Modanın haşarı oğlanları dekorasyon dünyasını sarsıyor Keith & Alan

Güncelleme Tarihi:

Modanın haşarı oğlanları dekorasyon dünyasını sarsıyor Keith & Alan
Oluşturulma Tarihi: Mart 01, 2008 00:00

Yıllar önce moda dünyasının altını üstüne getirmişlerdi. Milano Moda Haftası’nda yaptıkları işlevsel tasarımlarla Galliano, Gianfranco Ferre, Versace ve Dolce & Gabbana’nın önüne geçtikleri olmuştu. New York Times’tan Herald Tribune’e kadar bir çok gazete uzun süre onlardan bahsetmişti. O zamanlar Byblos markası için çalışıyorlardı ve Byblos Boys (Byblos’un oğlanları) olarak tanınıyorlardı. 4 yıl önce moda dünyasından sıkıldıklarını fark ettiler.

Dekorasyona geçtiler. Ünlü İtalyan markası Cantori için tasarım yapmaya başladılar. Bu kez de mobilya dünyası onları konuşmaya başladı. Byblos gitti ama Boys lakabı kaldı. Birçok ünlü ismin dekoratörü ve mobilya tasarımcısı olan Keith Varty ve Alan Cleaver, Türkiye’de yeni açılanCantori markasını tanıtmak için İstanbul’a geldi. Neşeli ve sıradışı hikayelerini anlattı.

Biri diğerinin üstüne kustu, tanıştılar

Keith Varty ve Alan Cleaver ilk karşılaştıklarında ikisi de üniversite öğrencisiydi, ikisi de 20 yaşındaydı. Londra Royal College Art’da tasarım okuyorlardı. Bir hafta sonu bütün sınıf toplanıp, dönemin en popüler gece kulübüne gitti. İşte o gece içkiyi biraz fazla kaçıran Alan, Keith’in üstüne kustu ve böylece tanıştılar. Bir daha da hiç ayrılmadılar.

Alan okuldan bir yıl önce mezun oldu ve Paris’e yerleşti. Keith bütün hafta sonlarını Paris’te geçirmeye başladı. Mezun olunca Paris’e Alan’ın yanına taşınmak için bir gün bile beklemedi. Yeni mezun, avare ve bohemdiler. Bütün gün Saint Germain’deki Cafe Flore’da oturup aylaklık yapıyor, moda atölyesi açan, marka yaratmaya çalışan arkadaşlarına yardım ediyorlardı. Jean Paul Gaultier, Thierry Mugler bu arkadaşlardan sadece ikisiydi. Arada sırada da para kazanmak için Marie Claire gibi dergilerdeki moda çekimleri için styling yapıyorlardı.

1979’da Paris’ten sıkıldılar. Byblos adlı bir İtalyan markası için birlikte tasarım yapmaya başladılar. İtalya’ya yerleştiler. İlk zamanlar tasarladıkları her şey Paris kokuyordu ve bu koku İtalyanların hiç hoşuna gitmiyordu. Ama kısa sürede bütün kimliklerini bir kenara attılar. İngiliz ve Fransız hallerinden sıyrıldılar. Yaşayarak, öğrenerek ve gerçekten hissederek İtalyan oldular.
/images/100/0x0/55eaadbff018fbb8f88fc5d8


Byblos serüveni tam 18 yıl sürdü. Hiçbir zaman kendilerine ait başka bir marka yaratmayı planlamadılar. Çünkü Byblos onlarındı. 18 yıl sonra neden bıraktıklarını Alan şöyle anlatıyor: "O marka için yapabileceğimiz her şeyi yapmıştık. Erkek, kadın, iç çamaşırı, gözlük, çanta, her şeyi tasarlamıştık. Doyum noktasındaydık. Biz her şeyin doğal bir ömrü olduğuna inanıyoruz. Byblos macerasının ömrü bitti. Çok yoruldu, yıprandı ve yaşlandı. Ama biz kendimizi çok genç hissettiğimiz için başka bir alana geçerek yeniden şarj olduk."

