Güncelleme Tarihi:
Hadi bu işteki ilk yıllarına dönelim. Nasıl hatırlıyorsun o dönemi? Keyifli? Engebeli? Yorucu? Eğlenceli?
- İlk yedi sene yattığım yeri bilmedim bu işte. Deli gibi çalışıyor, konserden konsere koşuyordum.
Mutlu muydun peki o tempodan? Yoksa farkında mı değildin?
- Farkında değildim. Belki de o yıllarda ondan besleniyordum. Bir de o aralar 10 konserlik enerjiyi bir konserde harcıyordum. Beni izleyenler yoruluyordu. Ve ben bunu her akşam yapıyordum. Bazen günde iki konserle ayda 27 konser verdiğimi bilirim.
Onca konsere nasıl dayanıyordun? Gençlik de bir yere kadar... Enerji depolamak için konser dışında sürekli uyuyordun herhalde...
- Nispeten günü çok sakin geçiriyordum ama konserler arası yolculuk bile yoruyor. Ben şunu yaşadım bak; İstanbul’da bir yerin açılışını yapıp, uçağa atlayıp Almanya’ya gidip, akşam konser verip sabah İstanbul uçağı ile dönüp, Ankara aktarma yaparak Antep’te sahnede olduğumu biliyorum.
Can mı dayanır yahu buna? Normal bir şey mi bu?
- Normal değil. Artık zorunlu olmadıkça yapmamaya özen gösteriyorum. Ama en son sinema, müzik ve Emina’nın konseri için yine benzer bir şey yaşadım. Türkiye turnesi nedeniyle Kahramanmaraş’taydım, İstanbul’a geçtim, “New York’ta Beş Minare”nin fragman çekimi için New York’a gittim. Sonra tekrar uçağa bindim, Londra aktarmalı Belgrad’a Emina’nın konserini izlemeye gittim. Uyudum, sabah İstanbul üzerinden Nevşehir’e uçarak konser verdim.
Yok artık!
- Yemin ediyorum.
REPERTUVAR İŞİ EGO KALDIRMAZ
Vitamin takviyesi falan alıyor musun? Futbolcular iğne olup sahaya çıkıyor ya...
- Alıyorum tabii; C vitamini, multivitamin... Ben çok iğne olup sahneye çıktım. Bak sana bir anımı anlatayım. Fenerbahçe Stadyumu’nda iğne atsan yere düşmez, dışarıda bir o kadar adam... 39,5-40 derece ateşim var. Bir yandan yanıyorum, bir yandan üşüyorum ve tişörtle sahnedeyim. Derdim o gece izleyenlerin “bu adam hasta” dememesi. Ortam, şekil ne olursa olsun sahneye çıkarım. Böyle bir adamım.
Mustafa Sandal sahnesinin sırrı nedir?
- İnsanlara sevdikleri şarkıları okuyacaksın. Şarkı seçimi çok önemli çünkü. Benim çok sevdiğim ama insanların farkında olmadığı şarkılara çok fazla yer vermem repertuvarımda mesela. Albümlerimde tamamen kendim için yaptığım şarkılar vardır.
Mesela?
- “Alkışlarla” kendime diktiğim bir şarkıydı ama konserde söylemem. Repertuvar, ego kaldırmaz. Repertuar ince işçilik ister. En son Beykoz’da 160-170 bin kişi vardı herhalde. Ucunu göremiyordum. Böyle inanılmaz bir insan grubunu 1,5 saat ruhen meşgul edebilmek tecrübe gerektiriyor tabii.
RUHUMDAKİ YORGUNLUĞUN KAYNAĞINI BİLİYORUM
Sürekli başarı odaklı ve kaygılı yaşamak zordur. Fiziki yorgunluğu geçtim hadi, ruhun yorulmuyor mu senin?
- En büyük darbe de oraya geliyor zaten. Ruhumdaki yorgunluğun nereden geldiğini biliyorum. Bir makineyi sürekli 300 km.’de götürürsen, sonuçlarına katlanırsın. O yüzden bazen vites küçültüp yavaşlıyorum.
Teoman’ı haklı buluyor musun bu durumda?
