Moda dergilerine taş çıkartacak sonuçlar ortaya çıkıyor. “Bu blogla aileniz, hayatınıza ait birçok detay, giysi dolabınızın tamamı gözler önünde. Kendinizi çıplak hissetmiyor musunuz?” diyorum. “Aslında tam tersi, şimdiye kadar doğru olmayan
haberler yüzünden oluşan yanılgıyı temizliyorum” diye cevap veriyor.
Bir blog açmaya nasıl karar verdiniz?- Annemin ani çıkan hastalığını öğrendiğimizde yaşadığım üzüntü ve sıkıntı ile bir cumartesi gecesi uyuyamayıp blog yapmaya başladım. Yazmak çok iyi geldi.
Blogun anahtar ve açılış cümlesi, “Eleştirilmeyi sürünün parçası olmaya tercih ederim”. Bu blog eleştirilere bir cevap mı? Yoksa eleştirilmek için daha çok malzeme yaratmak mı? - Sürüden olmak, kendini güvende hissettirse de başkalarının beğeni ve fikirlerini, kendi mutluluğunun önünde tutmak sadece sanal bir tatmin getiriyor. Nedense ülkemizde farklılık kötü bir şey gibi algılanıyor. Herkesin birbirine benzemesi beklenirken, farklı görüntü, görüş, düşünce ve fikre kimsenin tahammülü yok. Türkiye’nin hemen her açıdan özgürlükler ülkesi olmadığının herkes farkındadır sanırım. Blogu birilerine cevap vermek için açmadım. Eleştirmek, eleştirilmek gibi kaygılar olmaksızın amatör olarak yürütüyorum. Her konunun altında yorum alanları var. Herkes düşündüğünü özgürce söylesin istiyorum.
Size nasıl bir tatmin sağlıyor?
- Herhangi bir konu kısıtlaması olmaksızın özgürce hareket edebilmek bana iyi geliyor. İstediğim konu hakkında istediğim kadar uçabiliyorum. Reklam, baskı maliyetleri, dağıtım ve satış endişesi olmadan hızlı, paylaşımı ve geri dönüşü yüksek olması da en büyük artısı.
Ortalama kaç takipçiniz var? Nasıl yorumlar yapıyorlar?
- Günde ortalama 2 bin kişi ziyaret ediyor. Yorumlar çok tatlı. İlk zamanlar çok şaşırıyorlardı. Sanırım kafalarında oluşmuş benimle ilgili bir profil vardı. Yazılarımı okuyup fikirlerimi ve olaylara bakışımı gördükçe daha çok şaşırıyorlar. Ben de onların şaşırmasına şaşırıyordum. Karşılıklı çok kısa şaşırma ve ısınma döneminden sonra sıcak bir iletişim kurduk.
ÖNYARGI VE SINIFLANDIRMALARDAN GERÇEKTEN ÇOK SIKILDIM
Takipçilerinizden biri şu cümlenize çok şaşırmış: “Fotoğraflarda sınıf ayrımının absürdlüğünü sürrealist bir yaklaşımla göstermek istedik. Projenin geneli kapitalizmin getirdiği tüketim toplumunun, birer kişiliksiz android haline getirdiği marka tutuculuğunu anlatıyor. Artık açıkça konuşulmasa bile dünyada hâlâ var olan rasizm ideolojisinin tam tersi bir yaklaşımla projeyi gerçekleştirdik.” Çok entelektüel bulmuş. İnsanlar sizi ne sanıyor ve ne sanmıyor?
- İnsanları sınıflandıran düşünce yapısından, tanımadan bilmeden yargılanmaktan gerçekten çok sıkıldım. Aslında hiçbirimizin aynadaki görüntüsü iç dünyamızı yansıtmıyor. Ne yazık ki sizi tanımayan birkaç kişi, sistemin getirdiği dar görüşlü ve yargılayıcı bir zihniyetle, fotoğrafınıza bakarak kişiliğiniz, aile düzeniniz, çalışma hayatınız, tüketim alışkanlıklarınız hakkında asılsız ve düzmece haberler yapıyor. Diğerleri de bu haberleri referans alarak köşelerinde, sağda solda yazmaya başlayınca olay çığrından çıkıyor. Başlarda insanların olur olmaz, saçma haberlere inanıyor olduğunu hiç düşünmezdim. İnandıklarını fark ettiğimde ise iş işten geçmişti. Bu da benim kendimi korumak konusunda acizliğim diyelim.
Blogunuz bir taraftan modayı da takip ediyor. Victor&Rolf’un son koleksiyonundan haber veriyor, 2010 yazının en iddialı ayakkabısını seçiyor... Tüm bunları ders gibi çalışıyor musunuz? - Ders gibi çalışmak söz konusu değil, o zaman hobi olmaktan çıkar, angarya olurdu. Günlük alışkanlıklarımın, okuduğum sanat, mizah dergilerinin, kitapların, izlediğim filmlerin, sevdiğim müzik gruplarının, ilgilendiğim çevre olaylarının, gittiğim veya gitmek istediğim sergilerin, kısacası beğenilerimin paylaşıldığı bir alan. Günlük tutmaya benziyor. İnsanlarla bir şeyler paylaşmak, hayatlarına farklı bakış açıları katabiliyor olmak ve bir yandan yaptıklarımıza değer veriliyor olması beni çok mutlu ediyor.
Asansörde, otoparkta olur olmadık yerlerde moda çekimleri yapıyorsunuz. İçinizde aynı zamanda bir moda editörü saklanıyormuş da bizim mi haberimiz yokmuş? - Pek çok şeye aynı anda ilgi duyabiliyor olmanın nesi yanlış? Biri gibi olmak kesinlikle istemem, blogun kimseye benzemeyip kendine has olması en sevdiğim tarafı. Dünyaya ve hayata karşı olan merakımız, rahat ve esnek düşünebilme kabiliyeti veriyor olabilir. Çekimler zamansızlıktan, tamamen anlık gelişiyor. Amatör olmalarını seviyorum.
