Deniz İnceoğlu
Oluşturulma Tarihi: Mart 21, 2009 00:00
Terry Poison Grubu, sanat öğrencisi iki sınıf arkadaşı Noga Nezer ve Louise Kahn tarafından 2003’te kuruldu. İki arkadaş, bir gece parkta çimlerin üzerine yayılmış, kendilerine yeni sezon için bikini çiziyordu. Amaçları sıradışı tasarımlar yapıp tüm dikkatleri üzerlerine çekmekti. Ama bir süre sonra bunu sadece plajda bikiniyle dolaşarak yapamayacaklarını anladılar. Çözümü diğer ilgi alanları olan müzikte buldular.
Seksi duruşları, şovları ve sesleriyle altı ay içinde Tel Aviv’in underground kulüplerinin aranan ismi oldular. Popülerleştikçe aralarına kendileri gibi çılgınlar katıldı; Bruno (gitar), Petite (klavyeliler), Isar (davul), Gili (bas gitar) ve Anna (gitar). Bu arada Noga gruptan ayrılıp kendi yoluna devam etti.
Tel Aviv’i kasıp kavuran grubun dönüm noktası Myspace’le oldu. Sınırları yok eden site sayesinde tüm Avrupa onları tanıdı. İki ay içinde Paris, Berlin, Hollanda gibi pek çok Avrupa başkentinden ve festivalden konser teklifi aldılar. Grubun en ilginç özelliği, çoğunluğunun kız olmasıydı. Kendilerini temsilen hayali bir kız karakter yaratıp adını Terry Poison koydular:
HAYALLERİMİZİ GERÇEKLEŞTİRİYOR
“Terry Poison bir kurgu karakter. Büyük şehirden gelen, yanında bir sürü erkek olan, çok ses çıkaran ve deliler gibi dans eden bir kız. İçimizden hiç kimse bu kızın nasıl göründüğünü bilmiyor ama gruptaki her kız kendi hayalindeki Terry Poison karakterini canlandırıyor. Bu karakterler hayalini kurduğumuz şeyleri yapıyor.”
İşte grubun çok konuşulan ve dikkat çeken şovlarının sırrı bu, sahnede hayallerini yaratmaya çalışmaları. Buna eşlik eden müziklerine de “electrock & roll” diyorlar. Bu tarzı, “İçinde öldürücü rock & roll vuruşları barındıran ve dans edilebilen pop müzik. Eski analog synthler, gitar rifleri ve beat’leri kullanıyoruz. Üzerine bizim o melek gibi seslerimiz ekleniyor” diye açıklıyorlar.
Tokyo’nun sokak modası akımı Harajuku’dan ve Londra’nın gece hayatından esinlenen “Style the Night” konsept partileri İstanbul The Hall’da devam ediyor. Bu akşamki konuğu stilleri ve electrock & roll adını verdikleri müzikleriyle tanınan Tel Avivli grup Terry Poison. Hayranları onları birer moda ikonu olarak görüyor. Ama grup bu konuda alçakgönüllü. Sadece “Düzgün giyinmeyi görev biliriz” diyorlar. Onlar için önemli olan müzikleriyle herkesin çılgınca eğlenmesi.
EN ÇOK KALÇALARIMIZI BEĞENİYORUZ
? Moda size ne ifade ediyor?
Moda zevktir. Biz 70 ve 80’lerin kıyafetlerini günümüze uyarlıyoruz. Bu çok moda diye bir kavram bizim için yok, olamaz da. İstanbul’da alışveriş yapmak için de sabırsızlanıyoruz.
? Kıyafet seçiminde neye dikkat ediyorsunuz?
Herkese göre değişiyor. Mesela Louise asla açık sarı giymez, daha keskin renkleri tercih eder. Petite ise pastel renkler ve küçük elbiseleri. Bunun için sahnede hepimiz farklı bir tarzda oluyoruz. Birimiz voodoo görünüşe bürünürken, diğeri çiçek kız olabiliyor.
? Giysilerinizi Tel Avivli iki ünlü modacı Maayan Goldman ve Odelia Arnold hazırlıyor. Onlara ne kadar müdahale ediyorsunuz?
Pek değil. Dört yıldır onlara çok güveniyoruz. Sadece bizi yeterince seksi yapsınlar yeter. Çünkü söylediğimiz pekçok sarkı aşk ve seksle ilgili. Müzik de yoğun duygular barındıran bir sanat. Bunlar bir araya gelince seksi olmanız gerekir.
? Seksilik anlayışınızda dekoltenin yeri önemli mi?
Bizde böyle bir sorun yok. Dans ederken rahatsız etmesin yeter.
? Vücudunuzda en çok nerenizi beğeniyorsunuz?
Hepimiz en çok kalçalarımızı seviyoruz. Çünkü deli gibi dans etmek için onlara ihtiyacımız var. Topuklu ayakkabılar da onları güzel göstermemizde çok yardımcı oluyor.
? Yabancı basın sizi moda ikonu olarak görüyor, siz ne diyorsunuz?
Pek böyle sayılmaz. Ama sahnede düzgün giyinmeyi görev biliriz.
? Sizin ikonlarınız kimler?
-Madonna, Mia Farrow, Patti Smith ve Prince.
HEPSİNİN TAKMA İSMİ VAR
Takma isimler kullanmak müzik yapmanın dışında en sevdiğimiz şey. Bazıları yıllar içinde değişiyor ama bazıları kalıyor. Petite (Fransızca minik) bizim taktığımız bir isim; onun asıl adı Sivan. Hem Fransızca söylediği için, hem de 14 yaşından bir yıl bile yaşlanmayan görüntüsü için bu lakabı uygun bulduk. Louise’e The Walrus (denizaygırı) diyoruz çünkü çok büyük görünüyor. Anna’nın ismi çok yeni; The Snot (sümük). Çünkü sürekli alerjisi var ve sahnede burnu hep kıpkırmızı oluyor. İsim takılmayan tek kişiyse Gili, çünkü zaten çok havalı bir ismi var.