Mükemmellik zor zanaat

Güncelleme Tarihi:

Mükemmellik zor zanaat
Oluşturulma Tarihi: Mart 31, 2008 10:01

Felsefeci Raimond Gaita’nın anılarına dayanan ve sahne yönetmeni Richard Roxburgh’un ilk sinema filmi olan Avustralya yapımı Babam Romulus, zor koşullar altında kendilerine gelecek kurmaya çabalayan bir ailenin ahlak, sorumluluk ve sevgiyle imtihanını nefis bir görsellik eşliğinde anlatıyor.

Haberin Devamı

İsmail Türkmen

Mükemmellik zor zanaat

Belki de en başta şunu söylemek gerekiyor. Roma’nın kurucusu olduğu söylenen Romulus’la ismi dışında hiçbir ilgisi olmayan Babam Romulus (Romulus, My Father), sırf sunduğu şahane görüntüler için bile izlenmeye değer bir film. Pek çok sinemaseverin gözünde Rus sinemasıyla özdeşleşen nefes kesen manzaralara, insanın içine işleyen görselliğe bu filmde bolca şahit olabilirsiniz. Özellikle de binaların insanın üstüne üstüne geldiği büyük kentlerde yaşayanlar için uçsuz bucaksız kırsal ve gökyüzü görüntülerinin olduğu bu filmi izlemek sanırım sinemasal bir terapi anlamına gelecektir.

Haberin Devamı

Başrollerini Truva (2004) ve Münih (2005) filmlerinde de izlediğimiz Eric Bana ve Koş Lola Koş’taki (1998) rolüyle üne kavuşan Franka Potente’nin küçük oyuncu Kodi Smit-McPhee ile paylaştıkları Babam Romulus, anlattığı hikaye açısından bana 1994 yapımı Mavi Gökyüzü (Blue Sky) filmini hatırlattı. Buradaki rolüyle Jessica Lange’ye en iyi kadın oyuncu Oscar’ını kazandıran ve Tommy Lee Jones’un ordunun yanlış uygulamalarıyla mücadele eden bir subayı canlandırdığı filmde de kocasına “sadakat kaygısı taşımayan sorunlu bir kadının” hikayesini izlemiştik.

Ana kadın karakterler açısından temelde aynı olan bu iki film bir noktada ayrışıyor. Mavi Gökyüzü’nde Carly Marshall kocasının başına gelen bir felaketin ardından neredeyse tamamen farklılaşıyor ve sorumluluk sahibi bir eşe dönüşüyordu. Babam Romulus’ta ise Christina böyle bir başkalaşım yaşayamıyor, yaşadığı kötü olayların ardından da kendi “sorumsuz” ve belki de “zevk peşindeki” hayatına devam ediyor.

“VURUN KAHPEYE” NEYE YARAR

Mükemmellik zor zanaat

Aslında iki filmin başrolünde de sorumluluk duygusu var. Binbaşı Henry Marshall, karısının sadakatsizliğinin bir tür hastalık olduğunu düşünüyor ve ona yardımcı olmaya çalışıyordu. Nihayetinde de bu iyi niyetinin karşılığını alıyor, uğradığı iftirayı savuşturması ancak başkalaşan karısı sayesinde mümkün oluyordu. Ancak Romulus (Eric Bana) Binbaşı Marshall kadar şanslı ya da mükemmel değil. Evet Christina’nın (Franka Potente) hastalığı belki daha ağır ve kocasının uyguladığı “tedaviye” pek yanıt vermiyor. (Christina belli dönemlerde iki kocalı bir hayat sürüyor denebilir.) Ancak belki de bunda Romulus’un da etkisi var. Çünkü Romulus, hatırladığım kadarıyla Binbaşı Marshall’ın hiçbir zaman söylemediği bir şeyi söylüyor karısına: “Seni, sevdiğim için bırakmıyor değilim. Seni bırakmıyorum çünkü bana ihtiyacın var.” Galiba burada “karısını sevmeyerek ve bunu söyleyerek” sınıfta kalıyor ve Binbaşı Marshall’ın hak ettiği mükemmellik diplomasını alamıyor Romulus. Sorumlu davranmakla, karısının tedavi olmasına yardım etmeye çalışmakla ve onu “vurulacak kahpe” gibi görmemekle çok önemli şeyler yapıyor ama “bir şeyleri” eksik bırakıyor.

