Güncelleme Tarihi:
Yaşı tutmayanlar için bir kafa karışıklığını ortadan kaldırarak başlayalım: Bu Mr. Big’in, Sex and The City dizisindeki Carrie Bradshaw’un büyük aşkıyla bir alakası yok. Mr Big; 90’larımızı ihya etmiş nadide rock gruplarından biri. Orijinal kadrolarına döndükten sonra şu anda bir dünya turnesindeler. Herkesin eli yüreğinde, dağılırlar mı diye korkuyor. Tek kelimeyle ka-çı-rıl-ma-ma-sı gereken bir konser...
Fakat bu konserin bizim için başka bir anlamı daha var. Hürriyet Cuma ilavesinde, ‘Sağır Sultan’ adlı köşesinde yazdığı yabancı müzik yazılarıyla kısa sürede ciddi bir hayran kitlesi yaratan Barış Akpolat, bu köşesini şimdi 94.5 frekansına taşıdı. Barış; 30 yılın fanatik dinleyiciliğini, okuduğu binlerce sayfa müzik röportajını, konuştuğu onlarca ünlü yabancı müzisyenden kaptıklarını artık her cuma saat 20.00-22.00 arasında Rock FM dinleyicileriyle paylaşıyor.
“Her programın ilk bir saatinde rock, pop-rock ve metal türlerinde yeni çıkan albümleri tanıtıp birer parça çalacağım. Albümler ve grup hakkında da birer dakikalık kısa yorumlar yapacağım. Sonraki bir saat içindeyse eski, yeni ne istersem onu çalacağım aynı şekilde bunları da yorumlayacağım” diye anlatıyor Barış yeni programının formatını.
Dün programın ‘prömeriyeri’ vardı. Kutlaması da bu akşama kaldı. Mr. Big konserinde, hem 90’ları yad edeceğiz hem de bir grup Sağır Sultan hayranı olarak Barış Akpolat’ın yeni radyo programını ıslatacağız.
Sağır Sultan müdavimlerini, rock müzik tutkunlarını ve sürekli bana bu yakışıklı kardeşimizi soran hanım hayranlarını bekleriz efendim, biz Redbull Tourbus’ın önünde olacağız.
Biletler Biletix’te 58,5-78,5 lira. (216) 556 98 00.
Balkanların Amsterdam’ı İstanbul’a kafa tutuyor
BELGRAD
Sırbistan’ın başkentini nasıl bilirsiniz? Son yirmi yılda yaşananlardan dolayı faşist yöneticileri, Boşnak kasapları, savaş ve bombardımanlarla mı? Ben size başka bir yönünü anlatayım
Türk olduğumu öğrenince yol sorduğum gruptaki gençlerden bazılarının gözü dönüyor, “Damn Turkey, we’re Chetniks! / Biz Çetnikiz, kahrolsun Türkiye!” diye bağrışmaya başlıyor, diğer arkadaşları zor yatıştırıyorlar. Zaten rehberimiz de uyarmıştı: Sırbistan’da Türk olmak, başına bela almak için tek başına kafi neden.
Sırpların bu psikozunu anlamaya çalışıyorum. Onlar da bizim gibi son derece mağrur bir halk. Son 20 yılda yaşananlardan dolayı sokakta/kafede/barda kimle konuşsanız; en liberallerinde, en dünyaya açıklarında bile bir köşeye sıkışmışlık, kıskaca alınmışlık hissi seziyorsunuz.
Sırpların Türklerle ikinci bir benzerliğiyse bence gece hayatına düşkünlükleri. Başkent Belgrad Sava nehrinin Tuna’ya kavuştuğu noktada kurulmuş. Sava’nın bir yanı eski, bir yanı yeni Belgrad. Ve bu nehre Boğaziçi muamelesi yapıyorlar. Her iki yanı, tıpkı Riena, Sortie, Anjelique ya da Vogue gibi eğlence mekanları dolu. Yalnız bunların bir farkı var: Kulüpler karada değil, suyun üstünde. Büyük salların üzerine koca koca barlar, diskolar inşa edilmiş, karaya köprülerle bağlanmış. Birinden çıkıp yandakine geçiyorsunuz.
Böyle yan yana sıralanmış onlarcası var. Kimi Sırpça müzik çalıyor, kimi dünya müzikleri... Kimi daha underground, kimi daha rockvari... Ortak noktaları hepsinin tıklım tıklım dolu olması. Ve geçerli tek kural var: Belgrad’da gece ikiden önce sokağa çıkılmaz!
MİHMANDARIM ÇOK İYİ
Hangilerine gideceğim diye düşünmüyorum bile. Yanımda şehri çok iyi bilen, buranın top modellerini, mekan sahiplerini tanıyan bir mihmandarım var: Asmalımescit’teki Novo’nun sahibi Levent Özçelik. Sayesinde, ilk defa geldiğim bu yerde ‘İstanbul’dan gelen ağır misafirler’ olarak ağırlanıyoruz.
