Musa Anter ve Kemal Burkay Kürt değil, Türkmen çıktı

Güncelleme Tarihi:

Musa Anter ve Kemal Burkay Kürt değil, Türkmen çıktı
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 23, 2009 00:00

Gazi Üniversitesi’nden bir grup bilim adamı Bingöl-Muş-Varto üçgenindeki aşiretleri araştırdı. Bölgede iki kardeşten birinin kendisini Türk, diğerinin Kürt olarak tanımlanmasından etkilenen ekip, elde ettiği bilgileri Osmanlı arşivleriyle karşılaştırdı.

Araştırma sonuçları, tartışılan açılım meselesinde kafaları daha da karıştıracak gibi: Kürt aydınları olarak bilinen Musa Anter ve Kemal Burkay’ın aslında Türkmen aşiretinden olduğu tespit edildi. 19. yüzyılda kadınların kocalarını boşama hakkına sahip olduğu belirlendi. Bu arada 718 yıldır saklanan, Alevilik tarihinin en eski görsel materyaline ulaşıldı.

Gazi Üniversitesi’nden bir grup bilim adamı Türklerin Anadolu’ya ilk geldiği Bingöl-Muş-Varto üçgeninde aşiret araştırması yaptı. 3 il, 5 ilçe ve 17 köyde 42 kişiyle görüşen akademisyenler, ulaştıkları “sözlü tarihi”, 15 bin sayfalık Osmanlı arşiv belgeleriyle karşılaştırdı ve Türkiye’nin uzun süredir tartıştığı üç açılıma kadın, Alevi ve Kürt açılımlarına katkı sağlayacak üç ayak çıktı ortaya.

Prof. Dr. Alemdar Yalçın’ın koordinatörlüğündeki 12 kişilik ekibin Osmanlı tapu tahrir kayıtları ve mühimme defterlerinde (Divan-i Hümayun toplantılarının kayıtları) rastladıkları en ilginç ayrıntı, Kürt aydınlar Musa Anter’in aşireti Anter aşireti ve Kemal Burkay’ın aşireti Şadıllı aşiretinin Türkmen orijinli olduğu. Bölgede benzer zıtlıklara sık rastlandığını kaydeden Prof. Yalçın ilginç bir örnek veriyor:

“Kürt kökenli olduğu halde kendisini Türk, Türkmen kökenli olduğu halde kendisini Kürt olarak tanıtanlara sık rastlanıyor. Mesela Varto’daki Hormek aşireti aslında Türkmen soyundan. Ancak bu aşiretten olanların yarısı Türk, yarısı Kürt olduğunu söylüyor. Bunun en ilginç örneğine de Teker ailesinde rastladık. Ailenin büyük oğlu Cemal Teker, Celaleddin Harzemşah soyundan geldiklerini bu nedenle Türkmen olduklarını ifade ediyor. Ona göre Şeyh Sait isyanında Hormeklerin Kürtlere karşı mücadele etmiş olmaları da bunun kanıtı. Buna mukabil ziraat mühendisi kardeşi Mehmet Teker atalarının Zazaca konuştuklarını söyleyerek Kürt olduklarını savunuyor. Aradaki çelişkiyi ise açıklayamıyorlar.”

ŞEYH EDEBALİ’NİN EŞİ DE KÜRT’TÜ

Prof. Yalçın 13. yüzyılda Bilecik Söğüt’te yaşayan Ekrad (Kürt) aşiretini de hatırlatıyor: “Ekrad beyinin kızı Osmanlı Devleti’nin fikir babası Şeyh Edebali’nin ikinci eşi. Bu da gösteriyor ki etle kemik gibi girmişiz birbirimize. Şu Kürt, şu Türk diye ayırt etmek mümkün değil.”

Araştırmanın sonuçlarına göre en büyük yanlış, bölgeyi tek unsurlu olarak kabul etmek. Çünkü Anadolu’nun hiçbir yerinde, soyutlanmış, lokalize olmuş bir topluluk yok. Prof. Yalçın üniversitelerin çok iyi örgütlenerek yöreyle ilgili çok yönlü alan araştırmaları yapması gerektiğini söylüyor: Bunu Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) koordine edebilir. Elde edilen veriler siyasilere aktarılır. Ancak bu şekilde kalıcı kardeşliği sağlayacak köklü önlemler oluşturulabilir.”

Prof. Yalçın’ın sözlerini üniversitenin rektörü Prof. Dr. Rıza Ayhan da destekliyor: “Kürt açılımının öncelikle bilimsel altyapısının oluşturulması gerekir. Ayrıca pahalı bir çalışma. Sadece bizim bu bölgede yaptığımız araştırmanın bütçesi 500 bin dolara kadar çıkacak. Bizim çalışmamız deryada bir zerre. Oradaki kültürel ve sosyolojik yapı bilinmeden, bölgede yaşayanların psikolojileri ve ne istedikleri tespit edilmeden yapılacak açılım sakıncalar doğurabilir. Devlet desteklerse birkaç yıl içinde tüm alan çalışması tamamlanabilir.”

