"Cezaevine değil de, öğrenci yurduna mı geldim acaba" oluyorsunuz. Son model spor aletleriyle donatılmış aynalı spor salonlarını, odalara
yemek servisini, birbirinden genç güzel ve güleryüzlü görevlileri görünce şaşkınlığınız daha da artıyor. Bir gün Türkiye’deki bütün cezaevleri aynı imkánlara kavuşur mu bilmem ama bir ilk örnek insana umut veriyor.
Ankara Kadın Kapalı Cezaevi’nin kapısından henüz girmeden ziyaretçilerin güvenlik kontrollerinin yapıldığı bölümdeyim. Cam bölmenin ardında, mikrofonla konuştuğum bir görevli, optik okuyucu gibi bir şeyi işaret ederek, "Lütfen gözünüzü yaklaştırır mısınız" diyor. "Nedir bu?" diye sorduğumda retina kontrol edilmeden cezaevi kapısından içeri giremeyeceğimi öğreniyorum.
Retinama bakıldı ama şimdi de x-ray cihazından en ufak bir bip sesi çıkarmadan içeri girmeliyim. Daha önceki cezaevi deneyimlerimden, demiri öttüğü için sutyenimin falçatayla kesilip çıkarılmasına maruz kaldığımı hatırladığımdan, bu kez hazırlıklıyım, X-ray’den sorunsuz geçiyorum.
Cezaevi kapısında beni karşılayan Müdür Ferit Çaydaşı’nın elini kolunu sallayarak peşimden içeri gireceğini sanıyorum. Ama o da ayakkabılarını çıkarıyor, üzerinde ötmesi muhtemel her şeyi bir yana koyuyor ve x-ray’den öyle geçiyor. Üç saniye için bile cezaevinin dışına çıksalar, içeri her girişlerinde aynı kontrollerden geçtiklerini ve yüksek güvenlikli bir cezaevi olduğundan kendisi dahil kimseye özel muamele yapılamayacağını anlatıyor.
BU CEZAEVİNDE KOĞUŞ YOKCezaevinin çeşitli bölümlerine girebilmek için, sadece bir kişinin sığabileceği insan boyutundaki turnikelerden ancak retinamı okutarak geçebiliyorum. Cezaevi çalışanlarının retina örnekleri kayıtlarda tutuluyor ama günlük ziyaretçilerin retina örnekleri saat 17.00’den sonra siliniyor. Cezaevi koridorlarında yürürken her noktadaki güvenlik kameraları dikkatimi çekiyor. 24 saat çalışan bu kameralar sadece mahkumların oda, tuvalet ve banyolarında yok.
Cezaevinin içindeki duvarların neredeyse tamamında özgürlüğe öykünen denizler, çiçekler, martılar, kuşlarla resmedilmiş çizimler var. Sigara dumanı altında, ranzalara sığışmış mahkumlarla karşılaşacağımı sanırken, bu cezaevinde koğuş bile olmadığını öğreniyorum.
12 odalı ve hepsinin kapısı bir avluya açılan H Blok’a geldiğimde, avludaki bir masanın etrafında 20 ile 50 yaşlarındaki kadın mahkumların sohbet ettiğini görüyorum. Hemen hepsi eşofmanlı, biri hariç. Saçlarında güzel süslü bir taç, eteği, şık kazağı ve makyajıyla gülerek "Annem ziyaretime gelecek de..." diyor. O masanın etrafındaki kadınların kimi gasp, kimi cinayet, kimi uyuşturucu satıcılığından mahkum. Hepsinin de birbirinden ilginç hayat hikayeleri var.
M.B. 24 yaşında ve uyuşturucu satıcılığından 26 aydır içeride. Onun yolunu cezaevine düşüren, iki yaşındaki kızının trajik ölümü. Acısını bastırmanın tek çaresi olarak onu bir başka trajediyle tanıştıracak uyuşturucuya başlamış ve hikaye Türk filmi senaryosu gibi devam etmiş. Uyuşturucu parası bulabilmek için işi satıcılığa kadar götürmüş. Şu anda tek istediği kendisini reddeden ailesinin onu yeniden bağrına basması. "Artık eski ben değilim, çok değiştim. Akıllandım, susmayı ve hayatı geldiği gibi kabul etmeyi öğrendim."