Haberin Devamı

Yine de Romulus’un hakkını vermek gerekiyor. Sonuçta o mükemmelliğe doğru adımlar atıyor. Rahat koltuklarında filmi izleyenlerin bile Christina’ya bir nevi “vurun kahpeye” muamelesi yaptıklarını düşününce onu takdir etmek gerekiyor.

Sinemadan çıktığımda biri 90 öbürü 50-55 yaşlarında iki kadın izleyicinin sıcağı sıcağına yaptıkları yorumlara biraz kulak kabarttım. Daha doğrusu 90 yaşlarındaki kadının diğerine aktardığı lanetlemeye: “Gördün mü çocuk bir anda nasıl büyüdü! O ana kadar annesinin yanında tavır alıyordu ama onun nasıl bir kadın olduğunu görünce babasının tarafına geçti.”

Mükemmellik zor zanaat

Haberin Devamı

Kadının söyledikleri, toplumun genelgeçer ahlak anlayışına sırtını dayayan, hiçbir şekilde risk almaya yanaşmayan, sorunlu insanları kolayca harcamakta beis görmeyen sıradan bireylerin tepkisini yansıtıyordu. Geleneksel ahlaka sığınanlar, “doğru yol”dan sapanların dışlanması ve doğrudan cezalandırılmasının sorunu çözeceğini sanıyorlar galiba. Halbuki örneğin Romulus’un Christina’yı boşaması acaba neyi halledebilirdi? Çünkü Romulus 90 yaşındaki kadın gibi düşünüyor olsaydı onu ilk günden boşardı. Nitekim Christina’nın sevgilisi Mitru (Russell Dykstra) aynı mantıkla düşündüğü için yüklendiği sorumluluğa dayanamayıp kendini öldürüyor. Ve tabii bu hiçbir şeyi çözmüyor. Ama mesela küçük Raimond 90 yaşındaki kadın gibi düşünmeyip annesini sevmeye devam etseydi, Romulus’taki sorumluluk bilinci muhtemelen en sonunda Christina’yı kurtarabilecekti.

Haberin Devamı

Sonuçta Christina, Mavi Gökyüzü’ndeki Carly kadar şanslı olamıyor. Çok iyi olan ama sevgisizliği yüzünden mükemmellikten ve tam sorumluluk sahibi olmaktan sınıfta kalan kocası ve çocuk aklıyla topluma çabuk uyum sağlayan oğlundan son bir yardım eli alamıyor ve yitip gidiyor. Tabii burada kendisinin hiç suçu olmadığını söylüyor değilim ama o tamamen ayrı bir hikaye.

HAYVANLARDAN İMZA MI ALINIYOR

Mükemmellik zor zanaat

Romulus’un mükemmelliği yakaladığı bir alan var ama. Oğulları Raimond’a “Evimizi yakacak bile olsan bana yalan söyleme. Yalan söyleyip de başını belaya sokma” diyor bir yerde. Bir de tabii fazlasıyla iyi niyetli. Nitekim hiç görmediği ve sadece mektuplaştığı bir kadın hakkında “mutlaka iyi biridir” şeklinde düşündüğü ve tersini asla hesap etmediği için neredeyse kendi mezarını kazacak duruma geliyor bir noktada. Ama belki de işte mükemmel olmasa da “çok iyi” olduğu için “yırtıyor.”

Haberin Devamı

Son olarak bu filmde de gördüğüm bir ibare üzerine merak ettiğim şeyi aktarmak istiyorum. Jenerikte “Bu filmin yapımında hiçbir hayvana zarar verilmemiştir” yazıyor. Şunu bilmek istiyorum. Yapımcılar, hayvanların zarar görmediğine nasıl emin olabiliyorlar acaba? Örneğin filmin iki noktasında bir anlamda mucizevi dirilişlerine tanık olduğumuz arılardan, zarar görmediklerine dair imza falan mı alınıyor. Ya da onlara soruluyor mu, size zarar verdik mi, diye. Jeneriklerdeki bu türden ibareler temelde hoş bir mantığı yansıtıyor ama şahsen ben bundan emin olamıyorum.

NOT: Yukarıda gözüme ilk göründüğü haliyle aktardığım bir bilgiyi düzeltmek istiyorum. Sohbetlerine kulak kabarttığım kadınlardan dinleyici olan gerçekte de 50-55, bana 90 yaşında görünen ise taş çatlasa 45 yaşındaydı. Kendisi için üzgünüm ama konuşanın sözleri kendisini en az iki kat yaşlı gösteriyordu.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!