Güncelleme Tarihi:
Komşusunun hikâyesinden esinlendi
Tolstoy, 1873’te Anna Karenina’yı yazmaya başladığında aslında bir yandan da ‘Peter the Great’ üzerine bir tiyatro eseri kaleme almak istiyordu. Ama konu, Tolstoy için bile zorlu bir destana dönüşmüştü. Hatta bir arkadaşına yazdığı mektupta, “Çok kötü durumdayım. İlerleme kaydedemiyorum. Seçtiğim proje çok zor. Araştırmanın sonu gelmiyor” demişti. Ona daha rahat hâkim olabileceği bir konu lazımdı. Sonra fazla abartılmamış ve tarihsel olmayan tam aksine gayet kişisel, içten ve bir o kadar da üzücü bir konu buldu. Bakın Henri Troyat’ın kaleme aldığı Tolstoy biyografisinde bu durum nasıl anlatılıyor:
“Bir yıl önce onu derinden etkileyen bir olayı anımsadı. Komşusu ve aynı zamanda da arkadaşı olan Bibikov, Anna Stepanovna Pirogova adlı bir kadınla yaşıyordu. Uzun boylu, geniş yüzlü bu kadın, onun metresiydi. Adam, onu pek umursamıyordu. Hatta başka biriyle evlenme planları yapıyordu. Onun bu ihanetini öğrenen Anna, sadece birkaç eşyasını alıp kaçtı. Ve ardından kendini trenlerin altına attığı haberi geldi. Ölmeden önce Bibikov’a bir de mesaj göndermişti. Özetle ‘katilim sensin’ diyordu.”
1872’de yaşanan bu olayı Tolstoy yakından takip etmişti. İntihar edilen tren istasyonunda polisle birlikte incelemeler yapıp cesedi gördüğünde bu zavallı kadının yaşadıklarını hayal etmişti...
Yasak aşkın kahramanları
Anna Karenina’nın tüm dünyayı etkilemesinin belki de en önemli sebebi, tıpkı Ahmet Ümit’in de bahsettiği gibi ‘yasak aşk’. Peki, kim bu yasak aşkın kahramanları...
Anna Karenina: Rus aristokrasisine mensup genç, şık ve güzel bir kadındır. Yüksek bir devlet memuru olan Aleksey Aleksandroviç Karenin ile evli ve bir çocuk sahibi olan Anna Karenina’nın sevgisiz ve monoton bir evlilik hayatı vardır. Kibarlığı, duygusallığı ve insani huylarıyla öne çıkar.
Aleksey Aleksandroviç Karenin: Anna Karenina’nın kocası olan Aleksey, saygı duyulan bir devlet memurudur. Fazlasıyla ahlaklı olduğunu düşünmesiyle öne çıkar. Olayların ilerleyen kısmında karısını, yasak aşkını ve ondan doğurduğu çocuğu affetmeyi bile göze alır. Anna’nın ölümünden sonra çocuğa bakmayı bile sürdürür.
Kont Vronsky: Genç, yakışıklı ve zengin bir toprak sahibi olan Kont Vronsky, Anna Karenina’nın yasak aşkıdır. Evliliğe inanmayan biri olarak karşımıza çıkar.
Anna Karenina ilkesi
Ünlü roman Anna Karenina, “Mutlu ailelerin hepsi birbirine benzer; mutsuz ailelerin mutsuzluğuysa kendine özgüdür” cümlesiyle başlar. Ve cümle psikoloji ya da reklamcılık gibi pek çok alanda araştırmalara sebep olur. Örneğin Jared Diamond, ‘Tüfek, Mikrop ve Çelik’ kitabında ‘Anna Karenina İlkesi’nden bahseder. Bu ilke, romanın giriş cümlesindeki önermedir. Aile, evlilik, insan ilişkileri üzerinde kullanılan bu önerme üzerine Prof.Dr. Ferruh Uztuğ, ‘Reklamcılıkta Anna Karenina İlkesi’ adlı bir kitap bile yazmıştır.
En favori Anna Karenina kadınları
Greta Garbo (1935) Hollywood’un sessiz film döneminde ikonlaşan İsveç doğumlu aktrist Greta Garbo (1905-1990), Amerika yapımı ilk film uyarlamasında Fredric March’la başrolü paylaşarak yaşadı o meşhur yasak aşkı. Hâlâ pek çok eleştirmenin Anna Karenina’yı canlandıran en iyi kadın oyuncu olarak gördüğü Garbo, filmin yayımlandığı dönemde de ‘New York Film Critics Circle Award’da en iyi kadın oyuncu seçildi.
