Moda filozofu

Güncelleme Tarihi:

Moda filozofu
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 01, 2000 00:00

Haberin Devamı

Herkesin, sonra da Türkiye’nin en çok konuştuğu modacı Hüseyin Çağlayan ile Sezen Aksu sayesinde muhteşem iki saat geçirdim. Eğer Açıkhava konserleri başlamamış olsaydı ve Aksu kafaya takıp ona tasarımlarını yaptırmayı düşünmeseydi belki durum son moda şarkıya uygun bir şekilde 'Kahpe kader' tanımında seyretmeye devam edecekti...

Defileden defileye, dolayısıyla ödülden ödüle kıtalararası koşturan Hüseyin Çağlayan, Aksu’nun bu yılki konserindeki kıyafetlerindeki imza olarak yer aldı. Çağlayan, İTKİB’le gerçekleştirdiği çalışmalar sayesinde tanıştığı Meral Okay vasıtasıyla Sezen Aksu’yla ilk bağlarını bundan yedi sekiz ay önce kurmuştu.

Yıktılar halimi

Fakat o zaten bir Aksu hayranıydı. Ve Işık Doğudan Yükselir albümündeki 'Yıktılar Halimi' şarkısı da o günlerdeki favorisiydi. Dolayısıyla çok geçmeden Okay’ın aracılığıyla Çağlayan ve Aksu biraraya geldiler. Teklife bayılan Çağlayan bir ay gibi kısa bir sürede Aksu’ya iki muhteşem kıyafet ve girişken bir iç mimar olarak tanımladığı Berna Bora’yla beraber hareketli solist dekorunu hazırladı. Ancak kader bizi karşı karşıya getirince kıyafetlerin modelini, tarzının nasıl olduğu gibi soruları da kendi usulüne uygun bir şekilde geçiştirerek 'görürsünüz' diye yanıtladı. Çünkü Çağlayan inanılmaz koreografilerde hazırladığı ödül alan koleksiyonları hakkında da konuşmaktan hoşlanmıyordu. Kendiyle övünmeyi sevmediği gibi, gene kendinden bağımsız bir imza gibi bahsetmiyor; atölyesi ve ekibini hatırlatarak söze hep 'biz' diye başlıyor ve bitiriyordu. Ama Çağlayan, Türk usulü şöhrete alışkın bir gazeteci için diğer sözleriyle de yeterince tuhaftı: Bir kere o modayı hayat olarak kabul ediyordu. Kılık kıyafetten değil dünyanın gidişatından söz ediyordu. Fazlasıyla doğal, hatta naif, kafası net, merakı çoktu. Gece hayatı, gezmesi tozması, dolayısıyla pek 'medyatikliği' yoktu. Sıradan bir hayat yaşadığı, ama dünyaya uzaydan baktığı izlenimi veriyordu. Bir anlamda da bakıyordu zaten: Hayatı uçaklarda geçiyordu. Ama uçaktan ve havaalanlarından pek hoşlanmıyor; ayrıca ofiste Internet mevcutken, evine almıyor; üstelik cep telefonu da kullanmıyor; ancak gene de teknolojiyi ilginç buluyordu. Hal böyle olunca, kabul ediyorum ki ben şanslıydım: Ekstra bio enerji deneyimlerine, akupuntur iğnelerine, hatta stres atıcı aktif ve dinamik sporlara ihtiyaç duymadan keyfi yerinde iki saat geçirdim....

- Sürekli yolculuk halindesiniz. Hayat havaalanlarında nasıl gidiyor?

Havayolları kültüründe uçağa sanki hiç binmeyecekmişsin gibi hissettiriyorlar. Ama sonra çocuk bahçesi gibi oluyor uçakta. Ancak herşey bir bütün. Havaalanlarına bir saat önceden gitme mecburiyeti de Duty Free’ler iş yapsın diye düşünülmüş. İçeriğinde tamamen teknoloji var. Ve bu yerler hudut. Ayrılıkları teknoloji kapsıyor. Bazı insanlar kavuşuyor, bazıları ayrılıyor.

- Uçak yolculukları başta olmak üzere oldukça yoğun bir temponuz var. Sezen Aksu’ya kıyafet nasıldı, yorucu muydu?

Hayır. Onun tarzıyla kendiminkini birleştirdim. Tamamen defileden almadım. Daha buralı bir tarz.

Dilde duygusallık

- Türkiye’de başka kimleri beğeniyorsunuz?

Sertab Erener iyi. Tuluyhan Uğurlu’nun müziği hoşuma gidiyor. Daha otantik olanları biliyorum. Buradaki müziğin hoş tarafı duygusal olması. Sezen Aksu’ya gelince Türkçe’yi çok güzel kullanıyor. Dili duygusallıkla kullanıyor.

- Esas olarak Londra’da yaşıyorsunuz. Çalışmadığınız zaman ne yapıyorsunuz?

Benim işimle özel hayatım bir bütün. Ama partileri çok sevmiyorum. Benim için parti dört kişilik birşey. Ama televizyonda pek seyretmem. Ancak sinemayı takip ederim. Avrupa sinemasını, bir de Çin ve Japon sinemasını. Buna bayılıyorum.

Herkes Pamela Anderson

- İstanbul’daki hareketli gece hayatını nasıl buluyorsunuz? Laila veya Havana’ya götürdüler mi sizi?

Laila’ya götürdüler. Los Angeles Baywatch (Sahil Güvenlik) dizisi gibi. Burası Amerika’nın yavrusu.

- Türkiye’de estetik ameliyatlar son zamanlarda çok revaçta. Bu silikon mevzusuna nasıl bakıyorsunuz?

Söylüyorum işte Baywatch diye. Burada herkes Pamela Anderson! Türkiye daha çok Amerika’yı, daha doğrusu Los Angeles’i takip ediyor. Bu aslında stratejik. Sosyal hayat da böylece etkileniyor.

