Sibel ARNA
Oluşturulma Tarihi: Mart 21, 2009 00:00
Dijital fotoğraf makineleri hayatımıza girdiğinden beri hepimiz fotoğraf çekiyoruz. Hatta bazılarımız son derece gelişmiş makineler kullanıyor. Bol bol çekiyor, bol bol depoluyoruz. Kaç tanesini bastırıyoruz? Nikahınızdan bu yana çekilmiş güzel bir portreniz var mı? Hamileyken çekilmiş portrelerinizin olmasını istemez miydiniz?
Çözümün adı Gül Deriş Bayram (46). O bir portre fotoğrafçısı. Ailelerin portrelerini çekiyor. Bazen dedeli, nineli kalabalık bir aile, bazen anne baba çocuktan oluşan çekirdek aileyi fotoğraflıyor. Bazen bir adamı köpeğiyle, bazen hamile bir kadını doğmamış çocuğuyla görüntülüyor. İki şeye çok dikkat ediyor. Fotoğrafların güzel ve estetik olmasına ve kişilerin ruhunu ve aralarındaki bağı yansıtmasına.
HER ŞEY İÇİNDE OLMADIĞIM BİR AİLE FOTOĞRAFIYLA BAŞLADI
Çocukluğumda ailece portre fotoğraf çektirmek bizim için bir alışkanlıktı. Beni en çok etkileyen ve bu işe başlamama vesile olan ise içinde benim olmadığım bir portre. Ben doğmadan önce, annem, babam, ağabeyim ve ablamın Amerika’da çekilmiş bir portreleri. Yıl 1960. Bugünkü portrelerden daha basit, ancak ışığı ve kompozisyonuyla çok hoş, sunilikten uzak, naif bir portre. Hepsi öyle mutlu, güzel ve ışık saçıyorlar ki... Bugünün fotoğraflarında pek rastlanmayan saflık ve içtenlik duygusu o fotoğraftan fışkırıyor. Ben de çektiğim tüm fotoğraflarda o duyguyu ortaya çıkarmayı hedefliyorum.
DANIŞMANLIK YAPARKEN BİLE ÜRÜNLERİN FOTOĞRAFINI ÇEKERDİMFotoğrafçılığa 9 -10 yaşlarında babamın aldığı Lubitel fotoğraf makinesiyle başladım. Babam ve ağabeyim bana uygulamalı fotoğraf eğitimleri verdiler, kendi makinelerini yeniledikçe eskilerini bana veriyorlardı. Bana verdikleri en önemli ders, fotoğrafçılığın ancak gerekli teknik bilgi ve donanımla sanata dönüşebileceğiydi. Yıllar sonra Boğaziçi’ni bitirip, Cenevre Üniversitesi’nde okuduğum dönemde çektiğim fotoğraflarla bir sergi açtım. Fotoğrafçılıkla ilgili kurslara gittim. Türkiye’ye döndüğümde bir multivizyon şirketinde prodüksiyon asistanı olarak işe başladım, fakat bu
rüya uzun sürmedi. Para kazanmak için uluslararası bir şirkette çalışmaya başladım fakat fotoğraftan hiç kopmadım. Marka yönetimi ve pazarlama danışmanlığı yaptım. Yönettiğim projelerde, dayanamayıp káh stüdyoya girdim ve ürün fotoğraflarını çektim, káh çekimlerde görsel yönetmenlik yaptım. Bir gün annemlerin duvarında asılı aile portremize "Neden bizim böyle bir fotoğrafımız yok?" diye imrenerek baktım ve iş fikri böyle oluştu. Şimdi tutkum işim oldu ve insanların hayatına dokunmak ve güzellik katmak için portre fotoğrafçılığı yapıyorum.
DİJİTAL FOTOĞRAFLA PORTRE ARASINDAKİ FARKDijital makineyle çektiğimiz fotoğraflar anı belgeliyor. Ancak bu fotoğraflar, ışık ve kompozisyon olarak sizi heyecanlandıran sanatsal bir yön taşımıyorlar ve genellikle basılmadan CD’lerin, bilgisayarların içinde kalıyorlar. Profesyonel bir aile fotoğrafı ışığı ve kompozisyonuyla bir tablo gibidir, aynı zamanda poz verenlerin aralarındaki bağı yansıtır. Bu ikisini bir arada yapmak işin zor tarafı. Yani hem ışığı hem kompozisyonu gözeteceksiniz, hem aileyle o kadar iyi bir iletişim kuracaksınız ki, rahat olsunlar ve duygularını yansıtabilsinler. Bu açıdan bir kadın ve bir anne olmam büyük avantaj.