Vivien Leigh (1948) Rüzgâr Gibi Geçti filminden de hatırlayacağınız İngiliz oyuncu Vivien Leigh (1913-1967), İngiltere yapımı filmde başrolü, kocası Karenin’i canlandıran Ralph Richardson’la paylaştı. Zamanında kendini bu filme adamış olsa da eleştirmenler ne yazık ki onu Greta Garbo kadar iyi bulmadı.
Maya Plisetskaya (1976) Sovyetler Birliği’nin çektiği film, Bolşoy Balesi’nin hazırladığı farklı bir versiyon. 20. yüzyılın en iyi balerinlerinden biri olarak gösterilen Maya Plisetskaya (87), Bolşoy’un prima baleriniydi. Film, tabii ki daha çok müzikleri ve balesiyle konuşuldu.
Jacqueline Bisset (1985) Eser bu kez beyazperde için değil televizyonda yayımlanmak üzere çekildi. İngiliz oyuncu Jacqueline Bisset’in (68), yasak aşkı rolünde Christopher Reeve vardı. Bisset, oyunculuğundan çok, güzelliğiyle konuşuldu.
Sophie Marceau (1997) Cesur Yürek (Braveheart-1995) filmiyle ünlenen Fransız oyuncu Sophie Marceau’ya (46), ünlü oyuncu Sean Bean yasak aşkı olarak eşlik etti. Amerika yapımı filmle ilgili en çok konuşulansa ikilinin kimyalarının ne kadar iyi uyuştuğu oldu.
Filmde neler oluyor?
1874’te genç ve güzel Anna Karenin yaptığı evlilikle St. Petersburg’un yüksek sosyetesi içerisinde çok iyi bir konuma sahiptir. Kocası Karenin, Rus siyasetinin de önemli isimlerindendir. Bir gün erkek kardeşi Oblonsky’den eşi Dolly ile arasını düzeltmesini isteyen ve onu Moskova’ya çağıran bir mektup alır. Bu yolculuk esnasında tanıştığı Kontes Vronsky’nin garda kendilerini karşılayan oğlu, genç subay Vronsky ile aralarında bir kıvılcım çakar. Moskova’da karışık aşk üçgenleri arasında düzenlenen büyük bir dans balosunda herkesin bakışları Vronsky ve Anna’nın üzerinde toplanır.
Anna, karşı koyamadığı bir aşka doğru sürüklenirken, Vronsky’den kaçıp St. Petersburg’a ve aile yaşantısına dönmesi, ne hakkında çıkan dedikoduları engelleyebilir ne de yüreğinde duyduğu aşkı. Bu arada eşi Karenin, Anna’yı uyarır; halkın gözünde bir skandala yol açmıştır. Ama aşkını seçen kadına karşı Rus halkının iki yüzlülüğü de bu şekilde ortaya çıkacaktır...
Kimler etkilendi
Dostoyevski Anna Karenina romanı yayımlandığında eserle ilgili ilk yorumlardan birini kaleme alan kişi, belki de Tolstoy’un en büyük rakibi Dostoyevski oldu. Ve bakın romanla ilgili neler demişti: “Anna Karenina, çağımızın Avrupa edebiyatındaki benzerlerinden hiçbirisinin, kendisiyle boy ölçüşemeyeceği kadar kusursuz, mükemmel ve ölümsüz bir sanat eseridir.”
Woody Allen 1993 yılında televizyondaki ‘The Southbank Show’a röportaj veren ünlü yönetmen Woody Allen, şöyle demişti: “Çocukken hiç kitap okumazdım. Sonrasındaysa zorunluluktan okudum. Çünkü benim asıl aşkım sinemaydı. Ama tabii ki işlerimde edebiyattan etkileniyorum.” Bunlardan biri de Allen’ın 1986 yılında vizyona giren ‘Hannah and Her Sisters’ filminde olmuştu. Bölümleri oluştururken İngiliz romanlarından esinlenmişti. Ama karakterini oluştururken ilk etkilendiği Anna Karenina olmuştu.