- O kendince farklı adlandırdı ama mutlaka hissettiği aynı şeydir. Bizim meslek biraz allı pullu olduğu için kendini kandırmak çok basit. Kendini kandırabileceğin çok şey var; şan, şöhret, egonu şişiren ilgi. Kendini kandırarak o şekilde koşabilirsin belki ama mutlaka sonunda bir arıza olarak çıkar karşına. Bunu hissettiğin an ruhunu dinlendirmen lazım. Ben 8 ay ortada olmazsam unuturlar düşüncesiyle bir yere varılmaz.
Sen ruhunu nasıl besliyorsun?
- Müzik zaten bitip tükenmeyen bir besin kaynağı. Bizim ailede müzik çok önemliydi. Müzik aşkım doğduğum andan beri var sanki. Küçücükken elimde tencere ve sopalar, davul çalardım. Annemin plaklarını dinlerdim.
BEN ÇOCUKKEN KIR DİYE ULUS’A ÇIKARDIK
Biraz çocukluğunu anlatsana.
- Arnavutköy’de, sokak aralarında büyüdüm ben, sokak kültürü ile. Babaannem beni doyurmak için arkamdan kaşıkla koştururdu. Çok şanslı bir çocuktum.
En sevdiğin sokak oyunu?
- Teksas, Tommix hep hayatımdaydı. Ayrıca gazozuna misket, top oynardık. O dönemin o büyülü ortamının her metreküpünü soludum.
Ev nasıldı? Aile?
- Eski istanbul evlerinden biri, Arnavutköy’de... İstanbul şimdiki gibi değil, çok daha nezih, sakin bir hali vardı. Kahvaltıdan sonra sokağa fırlar, gün battıktan sonra eve dönerdik, yine de ailelerimiz bizi merak etmezdi. Merak edilecek bir durum yoktu ki. Denize Boğaz’dan girerdik. Bütün mahallenin bir aile olduğu yazlık sinemalar, sokakların sabunlu sularla yıkandığı bir İstanbul’dan bahsediyorum. Ulus dağ tepeydi. Biz kır diye Ulus’a çıkardık.
KARDEŞİM OLMASINI ÇOK İSTERDİM
Sen tek çocuksun. Avantaj ya da dezavantajları neler oldu?
- Tek olsam da her istediği önüne konulan, şımartılan bir çocuk değildim. Çok isterdim ama bir kardeşim olsun. Annemlere bakıyorum, beş kardeşler. Birine bir şey olduğunda hepsi koşuyor. Bu yüzden Yaman’ı kardeşsiz bırakma taraftarı değildim, Allah da gönlüme göre verdi. 3,5 yıl sonra kardeş geldi ve süper oldu.
Emina’nın durumunu düşünemiyorum. Evde üç erkek! Var mı bir çocuk planınız daha?
- Emina bu durumdan çok memnun, hatta gurur duyuyor. İleride bir çocuk daha olabilir. Ama çocuk bu; ilgi, alaka ve emek istiyor. Hakkını vermek lazım. Yapmada problem yok.
Yapmak kolay da bakmak zor, değil mi?
- Kolay bir şey değil tabii.
SİSTEM ADAMIYIM KURALLARI SEVİYORUM
Önce Avrupa, sonra Amerika’da okudun. Tek çocuksun, nasıl yolladılar seni?
- 11 yaşında girdim, 18 yaşında çıktım İsviçre’deki okuldan. Annem benim dünya vatandaşı olmam, eğitim, kültür ve kafa olarak oralarda yoğrulmam, lisan öğrenmem gerektiğini düşündü. Onun için büyük bir fedakarlıktı. İkimiz de çok ağladık. Ama şimdi geriye dönüp baktığımda iyi ki yapmış diyorum. 80 farklı ülkenin insanı ile aynı yerde büyüdüm. Bazı şeyleri erken yaşta görüp hazmettim. Dünyanın o kadar çok ülkesinde o kadar çok arkadaşım var ki...
Sonrasında bir de Amerika eğitimi var. Orası nasıldı?
- Evet, 2,5 yıl Boston’da okudum ama o çok zordu benim için. Çok sistemli, katı kuralları olan bir okuldan her şeyin rahat ve serbest olduğu bir üniversiteye geçince bayağı bir bocaladım.
