Oluşturulma Tarihi: Kasım 03, 2004 00:00
Vahit korkuyla sindi çukura. O anda yer müthiş bir gürültüyle sarsıldı. Top nihayet patlamıştı ama patlayan sanki ramazan topu değil, bombaydı. Karamürsel ahalisinin korkudan iştahı kesilmiş, bazı evlerde camlar kırılmıştı. Zeytin ağaçları da dilek ağacına dönmüştü.Eski mezarlıktaki hafriyatın ilk günüydü. 1945 model greyderin bıçağı, toprak altındaki bir nesneye takılıp kalınca, fısıltı gazetesi hızla dolaştı ilçeyi:- Mezarlıktaki erenler, koca greyderi durdurdu. Oralara dükkan yapmaya kalkarsan işte böyle olur. Mezarlıkla oyun olmaz.Karamürsel’in çalışkan Belediye Başkanı İlhan Çınar, ilçedeki itirazları dinlememiş, eski greyderi tören ve dualarla mezarlığa sürmüştü. Niyeti, eski mezarlığa ‘belediye çarşısı’ yapmaktı.İlçenin tek greyderi, ‘huylu’ bir makinaydı. Sadece kendi makinisti kullanabiliyor, bir başkası direksiyona geçtiğinde tekleyip kalıyordu. Ama çalıştırılabildiğinde yeni greyderlerden geri kalmazdı, gücü yerindeydi. Buna rağmen toprak altındaki nesneyi yerinden söküp atamadı.Makinistin, greyderi zorlaması, ileri geri gidip gelmesi de sonuç vermedi. Koca makinayı durduran nesnenin ne olduğu anlaşılamadı. Toprağı kazıp, etrafını açmak gerekiyordu. Ancak hava kararmaya başladığı için ertesi günü beklemeye karar verdiler.O gece Karamürsel’deki tüm evlerde ‘mezarlıktaki greyder’ konuşuldu. Kimisi, mezarlıkta yatan ölülerin gazabından sözediyor, kimisi ise makinistin iman durumunu ölçüp biçiyordu.Başkan için de sıkıntılı bir geceydi kuşkusuz. O, ‘Erenlerin gazabı’ fısıltılarına aldırıp geri adım atacak bir adam değildi. Tam tersine ertesi sabah ilk işi eski mezarlığa gidip çalışmalara nezaret etmek oldu. Greyderi geri çektirdi ve işçilere toprağı kazmaları için talimat verdi. Etrafta büyük bir meraklı kalabalığı olanları izliyordu. Kazmalar dikkatle sallandı, kürekler çalıştı. Az sonra greyderi durduran ‘şey’, bütün haşmetiyle ortaya çıktı. Bu, Birinci Dünya Savaşı yıllarından kalma 2.5 metrelik büyük bir toptu! TOPU HERKES UNUTTU VAHİT UNUTMADIİlçe nüfusunun büyük bölümü eski mezarlığa aktı o gün. Yaşlı muharipler, kenara çekilen topun başında ahaliyi bilgilendiriyordu. Topa ait teknik ayrıntılarla başlayan muhabbet, savaş anılarıyla uzayıp gidiyordu.En çok muharipleri mutlu eden bu ilgi, birkaç saat sürdü. Akşama doğru mezarlıktaki kalabalık çekilip gitmiş, ilçe halkı topu kendi haline terketmişti.Birkaç gün sonra, ilçede, işletme bahçesine taşınmış olan topun varlığını hatırlayan tek kişi kaldı: Belediyenin genç Fen İşleri Müdürü Vahit. Askerden yeni gelmiş, bulduğu ilk iş olan Fen İşleri Müdürlüğü’nde göreve başlamıştı. Elektrik işlerinden sorumluydu. Eşraftan bir kişinin, yüzüne bakıp, ‘Bu işler çoluk çocuğa kaldı’ demesi üzerine bıyık bırakmıştı. Bıyık, durumu biraz kurtarmıştı, ama kendini kanıtlama peşindeydi o günden beri.Ramazan ayı yaklaşıyordu. Bahçelerde ateşler yakılarak yufkalar açılmaya, ramazan hazırlıkları yapılmaya başlanmıştı. İftar ve sahur zamanını