BİNGÖL DAĞLARI YENİDEN İSVİÇRE OLABİLİR

Prof. Alemdar Yalçın Bingöl Dağları’nı İsviçre’ye benzetirken Kürt açılımına katkı sağlayabilecek ipuçları veriyor: “Besicilik yörenin bitki örtüsü açısından Türkiye için öyle bir avantaj ki; binbir çeşit bitkiden beslenmiş koyunlarla besicilik yapıldığında Avrupa’da kimse bizimle rekabet edemez. 16. yüzyılda bölgede ipekböcekçiliği varmış. Şu anda da ipekböcekçiliğine dönülecek yerler var. Türkiye ipek ihraç edebilecekken ithal ediyor. Bölge, en kaliteli demir madeninin çıktığı yer. Maden ocakları hâlâ duruyor. Bölge, sağlık turizmi, yamaç paraşütü, kültürel etkinlikler için bulunmaz güzellikte. Terör medyada fazla abartılı gösterilince memur ağlayarak gidiyor. Önce Sivas’tan öteki taraf yaşanmaz yargısı yıkılmalı.”

ALEVİLERİN 718 YILLIK GİZLİ BELGESİ

Araştırmalar sırasında bugüne kadar kimselere gösterilmeyen sandıklar çıktı ortaya. Bir Alevi dedesinin sandığında bulunan pembe kağıt üzerine yazılmış 6 metrelik şecere (soy ağacı) tüm ekibi heyecanlandırdı. Arap alfabesiyle yazılmış metnin altındaki 1231 tarihi doğruysa, belge 718 yıldır bez torbalarda saklanıyor. Yazının karakteri, kök boyadan özel olarak üretilmiş mürekkebi çok eski bir belge olduğuna işaret ama gerçek yaşın tespiti için kağıttan bir parça, “acil” kodlu olarak karbon testine gönderildi. TÜBİTAK’tan testin sonucu bekleniyor. Prof. Yalçın’a göre belge, Alevilik tarihinin Power Point bir sunumu gibi: “Sonuç doğru çıkarsa bu belge bulunan en eski Alevi şeceresi olarak tarihe geçecek. Bu şecere Cem törenlerinde asılıyor. Acil koruma altına alınması lazım.”

BOŞANMAK İSTEYEN KADININ MAVİ FERACE HAKKI

Araştırmanın bir ayağı da Türkiye’de gündemden düşmeyen kadın hakları tartışmalarını alevlendirecek çarpıcılıkta. Sünni ile Alevi aşiretler arasındaki ilişkileri de inceleyen ekip, en önemli farkın evlilikte olduğunu gözlemledi: Sünni aşiretlerde çok evlilik göze çarparken, Alevilerde tek eş hüküm sürüyor. Mesela İmam Rıza Ocağı’na bağlı Tecirli Alevilerinde, tek evliliğin garantisi mavi ferace. Eşi zina yapan kadın, mavi feraceyi giyerse kocasını boşamış sayılıyor. Bu geleneğin 1900’lü yıllara dek devam ettiği anlatılıyor.

AŞİRET HARİTASI ÇIKTI

Araştırma sonucunda bir de aşiret haritası oluşturuldu. Bölgede değişik dönemlerde yüzden fazla aşiret yaşadığına işaret eden Yalçın, göçler ve savaşlar nedeniyle çok fazla sirkülasyon olduğuna dikkat çekiyor. 18. yüzyıldan önce Cibran aşiretine rastlanmadığını, padişah fermanlarında geçen Ulus aşireti mensuplarının ise bugün varolmadığını anlatan Prof. Yalçın, bölgede hangi yüzyılda hangi aşiretlerin varlığını sürdürdüğüne, sürdüremeyenlere ne olduğuna ilişkin verilerin üç cilt halinde çıkarmayı düşündükleri kitapta yer alacağını ifade ediyor.

SAYILARLA AŞİRET ARAŞTIRMASI

Kaç gün sürdü: 15 gün alan, 2 ay arşiv çalışması
Kat edilen yol: 3300 km
Görev alan kişi: 12
Yüz yüze görüşülen kişi sayısı: 42
Çekilen fotoğraf: 2285
Çekilen görüntü: 19 saat
Ses kaydı: 22 saat
Taranan kitap: 195
İncelenen mühimme defteri: 15 cilt
Vakıf belgesi: 150
İncelenen tapu tahrir defteri: 2000 sayfa
İncelenen hazine-i evrak defteri: 1800 sayfa
Taranan toplam metin sayfası: 15.000
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!