Savaş ÖZBEY
Oluşturulma Tarihi: Şubat 20, 2005 00:58
İstanbul metrosunu kullananları yerin metrelerce altında hoş müzikler karşılıyor. Metronun koridorları günün değişik saatlerinde akordeon, bağlama, darbuka, buzuki, flüt sesleriyle doluyor. Bu iş sokak müzisyenlerinin marifeti. Bazıları Türk, bazıları da dünyayı gezen yabancı müzisyenler.
Hepsinin ilginç hayat hikayeleri var. Metro onlara para vermiyor, aldıkları bahşişler karşılığında bu işi yapıyorlar. Ama kazançları hiç de fena sayılmaz. İyi bir günde 100 YTL bahşiş çıkıyor. Fakat her çalgısını kapan metroda müzik yapamıyor. Aşağıda tezgah açmak metro idaresinin iznine tabi. Başvurular İstanbul Ulaşım’ın halkla ilişkiler birimine yapılıyor. Uygun görülenlere aylık izin belgeleri çıkarılıyor. Memnun kalınan müzisyenlerinki süresi bitince yenileniyor. Müzisyen seçimini yapan İstanbul Büyükşehir Halkla İlişkiler Sorumlusu İrfan Baytan ‘Metro İstanbul için bir prestij alanı. Bunu gözeterek eleme yapıyoruz’ diyor.
Grup Caravan’ın CD’si çıktı
En sağda flüt çalan Nevin Yıldırım (34). Ortadaki Alek Lisov (28) Ukraynalı ama buzuki çalıyor. Solda darbuka çalan ise Yuli Grosbom, (29) o da Macar. Grupları Caravan dünya folk müziği yapıyor. Bir de CD çıkarmışlar: ‘One More Tune Before The Road- Yola Çıkmadan Son Bir Name Daha’. Albümlerine buldukları bu isim tam da onlara göre, çünkü çat orada, çat burada yaşıyorlar. Yuli ile Alek Budapeşte’de tanışmışlar. İstanbul’a gezmeye gelmişler. Alek, Nevin’le burada tanışmış, evlenmişler. Sokak müziği onların hayat felsefesi. Bir buçuk yıldır metroda çalıyorlar. Onlara kalsa İstanbul’da bu kadar kalınmaz ama Nevin, Türk vatandaşı olduğu için onun vize sorunları ayak bağı oluyor. Varsın olsun, onlar da yazın Güney turuna çıkıyorlar, CD’lerini satıp, sokakta müzik yaparak geçiniyorlar.
İdolü Karacaoğlan
Ali Osman Kırış (49) Julia’dan sonra Taksim istasyonuna geliyor. Yani mesai saat 16.00’da başlıyor. Zor bir hayatı olmuş, 49 yaşında ama 70 gösteriyor. Onun aleti bağlama. Hiç ders almamış, kendi kendine öğrenmiş çalmayı. Vaktiyle sesi de çok güzelmiş ama askerdeyken guatr ameliyatı olmuş, bu ameliyattan sonra sesi gitmiş. O yüzden gece kulübünde, barda çalışamıyor. Temizlik yaparak evi geçindiren eşi de geçen yıl felç olunca iş başa düşmüş: Bakılacak beş çocuk var. ‘Bir gün burada birinin böyle müzik yaptığını ve para topladığını gördüm’ diyor. Ben de yapayım diye kapmış bağlamayı ama metro görevlileri dakikasında yanında bitmiş: ‘Sonra izin aldım, koyverdiler’. Bağlaması elektro ama o klasiklere hayran. Ozanlardan en çok Karacaoğlan’ı beğeniyor. Çalmayı en sevdiği türkü ise ‘İşte Gidiyorum Çeşmi Siyahım’. Günde 50-60 YTL kazanıyor.
Londra ve Singapur metrolarında çaldı
Recep Ahu (39) Levent istasyonunda akordeon çalıyor. Her gün 09.00-16.00 burada. Asıl işi kaptanlık. 30 yıl dünyayı dolaşmış, 80 ülke görmüş: ‘İngiltere’de, Singapur’da metroda akordeon çaldım. Venedik’teki San Marco meydanında bile’. Babasının eski akordeonunu çalarak başlamış müziğe. Ona göre metronun akustiği mükemmel. Nostaljik şarkılar çalıyor. Günde en az 50, en çok 100 YTL kazanıyor. Aslında akşam çalmak daha kárlıymış ama ona yetiyor. Çünkü on aylık bir bebeği var ve erkenden evine gitmek istiyor.
Üç çocuğu Rusya’da, biri yanında
Julia Klauser (35) metronun Taksim istasyonunda sabah 09.00’dan akşamüstü 16.00’ya kadar İrlanda flütü çalıyor. Buraya eşiyle Rusya-St Petersburg’dan gelmiş. Eşi de müzisyen. Dört çocuğu var, biri yanında, üçü Rusya’da babaanneyle birlikte. Türkiye’ye geleli iki ay olmuş, bir hafta sonra vizesi bitiyor, o zaman gidecek. Zaten gezmeyi çok sevdiğini söylüyor. Kocasıyla bütün Avrupa’yı bu şekilde dolaşmışlar. Kendi besteleri de var ama çoğunlukla İrlanda halk müziği çalıyor. Çalarken kendini kaptırıyor etrafına bakmıyor bile. Günde 100 YTL bahşiş topladığını söylüyor.