S.R. 19 yaşında. Kendisine tecavüz eden akrabasını öldürdüğü için cezaevinde: "Ben onu öldürmesem o beni öldürecekti. Şu anda değer miydi, diye düşünüyorum. Bence değmezdi. Ama bu bir kader ve isyan etmiyorum. Sonuçta bana ne kötülük yaparsa yapsın birinin canını aldım. Bunun cezasını ödemem gerekiyor."
N.O. 45 yaşında, büyük bir bankanın şube müdürüyken zimmetine para geçirdiği için mahkum olmuş. "Suç bir anlık bir şey. Bazen kendinize çok uzakmış gibi hissedebilirsiniz ama ne zaman suçun içinde olacağınızı bazen siz bile anlamayabilirsiniz." Cezaevi ona dışarıdayken yaşadığı bazı basit anların bile aslında ne kadar önem taşıdığını öğretmiş ve insanın hayatındaki en önemli şeyin ailesi olduğunu hatırlatmış.
AVALON’UN SİSLERİ GİBİC.K. 38 yaşında. O da bir banka müdür yardımcısıyken zimmetine para geçirmiş. "Doğruyla yanlışın birbirine karıştığı zamanlarda insan bazen kendini kaybediyor. İşte öyle bir dönemde suç işledim ve yaptığımdan dolayı pişmanlık duydum. İntihar edecekken, suçumu itiraf ettim ve cezamı çekiyorum." İçerideyken kendisiyle yaptığı hesaplaşmalar, dışarıda elindekilerin kıymetini bilmeyen "özgürler" için bir ders: "Burası bana kendimi kazandırdı. Kendi saçmalıklarımı, hayatın aslında ne kadar basit olup da onu nasıl karmaşık hale getirdiğimizi anladım. Hayatta hiçbir şeye tek bir pencereden bakılamayacağını öğrendim burada. Ve bunları görebilmek için cezaevine girmem gerekse de iyi ki buradayım diyorum. Cezaevi bana umudu tekrar hatırlattı. Yarınla ilgili hesaplar yapmadan, bu ana ve bugüne sahip olduğumu, onu en iyi şekilde yaşamam gerektiğini hatırlattı. Avalon’un Sisleri romanındaki gibi içimdeki kadının güçlerini tanıdım."
Banyolu, balkonlu, özel odalı spor salonlu, kuaförlüMahkumlar, her birinin kapısı yaklaşık 60 metrekarelik bir avluya açılan tek kişilik odalarda kalıyor. Her avluya açılan 12 oda var.
Müşterek tuvalet ve banyolar yerine, her odanın ayrı tuvalet ve banyosu var. Hatta hepsinin avluya bakan balkonu da. Balkonlarda sıradan bir evin balkonuymuş gibi filelerde portakallar, elmalar, çeşitli erzaklar görüyorsunuz.
Belli saatlerde sıcak su veriliyor ve mahkumlar banyo yapabiliyor.
Küçük öğrenci odalarını andırıyor bu odalar. Bir yatak, bir de dolap var. Mahkumlar isterlerse 37 ekran bir televizyon ve bir buzdolabı da alıp odalarına koyabiliyor. Her odadan 24 saat merkezi yayın yapan radyo dinlenebiliyor.
Mahkumların yemekleri, tıpkı hastanelerdeki gibi, odalara dağıtılıyor.
Spor salonu, tiyatro, kuaför var. Cezaevindeki her şey programlı olduğu için, mahkumlar hangi gün spor yapmak ya da kuaföre gitmek istediklerini yönetime bildiriyor. Yönetim de buna göre bir program çıkarıyor.
Spor salonu trendlere uygun. Her tarafta aynalar, kardiyolu yürüme bantları, bisikletler, ağırlıklar, kısacası herhangi bir spor merkezindeki her şey var.
Mahkumlara meslek kazandırmak için SSK’lı olarak çalışabilecekleri gömlek atölyesi, mantı atölyesi, kuaförlük kursu, takı, nakış, resim ve bilgisayarlı muhasebe kursu gibi aktiviteler var. Takı kursundaki boncukların tamamı İstanbullu bir işkadını tarafından cezaevine bağışlanmış.
İyi halli mahkumlar için kendi domatesini, biberini ekebileceği hobi bahçeleri bile var.
Yine iyi halli mahkumlar için haftada 10 dakikalık telefon görüşmesine izin veriliyor. Ama bu görüşmeler kayda alınıyor.
Her mahkum 1200 kitabın bulunduğu kütüphaneden yararlanabiliyor veya açık ilköğretim, açık lise ve açık öğretim fakültesine devam edebiliyor.