Şu sıralar gidilmesi gereken en ‘in’ yerler belli: Plastic, Sound ve Amsterdam. Nasılsa vaktimiz bol, Belgrad’da eğlence İstanbul’daki gibi 04.00’te değil, 06.00’da bitiyor.
Geceye Plastic’ten başlıyoruz. İçerideki düzen Türkiye’dekiyle aynı: Ağır abiler için loca, orta siklet için stant, tüy siklet için arada kalan boşluklar... DJ’ler başarılı, müzikler güzel ve trendy. İçki ucuz, bir ithal bir viski ya da votka için en fazla 350 dinar, yani 7 lira ödüyorsunuz.
Bütün kulüplerdeki gibi kadın sayısı erkek sayısından fazla. Yanında sevgilisi olsun olmasın, herkesle dans edip sohbet edebiliyorsunuz. O kadar şeker ve dost canlısılar ki, içimden “savaş ne kötü şey, kıtır kıtır Boşnak kesenler bu insanlar mı” diye soruyorum kendi kendime... İş ki Türk olduğunuzdan bahsetmeyin. Neyse ki sorun yok: Sokakta yediğim paparadan sonra, süper Gürcü taklidi yapabildiğimi fark ettim.
NE DİYORLAR
Sırpların hepsi bu kadar keskin Türk düşmanı değil. Hatta içlerinde Türkiye’ye sık gelen, İstanbul’u ve Türk medyasında olup bitenleri yakından takip edenler de var. İşte karşılaştığım ilginç sorular, cevaplamak isteyen beri gelsin:
* Biz İstanbul’u örnek alıp her yere masa-sandalye koyarken, sizinkileri neden topluyorsunuz? (Borenko)
* Neden o kadar erken eğlenmeye çıkıp geceyi o kadar erken bitiriyorsunuz? (Vukosava)
* Biz Sava Boğaz gibi olsun istiyoruz. Oradaki sorun ne? Müzikten kim rahatsız olur ki? (Petar)
Bodyguard terörü şarkı oldu
Bora Uzer bir mekanın kapısında yaşadığı tatsızlığı şarkı yaptı. Ama korkarım bu şarkıdan sonra, artık hiçbir yere alınmayacak!
Şöyle küçük bir tarama yaptım, etrafımda hayatında bir kere bile olsa, mekan kapısından çevrilmemiş tanıdığım yok. Benim de başıma çok geldi, anlaşılan o ki Tarkan bile olsanız sizi kapıdan çevirecek, gecenizi size ve misafirlerinize rezil rüsva edecek bir dangalak çıkabiliyor bu memlekette. Elbette işini layıkıyla yapanları tenzih ederek söylüyorum ama ciddi bir ‘kapı’ sorunumuzu var. Daha dün akşam Belgrad’ı birlikte gezdiğim arkadaşım Levent Özçelik’in mekanına alınmadım.
Size-bana olunca bir şey olmuyor tabii, kıstırıp kuyruğu çaresiz yollanıyoruz deflendiğimiz kapıdan. Ama bunu bir sanatçıya yaptığınız zaman olabileceklere hazırlıklı olmalısınız. Nitekim müzisyen Bora Uzer yeni çıkacak albümüne öyle bir şarkı koydu ki bodyguardlar hop oturup hop kalkacak: ‘Dam Dam’ parçası.
Bora Uzer, insanların mekanına gelmesi, partilerine katılması için delirdikleri bir isim. Bodrum’da çaldığı Barbeast gibi mekanlar sadece tıklım tıklım olmakla kalmıyor, çok da hoş bir kitleyi bir araya getiriyor. Başına gelen olaysa kardeşi ve arkadaşlarıyla eğlenmeye çıktıkları bir akşam gerçekleşiyor: “Burada ismini vermek istemiyorum ama kulübün kapısına gittik, bodyguardlar bizi durdurdu. İçeri girmek istediğimizi söyledik. Adam benim resmen iki mislim. Elini omuzuma koydu, ‘Koçum siz biraz fazla modern giyinmişsiniz, olmaz böyle’ diye bize yol gösterdi. O durumda yapılabilecek hiçbir şey yok. Öyle sinirlendim ki eve döndüm, bu şarkıyı yazdım” diye anlatıyor hikayeyi.
İŞTE ÇOK KIZDIRACAK O SÖZLER
Kapıda koca koca pitbull kıllı tipler
Gülmeyi bilmez aynı Hitler
Altın semer giymiş bolca gabana
Dedi ki “durun damsız giremezsiniz”
Bu kılıkta tam bir dertsiniz
Koçum fazla modernsiniz
Dam dam dam...
Varlığı bir dert yokluğu bir dert
Dam dam dam...
Damsız yürümez mi bu işler?