Hangisi daha fazla hoşuna gitti?
- Ben sistem insanıyım. Sistem olunca daha huzurlu oluyorum. An içinde sürprizlerin olması gerektiğine çok inansam da temelde bir sistem işlemeli.
SİBEL ALAŞ’LA TARTIŞTIM “ARABA”YI GER ALDIM
Şarkı sözlerine geleceğim: Slogan olmuş birçok şarkı sözün var? Nereden çıktı bunlar?
- Benim yaşanmışlıklarımdan gelen şarkılar bunlar. Her şarkı, hayatımda farklı bir durak.
Hep merak ettiğim bir şey var; “Araba” şarkısının sözleri nasıl çıktı?
- Önceden dedim ya bir ara çok kilometre yaptım, koşturdum. Sinir sistemimin bozulduğu, zayıfladığı bir dönemdi. Büyük bir Türkiye turnesinin ardından Avrupa turnesine çıktık. Ben normal düşünememeye başlamıştım. Tur otobüsünün arkasında elimde gitarla oturuyor, eleştirecek birileri, sataşacak insan arıyorum.
Eyvah, eyvah!
- Evet, yorgunluktan ruhumda bir rahatsızlık vardı. Almanya’da bir galeride durduk. Herkes kataloglarla otobüse bindi. Arabaları konuşup duruyorlar. Ben arkada gitarla bir başıma otururken bu şarkıyı yazdım. Onun arabası var, güzel mi güzel, şoförü de var, özel mi özel, bastı mı gaza gider mi gider ama maalesef ruhu yok...
Ve şarkı bir anda patlar...
- Ama öncesi var. Ben o aralar Sibel Alaş’ın prodüktörlüğünü yapıyordum. Akşam otelde toplantıya çağırdım herkesi, geldiler. Tahtaya sözleri yazdım, “Sibel yeni şarkın bu” dedim.
Sibel’e veriyorsun yani şarkıyı?
- Evet, bunu kimse bilmez. Gitarla çaldım şarkıyı, benimle söylemesini istedim. Ekip bayıldı.
Sonra o şarkı sana nasıl döndü peki?
- Sibel şarkının bir yerini değiştirmemiz gerektiğini söyledi. “Değiştirmiyoruz, sen böyle söyleyeceksin” dedim. O arada Sibel bir neden söyledi, aslında medeni de bir talepti. Ama ben arıza modundayım ya, “Hayır” dedim. O ısrar etti falan, derken bir an tahtaya bakarken buldum kendimi. O, bana mesaj gibi geldi. Aldım silgiyi, tahtayı sildim, Sibel’e “Sana başka şarkı yapıyoruz” dedim ve “Araba” bana döndü.
AŞK İSTİKRAR VE FARKINDALIKTIR
Aşk nedir?
- İstikrar, devamlılık, kararlılıktır ve farkındalıktır.
Evlilik aşkı öldürüyor mu?
- Aşkı yüzeysel evlilikler öldürebilir. Birliktelikler doğru hissedilir ve doğru yorumlanırsa aşkı sadece güçlendirir. Hep derim ama; akıllı olmak lazım yürütebilmek için. Bazı şeylerin öylesi gerek. “Ben öyleyim, ben böyleyim. Ben ben ben...” dediğin zaman olmaz, törpülemen gerek egoyu.
Ego da sizin meslekte hayli yüksek, zorlanmadın mı “ben”leri öldürürken?
- Biraz zorlanmışımdır. İstek olması lazım bunun için ve tabii akıl.
Evlendikten sonra kariyerin ne yönde değişti? Hayran sayında azalma oldu mu?
- Hayır... Söylenenlerin aksine arttı hatta.
Bir evde iki müzisyen nasıl oluyor?
- Muhteşem bir şey. Yavuz daha çok bebek ama Yaman’ı düşünsene; Emina bir şarkı yapıyor, onu konuşuyoruz. Sonra ben bir şarkı yazıyorum, onu konuşuyoruz. Bir şeyler çalınıyor, müzisyenler gelip gidiyor. Evde hep müzik var.
