Onlara danışmanlık yapıyor, psikososyal destek sağlıyorlar. Kayseri’de dernek aracılığıyla görüştüğümüz İranlıların tümünün statüsü, yani Türkiye’den hangi ülkelere gidecekleri belli. Sığınmacı ve mültecilerle, SGDD’nin çevirmeni Laila Khanlo Ashayeri’nin yardımıyla konuştuk.
LEZBİYEN ANNA (22)
Eğer rejim değişirse yeniden İran’a dönerim
11 aydır Kayseri’de. Liseden sonra çalışmaya başladı.
Haber Gazetesi’nde dizgicilik, yaşlı ve çocuk bakıcılığı,
pazarlamacılık yaptı. İran’ın güneyindeki Abadan bölgesinde, tutucu bir ailenin kızıydı. Türkiye’ye sığınma nedeni, eşcinsellik. Kendisine takma isim olarak, İran’da bıraktığı sevgilisi Anna’nın adını seçti.
Babamın isteğiyle benden on yaş büyük bir erkekle evlendiğimde 12 yaşındaydım. Kocama hiç ilgi duymuyordum. Kayınpederim, babamın iş ortağıydı. Anlaşmazlığa düştüler, babam borçları nedeniyle hapse girdi. Kocamla aynı yatağı paylaşmıyorduk. Birkaç kez zorla birlikte olmak istedi, izin vermedim. Annemle Şiraz’a taşındıktan sonra resmen boşandım. Eğitimime devam etmeyi düşünüyordum ama maddi sıkıntımız vardı. Nişanlı ya da evli kadınların gündüz okuluna gitmesi yasaktı. Mecburen gece okuluna gittim.
O okulda Anna diye bir kız vardı, benim gibi lezbiyendi. Onunla birlikte 18-20 kadınlı partilere katılıyordum. Dans ediyor, içki içiyorduk. İki kez ahlak polisine yakalandım. Bu partilerde tanıdığım Şebnem adlı bir kadın, bizi erkeklere pazarlamak istiyordu. Reddedince anneme cinsel tercihimi söyledi. O sırada annem yeniden evlenmişti. Molla ve istihbaratçı kocası, çareyi beni amcasının oğlu Muhammed Rıza ile "siğeh" (geçici) nikahlamakta buldu. Gidecek yerim, param yoktu. Kabul ettim ama kocamdan nefret ediyordum. Zaten evliydi, çocukları vardı. Yanımda fazla kalamıyordu. Ama bana tecavüz ediyordu. Bir gece öbür evine gittiğinde Anna’yı çağırdım. Rıza aniden eve geldi ve bizi yatakta yakaladı, ikimizi de korkunç bir şekilde dövdü. Üvey babam da beni bıçakla öldürmek istedi. Annem araya girdiği için başaramadı. Kaçtım, Ferzane adlı bir arkadaşıma sığındım. Evlenip boşanmıştı ve bir çocuğu vardı. İnterneti çok iyi biliyordu. Kayseri üzerinden Kanada’ya iltica eden İranlı gay Arsham Parsi ile tanışıyordu. Onunla bağlantı kurdu. Kayseri’ye gitmemi, polisin yardım edeceğini söyledi. Ben de Tahran’dan trene binip geldim.
Ülkemi, annemi çok özlüyorum. Eğer rejim değişirse, Kanada’da güzel bir hayatım, birlikte olduğum kadın olsa bile bırakıp Anna ile bir hayat kurmak için İran’a giderim. Zaten Anna gibi bir aşkı Kanada’da bulamam.
BAHAİ SHAHLA AHADZADEH (41)
Kayınbiraderim benimle zina yapmak istedi
reddettiğim için Bahai olduğumu ihbar etti
İran’da Bahailere üniversite eğitimi yasak olduğu için liseden sonra okuyamadı. 19. yüzyılda İran’da ortaya çıkan yeni bir din olan Bahailik, İslam devriminden sonra baskı altına alındı. Bu nedenle Bahailer dünyanın dört bir yanına dağıldı. Bu zoraki göçe rağmen hálá İran’da yaşayan Bahailer var. Çoğu inancını saklıyor. Shahla da onlardan biri. Eşi Selman sekiz yıl önce öldü. Kocasının Müslüman ailesi, çocuklarını almak istediği için kaçtı. 20 aydır 13 yaşındaki oğlu, 16 yaşındaki kızı ve annesiyle birlikte Kayseri’de. Yedi ay önce Kanada onları mülteci olarak kabul etti. Şimdi işlemlerin bitmesini bekliyorlar.