GİYSİLERİ MODİFİYE ETMEMİN AMACI GERİ DÖNÜŞÜM SAĞLAMAK
Sezonu geçmiş, modası kaçmış, giyme hevesiniz tükenmiş giysileri modifiye ediyorsunuz. Nereden çıktı bu modifiye merakı? O kadar para verip aldığınız giysilere, ayakkabılara nasıl kıyıyorsunuz?- Modifiye etmekteki amaç, geri dönüşümü sağlamak. Bana kalırsa, sadece o kadar para verdiğim için aman dokunmayalım deyip kullanmamak yazık. Dolabımdakileri asla rakamsal olarak değerlendirmem. Artık giymiyorsam ya çok eskimiştir veya beğenmiyorumdur. Kullanım dışı kalmış giysileri geri dönüştürerek tekrar kullanabilmenin nesi kötü olabilir? Ayrıca Vintage olmaya aday giysilerime asla dokunmam. Onları Beg’e (kızı Begüm) miras olarak bırakmayı düşünüyorum.
Ya sonuç bir daha asla giyilmeyecek kadar kötü olursa? Bu uğurda kaç giysi heba ettiniz? - Modifiyede işin kritik kontrol noktası, ne yapacağına karar verme aşaması. İki yıl önce içime oturan bir kaza oldu ama bu da bana ders oldu. Kullanım dışı kalmış giysi ve objelerle gerçekleştirilen geri dönüşüm bana göre yaşamı daha renkli ve eğlenceli kılıyor. Geri dönüşüm öyle bir şey ki hiçbir şeyi atamıyorsunuz.
Kızınız Begüm bu blogun bir diğer yıldızı, modifiye prensesi... Nasıl bu kadar yaratıcı olabiliyor? Bana onu anlatır mısınız?
- Begüm hayalperest, tuhaf, yaratıcı, utangaç, çocuk ruhlu, sürprizli, boğazına düşkün, iyi huylu biri. Zamanını atölye haline gelmiş odasında çizgi
film izlerken boyayarak, dikerek, çizerek, kesip yapıştırarak, aynı zamanda müzik dinleyerek geçirir. Çoğu insan tarafından tuhaf olarak nitelendirilen beğeni ve ilgileri var. Bana göre olağanüstü yaratıcı. Şu an Saint Benoit Lisesi’nde okuyor. Okuldan sonra, sketchbook hazırlamak üzere Nişantaşı’nda Saint Martins’e öğrenci hazırlayan Deniz’in atölyesine gidiyor. Deniz, kesin girer diyor ama bakalım!
Can da birkaç moda çekiminde misafir sanatçı olarak var. Onun modaya ilgisi ne boyutta? - Can modifiye ceketlerini ve onlarla okula gitmeyi çok seviyor. Hatta o da iki tişörtünü çok güzel modifiye etti.
Peki eşiniz Haluk Bey’in tüm bunlara tepkisi ne? Fotoğrafçılığı seviyor mu? Çekmeyi reddettiği zaman ne yapıyorsunuz?- Haluk, DB Junk’ı çok beğeniyor. Fotoğraf çekmeyi de seviyor ancak pek başarılı olmadığını düşünüyormuş. Beg okuldaysa Haluk’tan yardım alıyorum ama canı istemiyorsa da yardımcımız Elisabeth veya Can’la bile gayet güzel çalışmalar çıkıyor.
KAÇ ÇİFT AYAKKABIM VAR BİLMİYORUM SAYMAYI DA HİÇ İSTEMEM
McQueen öldü, sizin dolabınızdan McQueen’ler çıktı ve çekim yaptınız. Dolabınızın büyüklüğü ve içinde barındırdıkları rüyalarımızı süslüyor. Giysi odası mı demeliyim?- Giysi odası denebilir sanırım. İçlerinde yıllar içinde biriktirdiğim özel parçalar var.
Kaç farklı marka vardır, en çok hangi marka vardır?- Hiçbir fikrim yok gerçekten ancak markadan daha çok tasarımcı ürünleri var diyebilirim.
Sizin için en değerli parça?
- Mağazaya gidip alınamayacak, özel çaba ile temin ettiğim şov parçaları var. İçlerinden
seçim yapamayabilirim. Ama tabii vintage olmaya aday parçalar en sevdiklerimden.
Kaç çift ayakkabınız vardır?- Gerçekten bilmiyorum. Saymayı da istemem.
Modifiye olamayacakları ne yapıyorsunuz, nereye, kime veriyorsunuz? - Bazı parçaları modifiye etmeyi asla düşünmem, ancak gözden çıkardığım modifiye edilecek gibi de durmayan parçaları, yedek parça gibi kullanılmak üzere geri dönüşümü gerçekleşeceği güne kadar saklıyorum. Artık hiçbir şeyi atamaz veya veremez olduk. Yakında babaannem gibi yoğurt kutularını bile biriktireceğim.
BERDANS FAMILYBu fotoğrafın adı “Berdans Family”. Geçen hafta pazar sabahı, hep beraber kahvaltı yaparken, Haluk’un Sevgililer Günü için aldığı bordo güllerin çok güzel bir şekilde siyaha dönük kuruduğunu fark edip hadi çekim yapalım dedik. 15 dakika içinde giyinip arabaya doluştuk, evimize 5 dakika mesafedeki tarihi binaların önüne gittik. 10 dakikada çekimi tamamlayıp geri döndük.