- Modada bu yaz trend olan bu 'bol ahenk renklilik' Avrupa’da mevcut mu? Yoksa bu anlamda da bizler Amerika’ya mı dönmüş durumdayız?

İstanbul’da moda olan tarz Los Angeles, Beverly Hills tarzı. İtalyan modasının abartılısı. Gene de daha sade giyinen bir kitle var. Ama yeterince doğallık yok. Halbuki çok güzel insanlar var. Özellikle yeni nesilde. Türkiye çok renkli bir ülke. Burada Ortadoğu’nun Amerikası gibi insanların görünümleri karışık.

- Son zamanlarda dünya modasında sokak kültüründen etkilenmek ön plana çıkıyor. Türkiye’nin durumu nedir?

İstanbul’da görünüm açısından sokak kültürü yok. Bireyselliği kullanmayı bilmiyorlar. Londra’da bireysellik var. Ama herşey pop müzikle çok ilintili, stile çok bağlı. Değişik müzik dinleyen gruplar ve onların takipçileri de farklı sokak kültürleri yaratıyor. Amerika’da var. Ama New York ayrı. Orası Amerika değil, tamamen farklı.

- Televole’leri hiç izlediniz mi?

Nedir o?

- Türklerin ve Türk ünlülerinin ne çok gezdiğini ve eğlendiğini anlatan bir tür magazin paparazzi programı...

Bu Akdenizlilere özgü bir durum. Sıcak iklimlerde görünüm ve dışarda görünmek çok önemli.

- Türkiye’de modacılar için ünlü mankenlerle çalışmak mühimdir. Siz ne diyorsunuz bu duruma?

Benim için manken çok önemli. Kıyafeti iyi taşımalı. Ve kıyafeti göstermeli, kendini değil.

Kızlar çok kıvırıyor

- Türk mankenleriyle çalışmayı düşünür müsünüz?

Düşünürüm. Ama burada kızlar çok kıvırıyor. Kişiliği çok önemli. Burada daha önce kıyafete değil, mankene bakılıyor. Kadına ise bakış ayrı. Burada hala ataerkilliği destekleyen kadınlar var. Ben anaerkilliğe inanıyorum. Bu durum da bana tuhaf geliyor. Ben kendimi bir feminist olarak görüyorum. Çünkü kadınların erkeklerden daha üstün olduğuna inanıyorum.

- Dünyanın moda merkezleri olarak kabul edilen Londra, Paris, Milano ve New York’ta modacılar için neler fark ediyor?

Londra’ya çoğu insan fikirleri için geliyor. Milano ve New York tamamen ticari. Paris’de ise karışık. Hem ticaret, hem yaratıcılık var.

Bjork keşfetti; Time Dergisi onayladı

Hüseyin Çağlayan aslen Kıbrıslı bir Türk. 12 yaşındayken annesi Seli ve babası Ata Çağlayan ile İngiltere’ye gelmiş. Baba Ata, burada Kıbrıs’ın ilk restoranını açan dede Çağlayan’ın yolunu takip etmiş. Ancak bir süre sonra anne ve babanın yolları ayrılmış.

Çağlayan İngiltere’deki eğitimi sırasında bilinçli bir şekilde modacı olmayı seçer. Uğraşıp didinip ST. Martins School of Art’a girer. Ardından moda dünyasında şöhretin basamağı olarak bilinen Bronx’un 'tasarımcı avcısı' Judie Blen’in dikkatini çeker. Blen, onu bir süre sonra Björk’le tanıştırır. Daha sonra albümünün turnesinde Çağlayan tasarımlarıyla sahne alacaktır.

Devamında Kylie Minogue gibi pop starlarla da çalışacaktır. Ancak insanlara gösterdiği şeylerin hep aynı olduğunu düşünür ve 94’te ilk koleksiyonunu hazırlar.

Genç modacı, geçtiğimiz yıl ve bu sene iki kez İngiltere’de Yılın Modacısı ödülünü almış, koleksiyonlarıyla dünya basınında yer etmiştir. Son olarak iki hafta önce Time Dergisi tarafından dünyanın yaratıcılığıyla adından söz edilen yüz kişisi arasında gösterildi...

Time Dergisi’nde Hüseyin Çağlayan’ın şöyle anlatılıyor: ‘Geçmişten izler taşımak ve taklit etmek yerine, Kıbrıslı Türk olan ve Londra’da yaşayan Çağlayan her koleksiyonunu moda dünyasının dışında gelişen olaylardan esinlenerek yaratıyor. İslam dünyasındaki kadının yerinden, Bosna’da savaş zamanı yerini yurdunu terketmek zorunda bırakılan ailelere kadar uzanıyor.'

Peki bundan sonra? Önümüzdeki aylarda New York Moda Haftası’nda en yeni koleksiyonlarını tanıtacağı bilinmektedir. En başta Prada’nın yer aldığı birkaç büyük modaeviyle görüştüğü, her an bir anlaşma yapma ihtimali olduğu ise dedikodudur.

Sezen anlattı

Yıllar önce Cemil İpekçi’nin 'bu çocuk gerçek bir dahi' dediği Hüseyin Çağlayan ile tanışır tanışmaz aralarında bir elektrik olduğunu söyleyen Sezen Aksu 'Acaba Hüseyin bunu yapar mı derken darlık içinde yarattı. Onun bu kadar kısa sürede gerçekleştirebileceğini düşünmemiştim. Bu çalışma sürecinde onun gerçekten bir büyücü olduğuna inandım. Ben profesyonel anlamda herşeyime müdahale ederim. Ama o sonuna kadar teslim olacağım biri. Bence o düşünen bir bebek.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!