Kocam Müslümandı ama benimle evlendikten sonra o da Bahai oldu, ailesinden gizledik. Tesisatçıydı. İnşaattan düşüp öldüğünde kayınbiraderimin ısrarıyla ailesi çocukları elimden almak için mahkemeye başvurdu. Kayınbiraderim evli ve iki çocuklu, 47 yaşında bir adamdı. Bir gün annem evde yoktu, çocuklar da okuldaydı. Zili çaldı; geçiyordum, susadım, dedi. Su getirdim. Birden ellerimi duvara yapıştırdı. Öptü, bluzumu yırttı. Ağzımı kapatan elini ısırdım. Çocuklarını alırım yoksa, dedi. Beni duvara vurdu. Gizli zina yapmamızı istiyordu benden. Kabul etmeyince, babasını beni mahkemeye verip çocukları elimden almaya ikna etti.
KAYSERİ’DE KADIN ERKEK SOKAKTA KOL KOLA NE GÜZELBununla da yetinmedi. İşyerime gelip bu kadın Bahai, dedi. Hemen işime son verildi. Bir buçuk aylık birikmiş paramı da alamadım. Çocuklarım, amcaları kaçıracak korkusuyla bir hafta okula gitmedi. Hızla yayıldı Bahai olduğum haberi. Komşularım evimizin camlarını taşladı, sokakta yüzüme tükürdü, sabahın 3’ünde kapı zilimi çalıp kaçtı. Ben de annemlerin yanına gittim. Terlik tamirhanesinde, çocuk trikosunda çalıştım. Mahkeme, çocukları 10 gün içinde baba tarafına vermemi isteyince çocuklarım ve annemle birlikte Tahran’dan trene binip Türkiye’ye kaçtık. Üç kardeşim İran’da kaldı. Kayınpederim, buradaki İranlılar’dan telefonumu öğrenmiş. Telefonla tehdit ediyor, seni öldürüp çocukları alacağım, diyor.
Burada kadın olarak da, Bahai olarak da rahatım. Türkiye İran olur mu, bilmem. Bildiğim,
Atatürk’ün çok güzel ve sağlam kanunlar koyduğu. İran’da hem dul hem Bahai olmak çok zor. Bazı Müslümanlar sohbet etse bile, hemen uyarılıp korkutuluyorlar, bir daha benimle konuşmuyorlardı. Kayseri’de kadın erkek ne güzel yan yana, kol kola yürüyor caddelerde. Komşular çok iyi davranıyor. Bahai olmamız da fark etmiyor. İran’da benim gibi iltica etmek isteyen çok kadın var çünkü orada özgür değiller.
GAY RESSAM DANIEL (24)
Yüz kırbaca mahkum oldum bir daha yakalanırsam idam edilecektim
İran’da Güzel Sanatlar Grafik Bölümü’nde okudu. 14 aydır Kayseri’de. Beş ay içinde Kanada’ya gidiyor. Sarışın ve yeşil gözlü. Sokakta rahat dolaşabilmek için saçlarını, kaşlarını siyaha boyadı. Altı gay ve travesti İranlı’yla aynı evde yaşıyor.
Eşcinselim. Benim gibilerin İran’da yaşaması çok zor. Bazı kafelerde çok gizli görüşüyorduk. İsfahan’da bir evdeki gay partisinde basıldık. İnternet aracılığıyla bu baskını bütün dünya duydu. Ben de yakalananlar arasındaydım. 100 kırbaç cezasına çarptırıldım. Üçüncü kırbaçta kendimi tutamadım idrarımı bıraktım; yirminciden sonra bayıldım. Öldüğümde bunları Allah’a şikayet edeceğim. Kanun gereği kırbaç vuranın koltuk altına Kur’an-ı Kerim konur. Böylece şiddetli vurması engellenir. Çünkü hızla vurmak isterse kolunu kaldırır ve Kur’an yere düşer. Ama beni kırbaçlayanın amiri, Kur’an’ı aldı, sert vur, dedi. Cezadan sonra altı ay yüzükoyun yattım. Benden yazılı bir taahhütname aldılar: Bir daha eşcinsel faaliyette bulunursam yakalandığımda idam edilecektim. Daha önce Meşhed, Arak ve Raşt kentlerinde Devrim Muhafızları’nın yakaladığı beş gay idam edilmişti. Aşkım İran’da kaldı, ben kaçtım.
