Güncelleme Tarihi:
Kitap, kendisinden Haliç üzerinde uzanacak bir köprü planı isteyen II. Bayezid’in davetini kabul eden Michelangelo’nun üç aylık İstanbul macerasını anlatıyor. Romanın kadrosunda Osmanlı sultanına sunduğu köprü projesi reddedilen Leonardo da Vinci ile İstanbul günlerinde rehberlik ettiği Michelangelo’ya tutkun olan Divan şairi Mesihî’yi görüyoruz. İyi de Michelangelo gerçekten İstanbul’a geldi mi? Michelangelo’yu bilemiyoruz ama romanın yazarı Mathias Enard, 17 Mayıs Salı günü Fransız Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen söyleşi için İstanbul’a geldi. Biz de fırsattan istifade edip yazarın kendisine soralım dedik.
Tarih 13 Mayıs 1506. İstanbul limanına yanaşan firkateyn iskeleye bağlanır bağlanmaz, karaya esmer bir adam atlıyor. Pek yakışıklı sayılmaz. Alnı fazla açık, kaşları fırça gibi ve kulakları biraz kepçe. Burnu ise bir gençlik kavgasında kırıldığından hayli basık. Ayrıca, yıkanmak nedir bilmediğinden, etrafa kötü bir koku yayıyor. Daha ilk bakışta yabancı olduğu anlaşılan bu adam, II. Bayezid ’in daveti üzerine Haliç üzerine yapılacak bir köprü planı için İstanbul’a gelen Michelangelo Buonarroti’den başkası değil.
Mathias Enard’ın ‘Savaşları, Kralları ve Filleri Anlat Onlara’ adlı romanının baş karakteri, Davud heykelinin yaratıcısı Michelangelo. Roman, henüz kendini ıspatlamaya çalışan sade bir heykeltıraş olan Michelangelo’nun İstanbul’da geçirdiği üç aylık serüveni anlatıyor. Kitapta karşımıza çıkan bir diğer bildik yüz, II. Bayezid’e gönderdiği köprü planı reddedilen Leonardo da Vinci. Bir de İstanbul’da geçirdiği günlerde Michelangelo’ya rehberlik edecek Mesihî var. Evet, mısralarıyla yüzlerce taklitçisine esin kaynağı olmasına rağmen, daha çok afyon bağımlılığı ve alkole düşkünlüğü ile bilinen Priştineli şair Mesihî.
MİCHELANGELO’NUN İSTANBUL GÜNLERİ
Peki, Michelangelo gerçekten İstanbul’a geldi mi? Dalgalar üzerinde yüzen iki el, birbirine uzanan iki zarif parmağı anımsatan o köprüyü inşa etme işine girişti mi? İşte orası kesin değil. Ancak, bir savaşsever olarak adlandırdığı Papa II. Julius ile arası açıldıktan sonra, Osmanlı’ya sığınarak Haliç’te bir köprü inşa etmek istediği biliniyor. Niyetini gerçekleştirebildi mi, bilmiyoruz. Tarihin kafa karışıklığı bir kenarda dursun, Mathias Enard böyle bir olayın yaşandığından emin. Hatta romanın sonunda yer alan notlarda, Osmanlı sultanının İstanbul davetini belgeliyor.
Leonardo da Vinci ’nin II. Bayezid’e bir köprü projesi gönderdiği ise şüphe götürmez bir gerçek. Zira söz konusu projeye ait çizimleri Milano’daki Bilim Müzesi’nde görmek mümkün.
Michelangelo’nun Leonardo da Vinci’den pek hazzetmediği bilinir. Mathias Enard’a göre, da Vinci’den ‘hödük’ diye bahsetmesi de boş yere değil. Zira, da Vinci heykelin değersiz bir sanat olduğunu söylerken, o yıllarda henüz resme başlamamış sade bir heykeltıraş olan Michelangelo’yu aşağılıyordu. Daha 26 yaşında İtalyan Rönesansı’na damgasını vuran Michelangelo ise kendini kanıtlamak için herkesi, en çok da o ‘hödük’ da Vinci’yi geçmek istiyordu. II. Bayezid’in davetini kabul ederek İstanbul’a gelmesinin ardında da aynı arzu yatıyordu. Leonardo’nun reddedilen projesini gerçekleştirerek şan ve şerefte onu geçmek de bunlardan biri.