Orhan Pamuk Yaptığı bir konuşmada Orhan Pamuk Anna Karenina kitabı için şunları söylemişti: “Okuduğum en mükemmel, en kusursuz, en derin ve en zengin roman. Tolstoy’un her şeyi gören, herkesin hakkını veren, hiçbir ışığı, hareketi, ruhsal dalgalanmayı, şüpheyi, gölgeyi kaçırmayan, inanılmayacak kadar dikkatli, açık, kesin ve zekice bakışı, bu romanın sayfalarını çevirdikçe okura, ‘evet, hayat böyle bir şey!’ dedirten kitap. Yarıştan önceki bir atın diriliğini, mutsuz bir bürokratın yavaş yavaş düştüğü yalnızlığı, bir kadın kahramanının üst dudağını, bir büyük ailedeki dalgalanmaları, hep birlikte yaşanan hayatlar içinde tek tek insanların inanılmaz ve hayattan da gerçek kişisel özelliklerini Tolstoy mucizeye varan bir edebi yetenek, hoşgörü ve sanatla önümüze seriverir. Roman sanatı konusunda eğitim için okunacak, defalarca okunacak ilk roman Anna Karenina’dır. Nabokov’un bu büyük roman hakkındaki sonsözü ise Tolstoy’un mirasçısı bir başka büyük yazarın edebiyat, roman ve hayat konusunda vazgeçilmez bir dersi niteliğinde.”
AHMET ÜMİT
‘Yasak aşk’ın cilvesi
Klasik Rus edebiyatı müthiş bir damar edebiyat dünyasında. Dostoyevski ve özellikle Tolstoy’un yeri ise çok ayrı. Aşkı yüzlerce yazar anlatmıştır ama Anna Karenina gibi destansı olanı yoktur. 19. yüzyıldaki Rus aristokrasisinde yaşanan bir aşk hikâyesi. Tarihsel fon, muhteşem. Bir yanda zengin aileler bir yanda askerler... Ve tüm bu tarihsel atmosferi bir kenara bırakırsak, aslında hepimizin başına gelebilecek bir durum var ortada; ‘yasak aşk’. Aşkın doğasında vardır yasak kırmak, alışılmış olanı değiştirme dürtüsü. Ama çoğu zaman insanlar bu aşkları yaşarken bedel ödemezler, hayatlarına bir şekilde devam ederler. Ama burada Anna Karenina hayatına devam edemez ve son verir. Belki de o aşk, aslında toplumsal ilişkilerin yanlış olduğunun insan üzerinde gösterilmesidir. Evrensel bir mesele olan aşkı, Rusya’nın görkemli kültüründe sunduğu ve muhteşem ruhsal çözümlemeler yaptığı için ölümsüz bir eserdir Anna Karenina.
PINAR KÜR
‘Roman nasıl yazılır’ın cevabı
Herhangi bir edebiyat eserini kalıcı yapan konusu değil, işlenişidir. Anna Karenina’nın yapısı o kadar sağlam, o kadar ince detaylarla örülmüş, bağlantıları ve karakter analizleri o kadar doğru ve can yakıcıdır ki, aynı konuyu işleyen yüzlerce romandan bir tek o 150 yıl yaşayabilmiştir. Bu eser adeta ‘roman nasıl yazılır’ sorusunun cevabıdır. Ben de yaptığım ‘Yaratıcı Yazın’ atölyelerinde bu romanı ders olarak inceliyorum.
Eleştirmenler film için ne diyor
? Modern ve bir o kadar da fantastik bir tiyatro dünyası kurmuş Joe Wright. Keira Knightley ve Jude Law, romanın dokunaklılığını fazlasıyla yansıtıyor. (The Guardian-Peter Bradshaw)
? Joe Wright’ın Anna Karenina’sı çok farklı. Gururlanmasına yetecek kadar riskli ve tutkulu bir film çekmiş. (The New York Times-A. O. Scott)
? Yönetmen Joe Wright, Anna Karenina’yı beyazperdeye uyarlayarak çarpıcı ama çılgınca bir iş yaptı. Böyle bir kitabı başka kim teatral bir şekilde sinemaya uyarlayabilirdi ki? (The Independent)
? Her şey kulis, poz ve tiyatro. Ama bu bir oyun değil, film! (Frankfurter Allgemeine - Verena Lueken)
? İngiliz yönetmen Joe Wright, bundan önceki Tolstoy uyarlamalarının ötesine geçiyor ve sinemaseverlere beklenen klasiklikten uzak, çok estetik bir film armağan ediyor. (L’Express-Julien Welter)