Ayşe Şule BİLGİÇ
Oluşturulma Tarihi: Eylül 06, 2006 00:00
Enteresan bir şekilde trafikte otomobillerin motosikletlere, motosikletlerin de otomobillere tahammülü olmadığını fark ediyorum.
Her ne kadar bir 10 sene evveline oranla, motosiklet kullanımının artması ve motosiklet kullanan yakınları olan otomobil sürücülerinin çoğalması sebebiyle durum iyiye gitse de trafikte bu ’ikiteker-dörtteker’ gerginliği hala mevcut. Özellikle hayatında hiç motosiklet kullanmayan, motosiklet kullanan herhangi bir yakını da olmayan otomobil sürücüleri, trafikte motosiklet gördüklerinde "Mümkünse bir an önce önümden, sağımdan, solumdan yok olsun" der gibi davranıyorlar. Motosikletlerin trafikte koruyup kollanması gereken bir araç olduğundan elbette bir
haberler. Motosikletlerin trafikteki hallerinden hiç anlamayan bu otomobil sürücüleri tarafından sık sık tacize ve hayati tehlikeye varan pozisyonlara düşürülen motosiklet halkında da doğal olarak otomobillere karşı ciddi bir ön yargısı ve tepkisi gelişmiş durumda. Bu soğuk savaşın bitmesi için hem motosiklet hem de otomobil halkının ciddi bilinçlenmesi gerekiyor. Motosikletlerin halinden anlayan otomobil sürücüleri de yok değil elbet. Ama işte bazen onlar da motorcuların otomobiller hakkındaki ön yargıları yüzünden tamamen yanlış anlaşılabiliyorlar. Ufuk Meral’in birazdan okuyacağınız mailini gördüğümde onun gerçek bir motorcu dostu olduğunu, olayın üstünden üç ay geçmesine rağmen hala duruma üzülmesinden anladım. Buyurun lütfen tüm motorcular okusun ve trafikte az da olsa dört tekerlekli dostlarımız da olduğunu unutmayalım! Sevgili Ufuk, sana gelince umarım trafikte senin gibi ikiteker dostlarımızın sayısı hızla artar.
İKİTEKERLERİ TRAFİKTE KOLLARIM
"Sevgili (Rüzgarın Kızı) Ayşe Şule, ben 38 yaşında, hiç motor kullanmamış ama hep beğeniyle takip etmiş usta bir şoförüm. Yani motorcu değilim ama sempatim ailemde motor kullanan yakınlarım dolayısıyla büyüktür anlayacağınız. Bir bel fıtığı ameliyatı geçirdim, ondan sonra binmek istesem dahi bu artık benim için imkansız hale geldi. Peki, bunun sizi ilgilendirecek kısmı nedir?
Ben trafikte araç kullanırken, çıkması muhtemel bir motoru sıkıştırmamak için gözüm sürekli aynalarda dikkatle sürerim. Arkada gözüken sağa sola hızlı hareketler yapan bir ışık huzmesi beni hemen muhtemel bir aradan geçiş için tedbirli olmaya hazırlayan bir erken uyarıdır. Eskiden beri bu böyledir. Bende motorlara karşı bu aşırı dikkat, özellikle ağabeyim 15 yıl evvel ilk düşüşünü yaşadıktan sonra başladı. Eğer otobandaysam motoru araç olarak kabul edip, sollarken o şeridin tamamını araç varmış gibi ona bırakarak sollarım. Mesela şeritler dolu ve arkadan da hızlı bir motor geliyorsa, mümkün mertebe motorun refüj ile aramdan geçebilmesi için niyetimi belli ederek ona açıklık sağlamaya çalışıyorum. Veya sıkışık trafikte aralardan geçmeye çalışanlar için sağa ya da sola yanaşıp ya da öndeki araç ile aramda mesafe bırakıp geçmelerine imkan sağlıyorum. Bunları yaparken beklentim nedir? Kimsenin ağabeyi, ablası, babası ya da kızı-oğlu motor kazasında can vermesin, sakat kalmasın... Kişisel olarak bunların bana getirisi ne oluyor? Eğer yol verdiğim bir motorcu arkadaş bir korna ile ya da bir kask hareketiyle teşekkür babında bir hareket yaparsa, bu bana bir depo benzini promosyondan almış gibi sevinç yaşatıyor. Ha vermedi bir tepki, geçti gitti; canı sağ olsun. Zaten iki eli meşgul olan birinden el sallamasını beklemek canına kastetmek gibi bir şey. Ama ola ki bir de el salladı mı, sanki trafikte ağabeyimmiş gibi mutlulukla seyredip gururlanıyorum o motorcu arkadaşı...