YAPTIĞIM RESİMLERİ BİRİNE GÖSTERMEM BİLE YASAKLANDI Müslüman ve tutucu bir ailedenim. Şimdi benden kurtuldukları için çok mutlular. Hiçbir din eşcinselleri kabul etmediği için kendime has bir tanrım var. Ailem beni yüzkarası gibi gördü. İkiz kardeşimle kıyasladılar beni, neden bunun gibi değilsin, dediler. Aslında ikizim de kardeşin kız gibi, diye aşağılanıyordu. Bir gün sinirlenip beni pencereye doğru itti; cam bileğimi ve kolumu kesti.
Güzel Sanatlar’daki hocalarım, gelecekte çok ünlü bir ressam olacağımı söylüyordu. Sergi açmaya hazırlanıyordum. Resimlerimde erkek anatomisi çiziyordum. Ama sergiye izin vermediler hatta resimleri birilerine göstermem bile yasaklandı. Çünkü dinen haramdı. UNESCO’nun Dünya Mirası Listesi’ne aldığı şahların 2 bin 500 yıllık başkenti Persepolis harabeye dönüşüyor. Asit yağmuru ve zamanın yıkıcılığına karşı hiçbir şey yapılmıyor, şahların başkenti diye. Mesela Şirazlı Kerim Han Zand’ın heykeli, kendi adını taşıyan meydana yerleştirilecekti. Şiraz İmamcuması (müftü), bu haliyle haram, dedi. Eğer bir bacağını kırıp normalden çıkarırsanız olur, dedi. Heykelin bir bacağını kestiler. Şimdi o kesik bacaklı heykel, meydanda dikili.
GECELERİ CAMLARI TAŞLIYOR ŞEYTAN EVİ DİYORLARGüzel bir mutfağı, güzel bir hayatı, özgür bir ülkede özgür bir aşkı, insanların bakışlarından kurtulmayı özledim. Ama insan nereye giderse gitsin, ne kadar özgür ve zengin olursa olsun, bunların hepsi kendi vatanında güzel. Vatan hasreti insanın gözlerinden okunur. Şimdi üçü travesti 7 gay, aynı evi paylaşıyoruz. BM’nin kişi başına aylık verdiği 145 YTL’den başka maddi desteğimiz yok. Burada geceleri evimizin camlarını taşlıyor, Şeytan Evi diyorlar. Silah bile çektiler. Çareyi evin duvarına Türk bayrağı asmakta bulduk. Halk, polis, İran uyruklu diğer mülteciler bizi aşağılıyor. Bunlara can pahasına tahammül ediyoruz. Üçüncü bir ülkede huzur bulacağız diye.
HIRİSTİYAN PARISA (38)
Kocamı ve eski imkanlarımı özlüyorum ama öldürülmekten korkuyorum
Bir yıl 7 aydır Kayseri’de. İran’da muhasebeciydi. Zengin bir hayatı, kirada bir evi ve mağazası vardı. Eşi de büyük bir devlet kurumunun müdürüydü. Hıristiyanlığı seçince eşi ve kaynanası büyük bir tepki gösterdi. Şimdi küçük bir evde oğlu Kaveh (10) ile birlikte, kendilerini kabul eden İsveç’e gitmeyi bekliyor.
Üç buçuk yıl önce Hıristiyan oldum. İncil ve Hıristiyanlıkla ilgili kitap ve yazılar okuyordum. Hıristiyan mahallelerindeki kiliselere kıyafet değiştirip gizlice gidiyordum. Amcamın biri çok tutucuydu, Pastar’dı (din polisi), öbürü komünistti. Bizim ailede sadece ben Hıristiyanlığı seçmedim. İki erkek kardeşim de benden önce Hıristiyan oldular. Şimdi biri Norveç, diğeri Finlandiya’da. İran’da benim gibi Müslümanken Hıristiyan olanlar, yeni inançlarını çok gizli yaşıyor. Şimdi annemle babamın evine hiçbir akrabamız gelmiyor, evlerine de bizimkileri almıyorlarmış. Sebebi, benim ve iki kardeşimin Hıristiyan olması.