“O SES TÜRKİYE”Yİ KOMEDİ PROGRAMI OLARAK GÖRMEDİM
Sen sinemayı biraz arka plana mı attın?
- Yok yok. Bu benim işleyiş şeklim; bir şeye yoğunlaşıp diğerini özleyince kıpırdanıyorum. Özlemek çok önemli... Ben şimdi kamera karşısına geçmeyi özledim mesela.
Var mı yeni bir proje?
- Çok güzel insanların olduğu çok özel bir proje var. İnşallah yakında başlayacağız.
Peki “O Ses Türkiye”... Ne getirdi hayatına?
- Eğlence. İşin özünde ve içinde müzik olduğu için çok keyif aldığım bir proje.
Fırlama Musti orada en ağırbaşlı jüri üyesi oldu ya, ben ona çok şaşırıyorum.
- O koltuğun hakkını vermem lazım. O jüri koltuğunda ben söz yazarı, besteci, prodüktör ve müzisyen kimliğim ile oturuyorum. Komedi programı gibi algılamadım hiç orayı. Elbette gülüyoruz, anlık eğlenceler oluyor ama misyon olarak müzisyen kimliğimle oradayım.
MURAT BOZ FIRLAMA HÜLYA BÜYÜK SATRANÇCI
Birer cümle ile sorsam; Murat Boz?
- Fırlama o ya...
Hülya Avşar?
- Bayan fırlama o. Büyük satrançcı ayrıca. Hülya Avşar denince iki hatta üç kez düşüneceksin. İki adım ötesini görüyor, televizyonu da yemiş yutmuş.
Ne öğrendin ondan?
- En azından iki adım ötesini düşünmeyi.
Hadise için ne diyorsun?
- Hadise çok sevecen, çok can biri... İnsan insan, çok şeker.
Acun Ilıcalı?
- Soyadını değiştirdim onun. Acun Ilıcalı değil, Acun Messi. O, 11 kişinin 10’unu çalımlar, sonra golü atar.
Hülya satrançcı, Acun Messi, hangisi diğerini yer?
- E onun için tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş durumundalar ya. Ayrılmaz ikili olmalarının nedeni bu.
BİR GÜN KIYAMET KOPACAK
Yeni yıla bir gün kaldı. Nasıl bir yıl bekliyorsun?
- Kıyameti atlattık ya, gerisi kolay.
Kıyamet ne olursa kopar sence?
- Manyetik kutuplar yer değiştirirse kopar. Ve bence kopacak bir gün. Belli dönemlerde dünyada bir şeyler olmuş, dünya kendini yenilemiş. Böyle olmasa evimizde dinozor besliyor olabilirdik. Felaketler olmuş demek ki. Kıyamet bir gün kopacak ama ne zaman Allah bilir.
2013 için dileklerin?
- Birbirimize ihtiyacımız olduğunu fark ettiğimiz bir yıl olsun. Biz bir bütünün parçalarıyız ve bu yolculukta hep birlikteyiz. Biz hep beraberdik, işte bunu fark ettiğimiz bir yıl olmasını dilerim.
Doç.Dr. M.Özkan Pektaş (Psikiyatr): Arkadaşlarını takdir ediyor
Şöhret bazılarına kolay gelmiyor, geldikten sonra korumak için de son derece disiplinli yaşamak, kural hataları yapmamak gerekiyor. Müzisyenimiz evlilik hayatının özelliklerini çok güzel özetlemiş. Şöhret, kişinin iki benlikle yaşamasına sebep olur, aile hayatında mutlaka tavizler şarttır. Sanatçımız bu durumu alçakgönüllülükle anlatıyor ve evdeki Mustafa Sandal’ın farklı olduğunu belirtiyor. Arkadaşları ile uyum içinde, benzetmeler kullanarak onların başarısını takdir ediyor. Kariyerinin zirvesinde olmasına rağmen öğrenmeye açık. Evliliğin şöhrette azalmaya neden olmadığını açıkça belirtiyor. Gerçekten evlilik profesyonelliktir, her şeyin bir zamanı olmalıdır, ilgi alaka şarttır, hobiler, farklı uğraşlar olmalıdır, başarının korunması ancak disiplinli yaşayarak kotarılır.