NEDEN SANA YAZIYORUM
Sana neden yazdım Rüzgarın Kızı; hoş yanıt alacağımdan hatta belki de onca motorcu mailinin arasında hariçten okunan bu gazele zaman ayıracağından da şüpheliyim ya; ben iyimser olayım dedim. Bundan yaklaşık 3 ay evvel kadardı, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü’nden Avrupa yakasına geçiyordum. En sağ şeritten efendi efendi devam ediyorum. Sabah mahmurluğu yanında bir de radyoda politik yorumlar dinliyorum. Yani yavaş ve sindire sindire bir seyirdeyim anlayacağınız. İkinci şeritte aralarında nizami seyir mesafesi bulunan iki motor seyrediyor. Sanırım öndeki motorun sürücüsü bayandı. Fakat emin olduğum şey, öndeki sürücü kesinlikle acemiydi ve kanımca arkadakinin koruması ve eşliğinde bir seyirdeydi yani bir anlamda ’training’deydi.
SAĞ ŞERİTTE HAPİS OLDUM
O kadar yavaş gidiyorlardı ki benim önümde seyreden yüklü kamyona kadar gelip dayandığım halde kamyonla aynı hızda olduklarından onların ne önüne ne de arkalarına düşerek üçüncü şeride geçip gitmem mümkün olmadı. Arkamdan gelen kamyon da dibime girince, önüm arkam kamyon, sağım refüj ve solum iki motorla hapis oldum. Yapabileceğim tek şey olan sollama için sinyal verip sol tekerimi de iyice şerit çizgisine yaklaştırdım. Amacım hareketlerinden ve rahat duruşundan usta olduğunu sezinlediğim arkadaki motorcunun niyetimi anlayıp ya biraz öndeki motorcu arkadaşına yaklaşarak ileri gitmesi ya da benim aradan sola geçebileceğim kadar bir boşluk vermek suretiyle geri kalmasını sağlamaktı. Ama bunun için tek yaptığım sadece ve sadece sinyal verip sol tekerimi çizginin dibinde tutmaktı o kadar. Ne çizgiye bastım ve ne de kafa gösterdim, ama sanırım 20-25 saniye kadar iki motorla aynı hızda ve tam ortalarına denk gelen bir yerde, ama sağ şeritte seyrettim. Bu anlattıklarım sanırım köprünün ortasından Avrupa yakası ayağına kadar falan sürdü. O pozisyonda 20 saniye kadar kalmama rağmen bir değişiklik olmayınca arkadaki refakatçi motorun sürücüsüyle (en azından benim açımdan) direkt göz teması kurmak için kafamı çevirip baktım.
’BEN SANA EVDE SORARIM’ DER GİBİ
Ki bakmaz olaydım; adam sağ elinin işaret parmağını sanki misafirlikte vitrini falan devirmiş haylaz oğluna "Ben sana evde soracağım" der gibi sinirle ve de tehditkar bir şekilde bana doğru sallıyor! Ben şaşkın vaziyette acaba ne yaptım diye düşünürken, adam siperliği açıp tehdidine gözlerini de katarak devam etti. Neyse ben hiçbir şey yapmadığım halde, artık yapabileceğim en iyi şeyin yine hiçbir şey yapmamak olduğuna karar verip sinyalimi kapadım ve kamyonun arkasında şeridi ortaladım, ama bu arada da iki elimle "Ne yaptım sana?" anlamında bir hareket yapabildim. Motorcunun yanıtı kaskıyla "Sieee..." anlamında bir hareket oldu. Buna çok içerledim zira hak etmemiştim. Hem de ben... Motorculara bu kadar sempati besleyen ben... Sinyal verip nizami bir şekilde solladığım kamyonun önüne geçerken, kamyonu sağından geçip gelen motorcuya çarpmamak için soldaki otobüsün altına girmesine ramak kalmasına rağmen yine de tesellisi o hızdaki motora çarpmamak olan ve motorcuya kızamayan ben...
MOTORCU DEĞİLİM AMA MOTORCU DOSTUYUM
Kemerburgaz ayrımına kadar motorları geçmedim. En sağdan umutla onlar belki bir sebeple emniyet şeridinde dururlar da ben de durup bir kastım olmadığını, eğer bilmeden kasıtlı bir hata yaptıysam da bundan üzüntü duyduğumu söylemek istedim. Ama durmadılar. Kemerburgaz-Okmeydanı ayrımından çıkmalarına kadar sol arkalarından izledim onları. Hiç tanımadığım ve belki de bir daha hiç görmeyeceğim bu insanın bana bu denli kızmasına sebep olacak ne yaptığımı bilememenin merakı ve haksız tepki almanın üzüntüsüyle devam ettim yola. Bu olayı motorcu olan ağabeyime ve bacanağıma da anlattım. Bana bu kadar üzülmememi, yollarda her türlü insanın olabileceğini, o motorcunun da belki beni, kendisini daha evvel sıkıştıran başka bir araç zannettiğini ya da belki de kendisinde bir sorun olduğunu söylediler. Ama hiçbir şey, motor kullananlara karşı aşırı derecede hassas olan biri olarak gördüğüm haksız tepkiyi unutturamadı. O sebeple sana yazdım Rüzgarın Kızı. Ha bunu okumazsın, okur da bir "Siiieeee ..." de sen dersin, senin de canın sağ olsun. İçimde bu olaya dair hala sıcak olan burukluğu sana da ifade etmeyi, Semih Saygıner ile yaptığın sohbeti okurken düşündüm. Ve hemen oturup yazdım . Şimdi düşünüyorum da yaşadığım şaşkınlıktan sıyrılıp motorun plakasını alabilseydim; belki o arkadaşa ulaşabilir ve olayda bir kastımın olamayacağını ona ifade edebilirdim. Oysa tek aklımda kalan, altındaki motorun en az 600 ya da 750 cc’lik olduğu ve kafasındaki kaskın da İngiliz bayrağı desenli olduğudur. Eğer yazımı okursan, bana inan, bu olay aradan geçen üç aya rağmen hala hatırladıkça beni üzmektedir. Evet ben motorcu değilim ama gerçek bir motorcu dostuyum. Sana ve tanıdık tanımadık tüm motorculara kazasız sağlıklı günler dilerim . Kaskınız yere değmesin, farınız ve yolunuz açık olsun cesur yürekler..."