ÖNCE DICAPRIO KEŞFETTİ

Ayrıldıklarında bir sonraki adımın ne olacağını biliyorlardı. En azından bir daha kıyafet tasarlamayacaklarından eminlerdi. Onları tanıyan herkes dekorasyon konusunda harika olduklarını söylüyordu. Evleri kendilerinden bile popülerdi. Film yıldızı Leonardo DiCaprio, Beach (Plaj) filminin çekimleri sırasında onların Phuket Adası’ndaki evinde kaldı. DiCaprio sayesinde buradan haberdar olan Naomi Campbell, Boris Becker, Shirly Manson, Elizabeth Taylor gibi ünlüler Keith ve Alan’dan evlerini dekore etmelerini istedi. İki kafadar dünyayı dolaşıyor, buldukları enteresan objelerle çok farklı mekanlar yaratıyordu. Kısa sürede çok ama çok ünlenmişlerdi.

Cantori markasının sahibi Sante Cantori, haşarı oğlanların başarılarını duyunca hemen evlerine gidip Cantori’nin tasarımcıları olmalarını teklif etti. 18 yıl İtalya’da yaşadıktan sonra Akdeniz’i terk etmeyi düşünmüyorlardı. Cantori teklifi onlara ilaç gibi geldi. Moda dünyasındaki deneyimleri sayesinde dekorasyon dünyasında hiç zorlanmadılar. Trendleri takip etmek onlar için nefes almak kadar doğaldı.

KEITH BELİRLİYOR, ALAN RUHUNU VERİYOR

İşleri ağırdan alan ve motive eden taraf Keith (üstte sağda). Rengi, deseni ve dokuyu o belirliyor. Alan (üstte solda) ise koleksiyona ruhunu veriyor. Her koşulda birbirlerine yüzde yüz güveniyorlar. Ünlü birinin evini tasarlamakla, sıradan birinin evini yapmak arasında hiçbir fark görmüyorlar. Her iki durumda da çalıştıkları insanı yakından tanıyıp işe öyle başlıyorlar. Neyi nasıl kullandığına, hangi renkleri sevdiğine ve ruh hallerine dikkat ediyorlar. Asla ama asla ayrılmayı düşünmüyorlar. Alan, öyle bir şey olursa ölürüm, diyor. Keith de bir tımarhaneye kapatılacağını söylüyor. Ayrılmak için çok yaşlı olduklarını düşünüyorlar. Zıt kutuplar birbirlerini çeker sözü onlar için de geçerli. Alan ne kadar titiz ise Keith o kadar dağınık. Aranızdaki sihri tek kelime ile özetler misiniz diyorum. Şu cevabı veriyorlar: Enerji.

OĞLANLAR LAKABI NEREDEN ÇIKTI?

Byblos’un tasarımcıları olarak ünlendiğimizde daha gençtik. Kaymak gibi cildimiz vardı. Bir gazetenin moda yazarı bize "Byblos Boys" dedi ve öyle kaldı. Şu an oğlan gibi gözükmek için bir dizi ameliyata ihtiyacımız var ama olsun, yine de hoşumuza gidiyor.

BOYS’TAN BİR ÖNERİ

En sevdiğiniz renk pembe ise, bu, eviniz de baştan aşağı pembe olacak demek değildir. Çünkü sevilen renkler kıyafetlerde ve aksesuvarlarda kullanılmalıdır. Pembe yastık ve yatak örtüsü kullanabilirsiniz ama pembe koltuk biraz fazla olur. Biz her zaman doğal renklerden yola çıkıyoruz. Doğal tonlardaki mekanlara asıl renkleri insanlar getirir. Sarı pembe gibi renkli atmosferlerde rengi çok sevenler bile mutlu olmaz.

HER GELDİĞİMİZDE MUTLAKA KAPALIÇARŞI’YA GİDERİZ

Türkiye’ye her gidiş gelişimizde Kapalıçarşı’ya mutlaka uğrarız. Gizli saklı bir yerde küçücük bir dükkanımız var onu siz bile bulamazsınız. Geçen seneki koleksiyonumuzda oradan aldığımız bir kumaştan şahane bir yatak örtüsü yaptık. Bir tane daha kumaş beğendik ama vermediler. Rıfat Özbek ayırtmış. O kumaştan yastık yapacakmış. Çok yakın arkadaş olduğumuzu söyledik ama inanmadılar.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!