haber vermek için kullanılacak havalı korna takımının en yüksek elektrik direğine monte edilmesi de, Fen İşleri’nin göreviydi. Müdür Yardımcısı Ünal, ramazanın başlamasına bir hafta kala taktı korna takımını. Görevini başarıyla tamamlamış olmanın gururuyla gidip başkana tekmil verdi. Onun başkan tarafından takdir edilmesi Vahit’i kızdırdı içten içe. Yardımcısı Ünal’dan hoşlandığı söylenemezdi. Aralarında adı konmamış gizli bir çekişme yaşanıyordu.İşte mezarlıktaki top, bu sırada aklına geldi Vahit’in. Onu ramazan topu yapabilirlerdi. ‘Neden olmasın?’ diye düşündü. Çocukluğu Edirne’de geçmişti. Selimiye Camii avlusunda patlatılan ramazan topunu hayranlıkla izlerdi iftar saatlerinde. Başarabilirse, hem Karamürsel’de eski ramazanlar nostaljisini canlandırmış olur, hem de başkanın takdirini kazanabilirdi!Vahit, başkanın huzuruna çıktığında heyecanlıydı. Onun uzun konuşmalardan hoşlanmadığını biliyordu. Kısaca anlattı derdini. Gerçek bir top sesiyle oruç açmanın ne kadar uhrevi olacağını ve halkın beğenisini toplayacağını.On tekliften dokuzunu reddetmekle tanınmış olan Başkan, bu kez hemen kabul ederek şaşırttı Vahit’i. Hiç soru sormadığı gibi hemen harekete geçip, telefonla sağa sola emirler yağdırmaya başladı. Vahit, makam odasından çıkarken gururla gülümsüyordu. Projeyi yürütme görevini ‘fikir babası’ olarak kendisine vermişti başkan.YALOVA BELEDİYESİ’NİN TOP PATLATMA EKİBİ ÇAĞRILDIİlk iş olarak 200 kiloluk top, tekerlek yerine geçecek büyük bir kütüğe demir şeritlerle bağlandı. Belediyenin her derde deva ‘Çavuş’ lakaplı ustası temiz bir işçilik çıkarmıştı. Ramazan topu kullanıma hazırdı.Vahit, tek eksik olan barutu almak için Adapazarı’na gitti. MKE deposundan siyah silindir biçiminde, teneke kutulardaki 500’er gramlık barutlardan alarak Karamürsel’e döndüğünde son derece mutluydu.
Trafik polislerinin verdiği 15 liralık sürat cezası bile moralini bozamamıştı.Uyurken, barut kutularını yatağın yanına koydu. Sonra da ‘Ya patlarsa’ diye kaygıyla sabahı sabah etti. Başkanın yanına çıktığında gözleri uykusuz geçen geceyi ele veriyordu;- Efendim, barutumuzu aldık ve salimen getirdik. Topumuz da hazır. Şimdi emirleriniz ile topumuzu denemek isteriz.Başkan, Vahit’i durdurdu. ‘Sayın Fen Müdürü o iş bizim ihtisasımız dahilinde değildir’ dedi. Küçük bir hatanın başlarına büyük işler açacağından endişelenen Başkan, konuyu araştırmış ve komşu ilçe Yalova Belediyesi’nde uzun yıllardan beri ramazan topu patlatıldığını öğrenmişti. Orada bu işi yapan itfaiyeci grubu, ‘top patlatma’ dersi verecekti!Vahit ve ekibine sandalyelerini işletme önüne atıp beklemek düştü. Öğleden sonra önce uzaklardan gelen siren ve çan seslerini duydular. Sesler hızla yaklaştı ve bir arazöz, köşeyi hızla dönerek işletme bahçesine girdi.Dört itfaye eri araçtan atlayıp tek sıra saf tuttuklarında, arazöz durmamıştı bile. Kocaman araç parkedince, ön sağ kapı yavaşça açıldı ve içerden omuzları yıldızlı, göğsünde bir sürü nişanları olan kısa boylu, kır saçlı ve hayli göbekli bir itfaiye amiri indi. Orta yaşlı amirin karizması, Vahit ve ekibini etkilemişti. Gayri ihtiyari onlar da ayağa kalkıp hazırola geçmişlerdi.İtfaiye amiri, yukardan bir ifadeyle baktıktan sonra doğrudan konuya girdi. Ne selam ne sabah. ‘Top nerede?’ dedi.Vahit, bahçenin bir kenarında duran topu işaret etti: ‘Burada efendim.’ Topu inceleyen Amir, emirler yağdırmaya başladı. ‘Kazma getirin’, ‘Su getirin’, ‘Yeri kazın’, ‘Paçavraları çamura bulayın’. Herkes oradan oraya koştururken, o yerinden hiç kıpırdamadan orkestra şefi gibi kullandığı işaret parmağı ve komutlarıyla idare ediyordu etrafındakileri.Kısa sürede topun konacağı bir çukur kazıldı. Top, bu çukura yerleştirilirken, paçavralar çamura bulanarak topun yanına kondu. Barut da Amir’in ayaklarının dibine bırakıldı.Amir, meraklı bakışlar altında bir avuç barutu kuru bir kağıda sararak, topa yerleştirdi. Bir sopa ile dibine kadar itti. Barutun yerleştiğine emin olunca çamurlu paçavraları sopayla iyice sıkıştırdı. Ardından ateşleme deliğine bir tutam barut koydu. Top patlamaya hazırdı!Ateşlemeden önce Vahit ve adamlarına uzaklaşmaları için talimat verdi. Onların iyice uzaklaştığına emin olduktan sonra bir sopanın ucundaki alevi ateşleme deliğine değdirdi. O da ne? Belli belirsiz bir duman ve birkaç metre öteden bile duyulması mümkün olmayan bir ‘Pflooppp..’ sesi idi çıkan. Amir’in haşmetiyle kıyaslanamayacak bir durumdu bu. Fakat Amir hiçbir şaşkınlık belirtisi göstermedi. Şöyle bir baktı topa, Vahit’e döndü. Yarım ağız ‘Bu patlamaz’ dedi. Yanıt beklemeden arözözüne yürüdü, erler de arkasından. Geldikleri gibi aynı tantanayla siren ve çan sesleri arasında uzaklaştılar. BARUT KUTUSU ELİNDEN KAYINCA, TEHLİKE BELİRDİVahit’i aldı mı bir telaş. Başkan’a nasıl anlatacaktı bu yenilgiyi? Üç kişilik ekibinin yüzünden düşen bin parçaydı. Gözlerini, kendilerini hayal kırıklığına uğratan topa dikmiş, tek kelime etmeden başında dikiliyorlardı.Giden itfaiye aracının sesi duyulmaz olunca kendine geldi Vahit. Bir de kendisi deneyecekti ateşlemeyi. Topu aynı şekilde doldurdu ama bu kez bir avuç yerine iki avuç barut koydu.Ekibi iyice uzaklaştırdıktan sonra sopayı ateşleme deliğine dokundurmasıyla birlikte top patladı. Hemde ne patlama! İlk patlamadan neredeyse on misli daha güçlü bir ses çıkmıştı toptan.‘İki avuç barutla bu kadar ses çıkıyorsa dört avuç barutla bütün Karamürsel’i ayağa kaldırırız’ diye hesapladı Vahit. İş tamamdı, Başkan’a müjdeyi verebilirlerdi. Ama arkasını döndüğünde ne görsün? Ünal, Başkan’ın makamına doğru koşmaya başlamıştı bile.Ramazan’ın ilk günü, neredeyse bütün belediye personeli ayaktaydı.‘Kütüklü top’ Başkan’ın belirlediği yere, su deposu bahçesine taşındı. Top bir çukura yerleştirilip hazır hale getirilince Vahit, gururla baktı eserine. Başkan’ın takdirini, halkın saygısını kazanacaktı top sayesinde.O NE PATLAMAYDI ÖYLE CAMLAR BİLE KIRILDIÜnal’ın da keyfi yerindeydi. Silindir biçimindeki barut kutusunu eline alarak, namlunun ağzına yaklaştırdı. Baktı, kutu namlunun ağzından rahatlıkla girebiliyordu. Vahit’e döndü; ‘Müdürüm bak, bu kutular tam bizim topa göre yapılmış’ diye bağırdı. Ardından iki eliyle tuttuğu kutuyu namludan sokup çıkarmaya başladı; bir yandan da ‘Bırakayım mı?’ diyerek gülüyordu.Vahit kızmıştı bu şakaya. ‘Bırak ulan o barutu’ dedi. Ünal, şaşkınlıktan mı, yoksa muzipliğinden mi bilinmez, kutuyu bırakıverdi. Teneke kutu namludan içeri kayıp, lök diye oturdu dibine.Böylece dört avuç derken, kırk avuç barut konmuş oldu topa. Vahit, panikle kutuyu çıkarmaya çalıştı. Ama ne mümkün! Teneke