Modacılar her zaman uçuktu

Güncelleme Tarihi:

Modacılar her zaman uçuktu
Oluşturulma Tarihi: Ocak 13, 2007 00:00

"Bu modacılar da çok uçuk canım..."Çok sık duyarızdeğil mi? Çoğu kişi bu cümlenin 1900’lerin sonlarında duyulmaya başlandığını düşünür. Ama yanılıyorsunuz! Modacılar hepsıra dışıydı.Hiçbir zaman kalıplar, gelenekler ve sınırlar onların yaratıcılığını kısıtlayamadı.İşte size birkaç örnek. "Fashion, A History from the18th to 20thCentury / Moda,18. Yüzyıldan 20. Yüzyıla Bir Tarih" kitabından seçtik.

Taschen yayınlarından çıkan "Fashion, A History from the 18th to 20th Century / Moda, 18. Yüzyıldan 20. Yüzyıla Bir Tarih", tüm moda tutkunlarının ve arşivcilerin koleksiyonunda olması gereken bir kitap. Japonya’daki Kyoto Kostüm Enstitüsü’nün 20 bin parçadan oluşan koleksiyonundan kitap için seçilenler iki ciltte toplanmış. Birinci ciltte 18. ve 19. yüzyıl modası anlatılırken, ikinci ciltte 1950 öncesi ve sonrası şeklinde 20. yüzyıl modası mercek altına alınmış. İngilizce hazırlanan kitap Türkiye’de de satılıyor.


1910’lar: Mariano Fortuny imzalı bu takımın iç elbisesi ipekten. "Delphos" isimli elbise o dönemlerde sıklıkla kullanılan ve hatları belirginleştirilen korselerin aksine, vücudun doğal şeklini vurgulamak için tasarlanmış. Üstteki ceket ise stensil baskı tekniği ile Japon motifleri basılan taftadan yapılmış. Uzun ve geniş yakası, geniş kolları ve eteklerinin içe kıvrılıp bastırılması ile bir Japon kimonosunu andırıyor.

1919: Boncuklarla işlenen bu elbisede Japon motifleri resmedilmiş. Elbisede aynı zamanda 1920’lere damgasını vuran Art Deco izleri var. Paris’in meşhur Vendome Meydanı’nda bulunan Beer moda evinin imzasını taşıyan bu elbise, siyah file üzerine gümüş boncuklar ve gümüş ipten püsküller ile dikilmiş.

1920’ler: 1. Dünya Savaşı’na kadar korselerin içinde sıkışıp kalan kadınlar, belki de savaşın bitmesinin de rahatlığı ile korseyi hayatlarından çıkardı. Onun yerini destekleyici iç çamaşırları olarak kullanılan göğüslükler aldı. Çok daha rahat olduğu için hareketleri kısıtlamıyor, rahatsız etmiyordu. Slip şeklindeki külotlar da aynı dönemde onlara uyum sağlaması için yaratıldı. Bu göğüslük pembe ipek jorjet ve çiçek motifli dantel kullanarak yapılmış.

1929: 1. Dünya Savaşı’ndan sonra kadın modasındaki değişikliklerden biri de cinsiyet ayrımını ortadan kaldıran
/images/100/0x0/55eb123ff018fbb8f8a92965
pantolonların kadınlar tarafından giyilmesiydi. Evde ve tatil yörelerindeki kadınların tercihi hep pantolondan yanaydı. Jean Patou imzalı bu sahil kıyafeti suni ipekten yapılmış. Bir de kısa pelerini var. Ne kadar bugünün kıyafetlerine benziyor değil mi? Görüntü yanıtlmasın,sene 1929.

1929: Sanat ve endüstriyi buluşturmayı hedefleyen Art Deco, dönemin aksesuvar modasında da göze çarpıyordu. Gant Perrin imzalı bu eldivenler, kontrast renkleri ve geometrik desenleri ilebunun iyi bir örneği.

1950: Claire McCardell, sade tasarımları ile Amerikan spor tarzını popülerleştiren bir isim. 1942 senesinde yaptığı, bebek bezini andıran mayosu çok konuşulmuştu. Enseden aşağı sarkan kumaş, bacak arasından geçirilerek ön tarafta sabitleniyordu. O yıllarda bugünkü mayo kumaşları olmadığı için işleri iyice zordu.Bu fotoğraftaki mayo, beyaz çizgili lacivert patiskadan yapılmış. Büzgüleriyle bir çocuk tulumunu andırıyor.

1966: Andy Warhol 1962’deki ilk sergisin açtığında sergilediği işlerden biri de, bugün bütün dünyada tanınan "32 Çorba Konservesi" tablosuydu. Pop Art’ın çılgınlığıyla harika bir uyum içinde olan bu kağıt elbise, aynı zamanda 1960’ların tüketim kültürüne gönderme yapıyor.

1968: Bu terliğin adı "Barefoot in the Grass / Çimende Yalınayak". Şeffaf vinil ve plastikten yapılmış. Bugün birçok dükkanda buna benzer modeller görmek mümkün. Ama bir de 1968’de olduğunuzu düşünün?..

1969: Paco Rabanne’ın Haute Couture sahnesine çıkışı 1966’da oldu. Yaptığı ilk çılgınlık, elbiselerin ille de iplik ve kumaşla yapılması gerekmediğini göstermek oldu. Hatta tasarımlarında plastik bile kullanarak birçok kişiyi şoke etti. 1960’larda çok sevilen gümüş-metal pırıltısı ve Paco Rabanne’ın farklı malzeme arayışı, onu metale de yönlendirdi. Bu üst, pembe ve beyaz plastik pulların ve beyaz boncukların paslanmaz çelikten halkalar yardımıyla birleştirilmesi ile yapılmış.

1995: Evet, korse 20. yüzyılın başında sahneden kalktı ama Hüseyin Çağlayan’ın bu tasarımı ile geri dönmesine kimse engel olamaz. Kadın vücuduna ve kumaşlara teknolojik bir gözle yaklaşan Çağlayan’ın tasarımları da tabii ki o yönde. Bu ahşap korsenin parçaları vidalar yardımıyla sıkıştırıldığında, metal parçalar vücuda vidalanmış gibi duruyor.

1995: Comme de Garçons markası için tasarım yapan Rei Kawabuko’nun sıra dışılığına itiraz edecek kimse olabilir mi? Bebek pembesi akrilik örgü kazak ve aynı renkte nakışlı uzun eteğin tamamlayıcısı, kalçaya konulan yastıkları andıran ve elbisenin arkasına dikili olan içi tüllü tüp. İç etek de tülden. 1900’ler kadın vücudunu keşfetme ve hatları öne çıkarma yıllarıydı ama anlaşılan Kawabuko onu deforme etmekten zevk alıyor.

1997: Çılgın modacı deyip de, Vivienne Westwood’dan bahsetmemek mümkün mü? Bugün hálá başka bir dönemin tasarımlarını yapan Westwood’un bu takımı çok parçalı. Sadece üste baksanız tamam belki ama gözleri aşağı kaydıkça şaşkınlık artıyor. Fermuarlı body’nin altına aynı renk slip ve jartiyer takılıyor. Jean Paul Gaultier’in Madonna için yaptığı sahne kostümlerini andırıyor. Zaten kitapta onlarla aynı sayfalarda yer alıyor.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!