Mv Agusta teste geliyorSıkı Rüzgarın Kızı okuyucuları, benim Mv Agusta sevgimi, "Ah ah bi geleydi de dünya gözü ile bi bineydik" serzenişlerimi bilir. Çok pahalı olması ve Türkiye’ye gelmemesi sebebi ile aramızda uçurumlar bulunan, MV Agusta ile aramızdaki bir engeli Ulu Motor kaldırdı. Yani Mv Agustalar, artık Ulu Motor’un distribütörlüğünde Türkiye pazarına girdi. Ancak şu fiyat işi hala bu İtalyan güzeli ile aramızda büyük engel. Yakında test için almayı planladığım bu motorların nesine hasta olduğumu ileriki haftalarda bizzat anlatacağım.
KGS’de motorlara yüzde 30 indirimKöprü geçiş ücretlerine gelen zammı hepimiz biliyoruz herhalde. Hani bu zam haberi ilk geldiğinde, aylarca bağırıp çağırdığımız motosikletlerin tarifesindeki uygunsuzluğu da düzenlemişler midir acaba diye çok heveslendim ama nerdeeeee? Türkiye’de yaşadığımı unutuyorum galiba bazen. Ne yazık ki hala otoban ve köprü geçişlerinde bizi otomobillerle aynı kategoride tutuyorlar. Ama neredeyse sus payı vermek isterler gibi KGS’lerde motosikletler için özel yüzde 30’luk bir indirim söz konusu. KGS’nin otomobil için yüzde 20’lik indirimi, motosikletler için yüzde 30’a çıkarılmış yani. Allah razı olsun ne diyeyim.
CBF 150 Türkiye’ye merhaba dediHonda, Çinli firmaların ucuz modelleriyle boy gösterdiği 250 cc altı pazarına CBF 150 ile girmeye hazırlanıyor. Honda, Eylül ayı sonlarında pazara girecek, cazibeli, hafif ve kıvrak olarak tanımlanan CBF 150 ile hem satışta bulunan CG 125 modeline hem de piyasadaki diğer küçük naked ve commuter modellerine rakip olmayı planlıyor. Türkiye lansmanı yapılan CBF 150, geliştirilen motoru, yüksek cc’li ağabeylerine benzeyen tipi ve fiyatıyla pazarı kızıştıracak.
Şasi temelinde kendisine CG 125’i örnek alan CBF 150, rüzgar camı, ön grenaja monteli sabit aynaları ve selesiyle ağabeyi CBF 600’ü andırıyor. Dünya ile aynı anda Türkiye’de de satışa sunulan CBF 150’de, 149 santimetreküp hacminde, hava soğutmalı, 4 zamanlı ve OHC tipi tek silindirli motor kullanılmış. Motor 7250 devirde 12 beygir güç üretiyor ve neredeyse hiç vibrasyon yapmıyor. Avrupa normlarında egzoz sistemi ile sesi tamamen kesilip adeta dilsizleştirilen CBF 150, kendi sınıfında pek görmeye alışmadığımız arka monoshock amortisör ile donatılmış. Alüminyum 6 kollu jantların üzerinde yürüyen CBF 150’nin önde çift kaliperli disk, arkada ise tambur frenleri bulunuyor. Gösterge panelinde ise vites göstergesi, benzin göstergesi ve tripmetreli bir kilometre saati mevcut. Honda yetkililerinin, tasarımıyla cazibeli, hafifliği ile kıvrak, performansıyla etkileyici, her koşulda her kullanıcının tüm ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir motosiklet olarak tanımladığı CBF 150, fabrika testlerine göre 100 kilometrelik yolu da 2 litre yakıtla tamamlıyor. CBF 150, kırmızı, siyah ve mavi renk seçenekleri ve ortalama 3 bin 500 YTL’lik fiyatıyla Eylül ayı sonlarında yollardaki yerini alacak.
Eyüp SERBEST