DÜĞÜN VE DOĞUM FOTOĞRAFÇILIĞI NEDEN FARKLI BİR İŞ
Düğün ve doğumları baştan sona resimleyen fotoğraf sanatçıları var. Portre fotoğrafçılığı bunlardan farklı. Onlara "emotional photography" duygusal fotoğrafçılık deniyor. Fotoğrafçının inceden inceye ışık düzeneği kuracak zamanı yok, "Bir dakika, ben şu ışıkları kurduktan sonra doğurun lütfen" diyemezsiniz. Portre fotoğrafçılığı ise daha durağan; mekan, ışık ve kompozisyonla ilgili ön hazırlık yapılabiliyor. Photoshop bu işin olmazsa olmazı. Portre rötuşlarıyla ilgili özel bir eğitim aldım. Sonuçlardan müşterilerim çok mutlu oluyor. İnanın ben hayatım boyunca yaptığım hiç bir işten dolayı karşımdakini bu kadar mutlu görmedim.
KEDİSİYLE, KÖPEĞİYLE FOTOĞRAF ÇEKTİREN VAR Peki boşanmaların zirve yaptığı bir çağda aile portre fotoğrafçılığı yapmak geleceği olan bir iş mi? Bence çok mantıklı. Amerika ve İngiltere gibi ülkelerde insanlar portre fotoğrafı çektirmekten hiç vazgeçmediler. Bu alan başlı başına bir fotoğrafçılık dalı. Sadece eşinizle resim çektirmiyorsunuz. Çocuklarınızla, hamileyken ya da daha uzun süre sizinle kalamayacağını bildiğiniz büyüklerinizle de resim çektiriyorsunuz. Bir arkadaşım ergenlik çağındaki kızıyla fotoğraflarını çektirdi. Aralarındaki duygu yoğunluğu inanılmazdı. Bir başka arkadaşım bekár ve çocuğu kadar sevdiği bir kedisi var, onunla portrelerini çektim. Dediğim gibi burada geleneksel kalıplarda aileyi düşünmeyin. Hayatımıza ve onu paylaştığımız insanlara ve hayvanlara kalıcılık kazandırmak ve hatırlamak istediğimiz sürece fotoğraflar hep var olacak.
PORTRE FOTOĞRAFI ÇEKTİRMENİN KURALLARI
İnsanların aynı tonda giyinmesi şart böylece yüz ve eller öne çıkıyorÖnce portresini çekeceğim kişilerle, (bu 25. evlilik yıldönümünü kutlayan bir çift, iki sevgili, tek bir yetişkin, hamile bir anne adayı, küçük çocuklar veya kalabalık bir aile olabilir), bir görüşme yapıyorum. Onları tanımaya çalışıyorum. Çekim yaklaşık yarım gün sürüyor. Sonra bir ön eleme yapıyoruz. Ardından kişiler kendilerine verilen bir şifreyle web sitesinden bu fotoğraflara bakıp üç tanesini seçiyorlar. Seçilen portreler Fine Art denen bir kağıda basılıyor. Bu káğıtlar normal fotoğraf káğıdından çok daha fazla detay veriyor ve 200 yıl boyunca bozulmuyor. Kaliteli kumaş ciltli bir fotoğraf kitabı oluşturma seçeneği de var. Baskıları çok şık kutularda sunuyorum. Bu kutuları Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı’nın Nahıl Dükkanı’na yaptırıyorum. Yani bana portrelerini çektirenler aynı zamanda Kadın Emeğini Değerlendirme Vakfı’na katkıda bulunmuş oluyor.
ARTIK STÜDYOYA GELMEK ŞART DEĞİLGiysi konusunda bir sınırlama getirmeye çalışıyoruz. Siyah fonda siyah, beyaz fonda beyaz giysiler, açık hava çekimi olacaksa da herkesin aynı tonlarda giyinmesini istiyoruz. Bunun sebebi yüzün ve ellerin öne çıkmasını sağlamak. Birbirinden farklı renk ve desenler portreyi karışık ve algılanması zor hale getiriyor. Bu özellikle grup çekimleri için geçerli. Stüdyoya gelmek şart değil. Artık stüdyodaki ışık şartlarını başka mekánlara da taşıyabiliyoruz. İsteğe göre evde, sahilde, ormanda,
başak tarlasında ya da tarihi bir binada da çekim yapabiliyoruz. Burada önemli olan sonuç. Portreler bir tablo kadar güzel ve estetik mi, kişilerin ruhunu ve aralarındaki bağı yansıtıyor mu, buna bakmak lazım.