Oluşturulma Tarihi: Mart 26, 2004 00:00
Çağan Irmak genç yönetmenlerimizden, farklı türler denemek istiyor, kendi tarzını bulmak istiyor, kendini bulmak istiyor.Hepsi doğrudur, hepsini kabul ederim. Daha önce de söyledim, eğer bir iş çıkmış, salona inmişse Türk filmidir, yabancı filmdir, deneyimlidir, acemidir, beni hiç ilgilendirmez, ben eleştirime bakarım. ‘Gencim, güzelim, denerim’ diyen ve ona göre muamele isteyen, filmlerinin üzerine ‘Dikkat Acemi Yönetmen’ yazdırıp seyirciyi uyarsın, biz de ona göre tavır alalım. Haksız mıyım? Siz filme giderken ‘amatördür ona göre izleyeyim’ diyor musunuz?Sanırım yukarıdaki girişten de anlamışsınızdır, ‘Mustafa Hakkında Herşey’ olmamış. Sizi bilmem ama beni hayal kırıklığına uğrattı. Hatta iyi ki Çağan Irmak Asmalı Konak’ın filmini çekmemiş diye düşündüm. Irmak’ın görüntülerine, kurgu becerilerine bir şey demiyorum, bu konuda Irmak çok şey vaat ediyor. Benim derdim filmi film yapacak entelektüel ruhta. Filmin türü belli değil. Gerilim mi? Doğru geriyor ama gerildiğiniz noktalar öykünün örüm örüm örüldüğü, sizin ‘şimdi ne bu ya’ olduğunuz’ noktalar. Girişteki ‘mutlu aile’ tablosu öyle abartılı ki, daha girişte gerilmemek işten değil. Mustafa’nın gereksiz ‘niye aldattı da niye aldattı’ hezeyanlarına gerilmemek işten bile değil. Mustafa’nın yoldan bulduğu taksiciyle kesişme ve ‘verme’ biçimine gerilmemek mümkün değil. Mustafa’ya biçilmeye çalışılan psikolojik sorunun tasarımına gerilmemek işten bile değil. 2003 yılında Mustafa’nın ajansta yaptığı toplantının ilkelliğine gerim gerim gerilmemek mümkün değil. Mustafa’nın psikolojik sorunlarını heykellerden çıkarma abukluğuna gerilmemek mümkün değil. Mustafa’nın sorunlarının kökenini öğrenirken yüzleştiğimiz didaktik vurguya gerilmemek mümkün değil. Mustafa’nın arkadan gelen araca yol vermediği sahnenin gereksizliğine gerilmemek mümkün değil. Taksi şoförünün Mustafa’nın elinden kaçarken ‘beni yakala’ diye ıssız olan tarafa kaçmasına gerilmemek mümkün değil. Mustafa’nın çocukluğuna dönüldüğünde annesinin hálá ‘yaşlı anne’ gibi durmasına gerilmemek mümkün değil. Ve son olarak Mustafa ve annesinin itiraf sahnesi. İki saat film çekiyorsun sonra iki saatte anlatamadığını beş dakikada anlatmaya çalışıyorsun. Hem de ne tempoyla. Biz bu filmi niye çektik o zaman? ‘Mustafa Hakkında Herşey’i film yapmaya Çağan Irmak’ın ruhu yetmemiş, filmden koca iki saatlik bir dizi episodu çıkmış.Fikret Kuşkan çok abartılı oynuyor, zaten konu örgüsü sorunlu filme ayrı bir yapaylık katıyor. Nejat İşler’in oyunculuğu müthiş. Özellikle Mustafa-Taksici ‘Hadi lan karımı niye ş’aptın söyle’ sahnelerinde İşler’in performansı keyif veriyor. Bunda Çağan Irmak’ın bu sahnelerde seçtiği görüntülerin, yaptığı kurgunun ve yazdığı diyalogların da payı büyük. Şerif Sezer’in ise yanlış
seçim olduğunu düşünüyorum. Gidelim mi? Bu hafta sonu ‘aman aman şuna gidin’ diyeceğim alternatifleriniz yok. Dublex daha eğlenceli bir film ama o da günün sonunda bir Danny De Vito denemesi. Gidin, gidin... Nejat İşler’i izlemeye değebilir.CUMA ALINTISIİnsanların çok iyi olmasını istemiyorum, çünkü bu beni onları sevme sıkıntısından kurtarıyor.