MUSA HEYKELİ İSTANBULLULAR’DAN İZLER TAŞIR
“Michelangelo’nun eserleri, resimde de mimaride de İstanbul’a çok şey borçlu olacak. Bakışı şehir ve başkalık karşısında çok farklılaşacak; manzaralar, renkler, biçimler hayatının geri kalanında çalışmalarının içine nüfuz edecek. San Pietro’nun kubbesi Ayasofya ve Bayezid Camii’nden esinlenmiştir; Medici Kütüphanesi ise Manuel’le sık sık gittiği Bayezid Kütüphanesi’nden; Medici Şapeli’ndeki heykeller, hatta II. Julius için yaptığı Musa heykeli İstanbul’da rastladığı davranış ve insanlardan izler taşır.”
YIKANMAZDI DEDİM KINADILAR
‘Savaşları, Kralları ve Filleri Anlat Onlara’, Mathias Enard’ın kaleme aldığı beşinci roman. Türk okuru ise Enard ile ancak tanışabiliyor. Barcelona Üniversitesi’nde Arapça dersleri verdiğini bildiğimiz yazara, Doğu dillerine duyduğu merakın kökenini soruyoruz. “Tamamen tesadüf aslında. Sanat tarihi öğrenimi gördüğüm sırada İslam sanatıyla karşılaştım. Hocamız bu konu ilginizi çekiyorsa mutlaka Arapça ve Farsça öğrenmeniz gerekir dedi. Ben de öyle yaptım. İşin içine girince çok hoşuma gitti. Sonra sanat tarihini bir tarafa bırakıp dillere eğildim” diyor.
Romanı yazma kararını ise, Roma’daki kütüphaneleri gezerken Michelangelo dönemine ait eski bir biyografiye rastladığı zaman almış. Biyografi, Papa’yla arası açılan Michelangelo’nun bir köprü inşa etmesi için II. Bayezid tarafından İstanbul’a davet edildiğini yazıyormuş. İnanılmaz bir hikâye yakaladığını düşünen yazar, hemen peşine düşmüş. Belge toplamakla geçen bir iki senenin ardından, elinde kilometrelerce uzunluktaki notlarla kalakalan yazar, yazamaz olmuş tabii. Nihayetinde her şeyi kenara koyup, bir sene boyunca başka işlerle uğraşmış. Sonunda da oturup hafızasında ne kaldıysa onları yazmış.
‘Savaşları, Kralları ve Filleri Anlat Onlara’ ismi ise kapaktaki yerini şöyle buluyor: “Rudyard Kipling’in ‘Hayatın Zorlukları’ adlı kitabının girişinde şu cümleye rastladım: ‘Onlar çocuk; savaşları ve kralları, atları, şeytanları, filleri ve melekleri anlat onlara ama aşk ve benzeri şeyleri anlatmayı da unutma.’ Çünkü insanlar her zaman çocuksu bir ruh taşırlar. Edebiyatın masalsı dünyası buradan gelir. Ama yetişkin ruhları için ciddi meselelerden de bahsetmek gerekir. Bütün edebi eserler işte bu iki denge arasında gidip gelir.”
Romanın başkahramanı Michelangelo kendini sakınan, her zaman ihtiyatlı davranan biri. Hatta korkak, çıkarcı, kıskanç ve çoğu zaman agresif bir adam. Yani, her şeyden önce bir insan. Enard’a çizdiği keskin Michelangelo portresi hakkında nasıl tepkiler aldığını sorduğumuzda bakın neler söylüyor: “Kaynaklar Michelangelo’yu aynen benim yazdığım gibi anlatıyorlar. Yazdıklarımla ilgili olumsuz eleştiri almadım pek. Yalnızca Michelangelo’nun yıkanmadığını söylediğim için kınandım. Ama doğru bir şey söylüyorum. O dönemde Batı’da kim yıkanıyordu ki?”
Fransız yazarın 2010 Goncourt Des Lycéens ödülüne layık görülen ‘Savaşları, Kralları ve Filleri Anlat Onlara’ romanı, Aysel Bora çevirisiyle raflarda. Mathias Enard ise şimdiden, seyyahların Doğu yolculuklarını konu alan yeni romanını yazma hazırlığında. Enard’ın hızına yetişebilmek ve böylesi kuvvetli üsluba sahip bir yazarı tanımak için bu roman çok iyi bir fırsat.