kutu iyice sıkışmıştı. Tüm çabalarına rağmen başaramadılar çıkarmayı. Ya bir vinç bulup namluyu ters çevirecekler; ya da öylece patlatmayı göze alacaklardı. Vahit, hızla gözden geçirdi durumu. Vinç bulamayacaklarına göre, patlatmaktan başka çare olmadığına karar verdi. ‘Belki namlunun ağzını paçavra ile kapatmazsak o kadar kötü patlamaz’ diye düşündü Vahit. Henüz öğle saatleriydi ve iftara hayli zaman vardı. Top hazır olduğuna göre, herkes işinin başına dönebilirdi. İftarda geri dönmek üzere topu öylece bırakıp oradan ayrıldılar.İftara yarım saat kala su deposuna giden Vahit’i kötü bir sürpriz bekliyordu. Belediyenin çöp kamyonunun üç kişilik personeli merak edip topu görmeye gelmiş, çamurlu paçavraları da yardım olsun diye namluya doldurup, tokmakla bir güzel de sıkıştırmışlardı!Vahit’in içinden saçını başını yolmak geliyordu ki, personelle sohbet eden Ünal’ı farketti. Vahit, ona çaktırmamalıydı endişe ettiğini. ‘Yahu üstad. Evimde iftara davetli misafirlerim var. Şu topu sen patlat’ diye seslendi. Ünal, hiç düşünmeden reddetti:- Sayın fen müdürü, bu canavarı sen yarattın, sen patlat. Ama bu top patlamazsa topla valizini Karamürsel’i terk et.Kaçacak yeri kalmamıştı Vahit’in. Ama topu sopayla patlatmayı göze alamadı. Bakır bir telin ucunu ateşleme deliğine taktı; diğer ucunu da 20 metre gerideki ağaca bağladı. Benzine batırdığı bir paçavrayı bir çengele tutturup tele taktı. Çengel kayarak gidip, topu patlatacaktı.Çakmağı eline alıp gözünü dikti minareye.
Ezan baÅŸladığında, paçavrayı tutuÅŸturup çengeli bırakmasıyla, az ilerdeki kanala atlaması bir oldu. MeÄŸer izlemeye gelen meraklı belediye personeli de aynı kanalda kıvrılmış, ramazan topunun akıbetini beklediÄŸinden Vahit’in, 90 kiloluk cüssesi altında pestile döndüler.Saniyeler uzayıp gidiyor, beklenen patlama gerçekleÅŸmiyordu. Vahit, başını kanaldan çıkartmak zorunda kaldı. Bir de ne görsün? Top dumanlar içinde kalmış, ÅŸiddetle sarsılıyordu.Vahit, korkuyla sindi çukura yeniden. O anda yer, müthiÅŸ bir gürültüyle sarsıldı. Top, nihayet patlamıştı ama patlayan sanki ramazan topu deÄŸil bombaydı! Karamürsel ahalisinin korkudan iÅŸtahı kesilmiÅŸ, bazı evlerde camlar kırılmıştı. Topun patladığı su deposu dumanlar içindeydi, dallarından paçavra parçaları sarkan zeytin aÄŸaçları da ‘dilek aÄŸaçları’na dönmüştü. Vahit, bir saat sonra başını öne eÄŸmiÅŸ, BaÅŸkan tarafından azarlanıyordu.OKURA PUSULATop yıllarca kullanıldıÖyküyü bize aktaran Fen Müdürü, gerçek isminin yazılmasını istemedi. O nedenle BaÅŸkan Ä°lhan Çınar dışında takma isimler verdim öykünün kahramanlarına. Mezarlıkta bulunan top, 1969 yılı ramazanında yaÅŸanan bu olay sonrasında kullanılmaya devam etmiÅŸ. Tabii daha az barut konarak! Bir kaç yıl sonra MKE, birçok belediyenin isteÄŸine uygun biçimde kolay patlatılan ve bir tür havai fiÅŸeÄŸe benzeyen ‘ramazan topları’ üretince ‘mezarlıktan çıkan ramazan topu’ da bir kenara atılmış.YaÅŸam öykünüzü bekliyoruzFax: (312) 428 53 18e-mail: fbildirici@ hurriyet.com.tr Mektup adresi: Anlatsam Roman Olur Hürriyet Bürosu Cinnah Cad.No 8 K.Dere/AnkaraWeb sayfası: www.hurriyet.com.tr/anlatsamCUMA: YAKTIM GEMÄ°LERÄ° GÄ°RDÄ°M YÄ°NE CEZAEVÄ°NEÂ
button