Röportaj: Ece ALTUNELİ
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 19, 2005 00:42
‘Üç Kadın’ dizisinin yapımcısı Mutena Açık’la hem dizisi hem de yeni projeleri üzerine konuştuk. ‘Çiçeklerin Tanrısı’ adlı kitabın sinema uyarlamasında Michelle Pfeiffer’ın oynatmak istediğini açıklayan Mutena Açık, Teoman’a da sert eleştirilerde bulundu.
- Öncelikle ‘Üç Kadın’ dizisinden bahseder misiniz biraz? Reytingleriniz nasıl?
‘Üç Kadın’, TRT’nin iki iddialı dizisinden biri. Dizimizin sekizinci bölümü yayınlanacak bu hafta. Yeni sezonda da devam etmeyi planlıyoruz. TRT kriterlerine göre iyi reytingler alıyoruz. Kadromuz da oldukça iyi. Yapımcılar, TRT’ye reyting kaygıları olmadan TRT tarzında diziler yapmayı tercih ediyorlar. Ama biz öyle yapmadık, tıpkı özel bir kuruluşa yapıyormuşuz gibi çekiyoruz dizimizi.
- Dizi başladığında yönetmeni Atıf Yılmaz’dı. Onun diziden ayrılışı nasıl oldu?
Sağlığı müsade etmedi malesef. Kendisi 80 yaş civarında. Dört bölüm çektik onunla. Ardından diziyi usta yönetmen Orhan Oğuz’la çekmeye başladık. O da ‘İkinci Bahar’ gibi büyük dizilerin yönetmeni. Her yönetmenin farklı bir dili, farklı bir sinema anlayışı var. Diziyi devralırken de Atıf Yılmaz ve Orhan Oğuz oturup konuştular. Dengeli bir geçiş yaptık. Oyuncularımız da disiplinli olduğu için hiç bir bocalama yaşamadık.
- Dizide ön plana çıkan ne?
Türk kadınına bir model sunuluyor. Derya isminde, iki çocuklu, kocasını erken kaybetmiş ama yaşamını onurlu bir biçimde devam ettiren bir karakteri var. Çocuk büyütme sanatı, evlilik dışı çocuk, töre cinayeti gibi ağır konular yavaş bir dille anlatılıyor. İnsanların yaptıklarından sorumlu olması gerektiği mesajı veriliyor.
Teoman sadece para için oynadı
- ‘Mumya Firarda’nın da yapımcısıydınız. Film, çok fazla eleştiri almıştı.
Evet, ‘Mumya Firarda’ gereğinden fazla eleştirildi. Biz sadece ‘pop-corn’ filmi yapmak istedik. İzleyiciler ‘pop-corn’larını yerken keyifli vakit geçirsinler istedik. Ama sinema eleştirmenleri tarafından sanat filmi muamelesi gördü ve ağır eleştiriler aldı. Aslında amacımıza ulaştık. 500 bin gişe yaptık. Steven Spielberg’in ‘Minory Report’ adlı filmiyle birlikte girdi gösterime. O ilk hafta 100 bin, biz ise 75 bin yaptık. Ama eleştirmenler öyle bir tarz kullandılar ki, hakaret boyutuna getirdiler eleştirilerini. Eleştiriler sinema diliyle de ilgili değildi. Kimse kurgusu kötü, şurası iyi çekilmemiş falan demedi. Film. Mısır gibi Arap ülkelerinde, Almanya, İngiltere ve Avustralya’da gösterime girdi. Film, Show TV’de yayınlanacaktı. Galiba onlar da eleştirilerden çekindiler, filmi hálá yayınlamadılar.
- Eleştirmenler niye bu kadar yüklendiler?
Eleştirmenler ne bekliyorlardı bilmiyorum. Filme çok fazla yüklendiler. Ona bakarsanız ‘GORA’ da sanatsal açıdan çok da başarılı bir film sayılmaz.
- Teoman da çok fazla eleştiri aldı...
Evet ama Teoman zaten filmde sadece para için oynadı. Dört sene önce 130 milyar gibi o döneme göre büyük bir para aldı. Üstelik çok da hevesliydi filme başlarken. ‘Ben şöyle oyuncuyum, şöyle bir karakter çizeceğim’ falan diyordu. Ama öyle isteksiz bir performans sergiledi ki, onun motivasyonu settekileri de etkiledi. Aslında ‘Mumya Firarda’, yapımcılarda büyük bütçeli filmlerin yapılabileceği duygusunu uyandırdı. Ortak yapım anlayışını getirdi. Hollywood Film Festivali’ne katıldık. Orada da gösterildi film, üstelik ücretliydi. Salon tıklım tıklım doluydu. Bizden önce gösterilen yapıt, Tom Cruise’un filmiydi. O da geldi ve bizim gösterime de katıldı.
- Festivaldeki tepkiler nasıldı?
Çok beğendiler. Festival bitiş töreni, Beverly Hills’te Hilton Oteli’nde yapıldı. Steven Spilberg toplantının ev sahibiydi ve Jodie Foster’dan Cameron Diaz’a kadar birçok ünlü toplantıdaydı. Orada da yüksek kademelerde çalışan Türkler var. Onlar da geldi. ‘Mumya Firarda’yı beğendiklerini söylediler. Bu olay Türk Sineması’nın tanıtımı açısından çok yararlı oldu.
- Yeni projeleriniz var mı?
Yeni bir ajans kurdum, Mavi Dönem adında. Şimdi, Alev Alatlı’nın ‘Yaseminler Tüter mi Hálá’ adlı romanını çekeceğiz. Işıl Akatlı ile birlikte yazdık senaryoyu. Erkek karakter için Tamer Karadağlı ile konuştum. Kadın karakteri için de kafamda iki isim var. Bir de Lawrence adlı yabancı bir karakter var. O da Amerikalı olsun istiyorum. Uluslararası boyutta bir proje olacak. Senaryoyu, Amerikalı yapımcılara yolladım. Şimdi senaryo İngilizce’ye çevriliyor. Bütçesinin bir kısmını bulduk. Bir kısmını da Amerika’dan temin edeceğiz. Filmi, bu yaz Kıbrıs’ta çekmeyi planlıyoruz. Hamdi
Koç’un ‘Çiçeklerin Tanrısı’ adlı kitabını sinemaya uyarlayacağım. Başrolünü Michelle Pfeiffer’ın oynamasını istiyorum. Kendisine teklif götürmeye hazırlanıyorum.
- İzleyicilerinize bir mesajınız var mı?
Popüler olandan öte, zapping yaparlarken kaliteli işlere de takılmalarını diliyorum.