Eşime Hıristiyan olduğumu hiçbir zaman söylemedim. Radikal bir muhafazakár değildi ama ailesinin etkisi altındaydı. Ayrıca önemli bir devlet kurumunda yöneticiydi. Birkaç günlüğüne, Tebriz’e göreve gitti. Evde oğlum Kaveh’le yalnızdık. Ben banyodayken kaynanam gelmiş, Kaveh kapıyı açmış. Sehpanın üzerindeki İncil’i ve bir Hristiyan hocamın bana ithafen imzaladığı kitabı görmüş. Elinde sehpayla banyoya girdi, üzerime attı. Kitapları da toplayıp götürdü. Kaveh’i de zorla götürmeye kalkınca o kadar korktu ki çocuk, idrarını yaptı. Gürültüye komşular geldi; kaynanama sen bırak, kocası gelsin, dediler. Bana bir tepki göstermediler. Herkes sessizce evine çekildi.
KOCAM TELEFONDA BAĞIRDI
EVİ 10 DAKİKADA TERK ETTİMEşim Tebriz’den telefon açtı hemen. Döveceğim, öldüreceğim seni, çocuğumu alacağım. Sen papazlarla ilişkiye girdin, diye bağırdı. Evi 10 dakika sonra terkettim. Pasaport, cep telefonu, çanta ve 500 dolar aldım yanıma. Üç gün sonra perşembe günü Tahran’dan trene bindim, cuma Türkiye’deydim. Oğlum çok ağlıyor. Oradaki hayatımızı, imkanlarımızı, evimizi özlüyoruz. Evimin anahtarını bile hálá saklıyorum. Devlet, kiradaki evimi ve mağazamı annemin devralmasına izin vermiyor. Kendisinin gelmesi gerekiyor, diyorlarmış. Bir de bu halime bakın. Kocam bizi çok arıyormuş, babama "gelsin, öldürmem", diyormuş. Hem özlüyorum hem de çok korkuyorum ondan. Geceleri uyuyamıyorum.
SGDD Proje Koordinatörü İbrahim Vurgun KavlakTürkiye’de 12 bin 551 mülteci var
Türkiye’ye sığınan İranlılar, Birleşmiş Milletler temsilcileriyle yapılan müzakerelerle 1951 Cenevre Sözleşmesi’nde yer alan kriterlere göre inceleniyor ve mültecilik statüsü tanınıyor. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) rakamlarına göre, Ocak 2008 itibarıyla Türkiye’de 50 ülkeden 12 bin 551 sığınmacı ve mülteci bulunuyor. Yüzde 35’i İran, yüzde 40’ı Irak, yüzde 7’si Somali, geri kalanı Afganistan, Filistin, Sudan gibi ülkelerden gelmiş. Türkiye Hükümeti ve BMMYK tarafından yapılacak değerlendirmenin sonuçlanmasına kadar Türkiye’de kalan sığınmacıların bekleme süresi 4 yıl. Dil sorunu, kültür farklılığı, tedavi ve ilaç temininde büyük sıkıntı yaşıyorlar. Sığınmacılar ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği (SGDD) din, dil, ırk ve politik görüş ayırt etmeksizin sığınmacı, mülteci ve göçmenlerin insan haklarını gözeten bir sivil toplum kuruluşu. Sığınmacı ve mültecilerin sorunlarına çözüm getirecek kaynaklarla buluşmalarını sağlamak için arabuluculuk yapıyor. Ankara, Kayseri, Nevşehir, Kırşehir, Aksaray’da çocuk, genç ve yetişkinlere verilmek üzere yeni ya da kullanılabilecek durumda giyecek, kuru gıda, hijyen paketleri (diş macunu, diş fırçası, sabun, şampuan, kadın pedi, temizlik malzemeleri vb.), bebek bezi ve mama, eğitim paketleri toplayıp dağıtıyor. (Tel-faks: 0312 427 5583-www.sgdd.org.tr-sgdd@sgdd.org.tr)