(Jane Austen) Çatı’ya kimler giderNe zamandır Yeşilçam Sokağı’nın oralardaki Çatı’ya gidecektim. Gittim. Çatı, Beyoğlu’nun güzel binalarından Suriye Pasajı’nın içine, yüz yıllık Santral Sineması’nın yerine, yeniden konuşlanmış. İki katlı, alçakgönüllü bir mekan. Alt katında müziksiz sohbet mümkün. Üst katta ise cuma, cumartesi Grup Trio Kaşmir program yapıyor. Pınar piyano, Tuğçe gitar çalıyor, Göker de söylüyor. İkisi kardeş, üç genç kız kafa ütülemeyen, dansa elverişli hoş müzik yapıyorlar. Dans pisti de uygun, isteyen çıkıp dans ediyor. Çatı’nın mezeleri oturmuş mezeler. Cevizli kereviz salatası, çatı böreği ağzında dağılıyor insanın. Patlıcan tatlısı da değişik bir alternatif olabilir. Çatı’nın sahibi Hasan Özen aynı zamanda Mutfak Dostları Derneği’nin kurucularındanmış. İki sohbet edince anladım ki Hasan Özen Çatı’yla yatıyor, Çatı’yla kalkıyor, Çatı’yla yaşıyor. Özen’e göre Çatı’ya, hayatı yaşamanın güzelliklerini bilen ama ‘hesabi-kitabi’ nedenlerle bu güzellikleri yaşayamayan enteller geliyor. Sonra alışıyorlar ve bir daha da Çatı’dan çıkamıyorlar. Hayatın güzelliklerini yaşamayı bilip ‘hesabı-kitabi’ nedenlerle yaşayamayanlara Çatı’yı bu hafta sonu şiddetle öneririm. Alt katta kişi başı 20-25 milyon, üst katta 30-35 milyon. (0-212-251 00 00).CUMA TAKINTISIGeçen hafta perşembe yine
Beşiktaş Plaza’daki Vouge’a uğradım. İğne atsan yere düşmüyordu. Rızacık (Büyükuğur) her zamanki gibi görevinin başında misafirleriyle ilgileniyordu. ‘Ne yiyeyim Rıza?’ dedim. ‘Suşi ye!’ dedi ve hemen mönüyü getirtip kendisi özel bir sepet yaptı. Bu hafta sonu size de öneririm. Vouge’da suşi çok lezzetli. Yılan balıklı olanı da benim hitim. RızVouge’da perşembe geceleri konsept değiştirmiş! Bar önü ayakta muhabbet ve ‘clubber’lara özel DJ müziği vardı. İki yemek ve bar muhabbeti ağırlıklı yeni konsept hemen farklı müşteri kitlesini de getirmiş Aristokrasi, ayak takımını son kez yendiANAP ve DYP tepetaklak giderken, genel kongreleri olur, her kongrede de ANAP’lılar ve DYP’liler, sanki başarısızlığın sonucu genel başkanları değilmiş gibi yeniden Tansu Çiller ve Mesut Yılmaz’a oy verirlerdi. ANAP ve DYP’nin sonunun ne olduğunu hep birlikte gördük. Son
Galatasaray kongresinde Özhan Canaydın’a oy veren Galatasaraylıların çoğunluğunun, ANAP ve DYP Tansu Çiller ve Mesut Yılmaz’ı yeniden, yeniden, yeniden seçtiklerinde ‘Olmaz bu kadar ya, başarısızlık bu kadar da ödüllendirilmemeli!’ dediklerinden eminim. Peki niye şimdi aynı Galatasaraylılar Galatasaray’ı perişan eden Özhan Canaydın’ı yeniden başkan seçtiler? Canaydın döneminin Galatasaraylılar için yüzkarası bir dönem olduğunu kabul etmeyen var mı? Canaydın’ın umut vaat etmediği de ortada. O halde neden? İstenen ne? Galatasaray’ın başarısı mı yoksa aristokrat iktidarın devamı mı? Görünen o ki Galatasaray’da istenen aristokrat iktidarın sürdürülmesi, ayak takımına karşı mevzilerin korunmasıymış. Ne boşuna bir çaba! Galatasaray, Özhan Canaydın’la nereye uçabilir ki? Canaydın yönetimi, bu kafayla olsa olsa ayak takımına öyle bir devrim yaptırır ki, aristokrasi artık yiyecek pasta bulamaz. Bize düşecek olan da acı çekmek. Çekeriz... İki yıl çekmişiz, birkaç ayın lafı mı olur!Poptrinam: Derin pop mirasımız aşılamamışGeçen hafta sürekli Deniz Arcak dinledim. İlk üç şarkı Eyvallah, Veda, Kıpır hoşuma gitti. Sonrası ise büyük bir boşluk, bazıları gereksiz şarkılar. İz bırakmıyor. ‘Dünya Aynı Dünya’yı ve ‘Bırakın Beni’ yi Zeynep Talu nedeniyle bir kenara koyarsak diğerleri tekrar tekrar dinleme isteği yaratmıyor. Fuat Güner, Arcak için çok uğraşmış ama sonuçta derin pop mirasımız pek fazla aşılamamış.
button