ANKARA / ANKA
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 27, 2005 02:01
Eski MİT’çi Yılmaz Tekin, son kitabında teşkilata girerken maruz kaldığı muayeneyi yazdı. Doktorun ‘Donlar aşağı’ emriyle soyunduklarını belirten Tekin, ‘Çift cinsiyet ve homoseksüellik belirtileri arıyorlardı. Ecel terleri döktük’ dedi.
MİT’ten emekli olan Yılmaz Tekin, göreve başlarken ve görevi sırasında yaşadıklarını anlatan kitapları arasına ‘Simitçi mi? MİT’çi mi?’ adlı bir kitap daha ekledi. Kitaptaki öykülerden birinde, istihbarat görevlilerine işe girişte yapılan ‘erkeklerde çift cinsiyetlilik ve homoseksüellik muayenesi’ de mizahi bir dille anlatılıyor.
DONLAR AŞAĞI
Buna göre, MİT’e katılmak isteyen bir kişi tam teşekküllü bir devlet hastanesinden Türkiye’nin her yerinde çalışmaya müsait olduğuna ilişkin bir rapor alıyor. Ancak bu yeterli görülmediğinden, adayı bir de MİT’in doktorları muayene ediyor. 6-7 kişinin birden yaptığı muayene sırasında MİT doktoru, ‘Hadi soyunun bakalım... Pantolon ve donlar aşağıya!..’ diye sesleniyor. Tekin, sonrasını şöyle anlatıyor:
NİYETİ KUŞKULU
‘Doktor, büyük bir ciddiyetle arkamızda dolaşıyor ve on tam puan vereceği talihli popoyu seçmeye çalışıyordu... Alnımızda, şakaklarımızda, küçük ter damlacıkları oluşmaya başlamıştı. Saniyeler bir türlü geçmek bilmiyor, midemiz, sanki kaderin bu cilvesini de hazmedecekmiş gibi, hazırlıklarını tamamlamış bir şekilde bekliyordu!..’
Tekin, kitabında, ‘doktorun niyetinden kuşkuya düştükleri’ olayla ilgili olarak, şöyle devam ediyor:
ECEL TERLERİ
‘...Neden sonra, içinde bulunduğumuz paralize durumdan kurtulup aceleyle pantolonları yukarıya çektiğimizde, olayın etkisinden sıyrılarak daha makul düşünmeye başlamıştık. Atlattığımız bu büyük tehlikenin(!), aslında erkeklerde çift cinsiyetlilik ve homoseksüellik belirtilerini aramak amacıyla yapılan olağan bir muayene olduğunu anlamıştık. Anlamıştık ama, bunu önceden söyleyemezler miydi?.. Hepimiz, doğrusu ecel terleri dökmüştük!.. Herhalde böylesi bir muayene; büyüklerimiz tarafından düşünülen ve servise yeni katılacaklar için düzenlenmiş bir ‘Hoş geldin şakası’ olacaktı!..’