, haftanın üç gününü mutfakta yeni şeyler yaratmaya ayırıyor.
İş hayatına nasıl adım attınız?
Nişantaşı Kız Lisesi mezunuyum. Kısa bir dönem Vakko’da mankenlik yaptım. Sonra Zeki Triko’un sahibi Zeki Başeskioğlu, ‘Mankenliği bırak bu mağazanın müdireliğini ve stilistliğini yap’ dedi. Vitali Hakko’nun ve Zeki Başeskioğlu’nun gerçekten bugünkü başarımda çok önemli yerleri var. Beni çok ciddiye aldılar ve onların beni ciddiye alması sonucunda ben de hep başarmaya çalıştım. 5 sene Zeki Triko’da mağaza müdürlüğü ve stilistlik yaptım. Sonra kendi butiğimi açtım. Evlendim, 24 yaşındaki oğlum Şeref Has’ı doğurdum. Oğlum olduktan sonra bebeğimle beraber olamadığım için mağazamı kapattım. Eşimden ayrıldıktan sonra tekrar iş hayatına dönmeye karar verdim.
Moda sektörüne neden dönmediniz?
Tekrar bildiğim ve öğrendiğim konuya mı dönmeliyim, yoksa Türkiye’de eksikliği hissedilen bir şey mi yapmalıyım diye çok düşündüm. Para kazanmam da gerekiyordu. Türkiye’de bana göre o zaman çiçek aranjmanları çok abartılıydı. Yatırım olarak da çok sermaye gerektirmiyordu, çiçekçilik yapmaya karar verdim. İnsanlar bir yere gittiği zaman ya çiçek ya pasta götürür. İkisini aynı anda yapmayı düşünüyordum, ama sonra vazgeçtim. Nature’ü açtım, kimseye de
haber vermedim. Gittiği her evde her yere konabilecek sadelikte çiçekler yapmaya çalıştım. İlk iki sene çok mücadele ettim. Sabah hayatım 5’te başlıyordu, mezata gidiyordum.
Tek başına mıydınız?
Evet, tek başınaydım. Çiçek işinde çok çalıştım ve başarılı oldum. Bu sefer müşterilerimin ev ve düğün davetlerinin organizasyonunu yapmaya başladım. 8 sene sonra başarılıyım artık dedim ve ikinci hayalimi de gerçeğe dönüştürmeliyim dedim.
Ve Dolce’yi açtınız...
Dolce’de tamamen sipariş üzerine pasta, tuzlu, aperatif, ana
yemek hariç antreye kadar olan yiyecekler var. Dolce’yi birkaç sene içinde ciddi bir yere getirdim.
Siz mi yapıyordunuz pastaları?
Ben yapıyordum. Evde benim yaptığımı herkes yapabilir. Önemli olan o zamanı ve ruhu vermek. Gerçekten görüntüsü kadar tadının da güzel olması. Hiç çalışmamış kadın elemanlar aldım yanıma ve onları yetiştirdim. Şu anda 20 kişilik bir kadrom var. Sonra ekmeğe merak sardım ve çok zor olan ekmek işine girdim.
Dolce Türkiye’nin ilk butik pastanelerinden...
Dolce butik pastane, Nature de butik çiçekçi. Aynı zamanda kafe de var. Catering servisimiz de var. Bir ay önce büfe kısmını açtım. Bu ay ayaküstü sabah kruvasan ve kahve, akşamüstü sandviç, havyar ve şampanya, şarap-peynir gibi seçenekler olacak.
Siz mutfağa girmeye devam ediyor musunuz?
Tabii. Çok heyecanlı giriyorum, mutfağa girdiğim sürece yenilenebiliyorum.
Kendinize vakit ayırdığınız zaman neler yapmaktan hoşlanıyorsunuz?
Evimi çok seviyorum. Mutlu ve yorgun gidiyorum evime. Evimde işimi, işimde evimi çok yaşıyorum. Sinemayı ve kitap okumayı seviyorum. Yoga yapıyorum. Spor da yapıyorum. Arkadaşlarım zaten gündüz beni kafede görmeye geliyor.
Müşterilerimin çoğu benim dostum
Önce pastanın kime gittiğini öğreniyorum. Doğumgünü pastasıysa doğumgünü olan kişinin yaşını soruyorum. 60 yaşında ve yaşını seven bir insansa, güller içinde 60’ları dolduruyorum. Sevmiyorsa sadece 6 mum koyuyorum. Aynı kişinin düğününü yapıyorum, doğumunda hastanenin kapı çiçeğini yapıyorum.