Güncelleme Tarihi:
Çok eyleme katıldım, çok mitingde bulundum; böyle güvenlik önlemi görmedim. Pencerelerde normal nişancılar, damlarda keskin nişancılar, çöp konteynerlerine saklanmış ölüm timleri, sonsuz sivil polis, sayısız çevik kuvvet elemanı, takım elbiseli korumalar derken, bariyerlerle çevrili üst arama noktasına ulaştık. Öyle ciddiyetle arandık ki bir memur “aklında devlet ya da milletle ilgili kötümser düşünceler var mı?” bile diye sordu. “Yok” deyince tören alanına girebildik.
Üst düzey erkânın gelişini beklerken hemen halkla kaynaştım. Çimlerde onlarla birlikte uyukladım.
Sevgili okurlar, böyle hassas böyle duygu dolu bir kalabalık görmemişsinizdir! Omzuma dayanıp ağlayanlar mı istersiniz, Başbakan’ı yakından görmek için bana rüşvet teklif edeni mi... Protokol yavaş yavaş yerini almaya başlarken kalabalıkta bir dalgalanma oldu. “Hah sayın Başbakanımız geldi!!” diye heyecanlanırken kendisi gibi heybetli korumalarıyla Yiğit Bulut’un giriş yaptığı anlaşıldı. Yiğit Bey’e dokunmaya çalışırken korumalardan biri bana döner tekme atınca bayılmışım.
Ayıldığımda gök yırtılıyor sandım. Böyle bir sevinç gösterisi ve tezahüratın en son Queen’in 1986 Wembley konserinde görüldüğüne emin olabilirsiniz. Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan alana teşrif edince vatandaş gerçekten kendinden geçti, sevinç çığlıkları stratosfere erişti.
SURİYELİ KARDEŞLERİMİZ
Sayın Kadir Topbaş ve Sayın Binali Yıldırım’ın kısa ama etkili konuşmalarının ardından, sözü Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan aldı. Konuşmasının ana eksenini Suriye ve Arakan’daki rejimin yanlışlığı üzerine kurmuştu. Ancak etrafımdaki vatandaşlar beni o kadar sıkıştırıyordu ki bir noktada zihnim bulanmaya başladı. Diyaframıma baskı yapan beyaz sakallı yaşlı bir amca “CHP” diye bağırarak boğazımı sıkınca yine bayılmışım.
Ayıldığımda tören alanı bomboştu. Feyyaz “Abi gel herkes metroya girdi” diye beni sürükledi. Ancak metro girişinin ağzında mahşeri bir kalabalık gördük. Fakat insanların yüzünde anlatılmaz bir hüzün görünce çok şaşırdım. Ağlayan insanlar vardı. Hemen sordum “Amca sevinç gözyaşları mı bunlar?” “Yok oğlum, Başbakan girdi, bizi almadılar” dedi. “Fakat amcacığım...” filan diye teselli etmeye çalışırken bambaşka bir amca “Saat altıya kadar kapılar açılmıyormuş” diyerek uzun hava okumaya başladı. Bir çocuk, foto muhabirimiz Selçuk’un beline sarılarak “Hangi kanal bu?” diye bağırdı. Ben “Hürriyet” dedim. “Kaçta yayınlacak?” diye sordu. Feyyaz “sekizde” dedi. Saat altıya kadar beklemek üzere bir kenara çekildik.
BİR ŞEHİRCİLİK GURURU
Öncelikle belirtmek gerekir ki Kadıköy metro durağıyla entegre metrobüs durağının arası yayan olarak 45 dakika. Bu nedenle eğer aceleniz varsa metrodan çıktıktan sonra sahildeki balonu kullanarak metrobüse ulaşabilirsiniz. Her neyse, saatimiz gelince Kadıköy durağından içeri girdik.
Sevindiğimiz ilk nokta bu durağın Taksim’deki muadili gibi yeryüzünün derinliklerine kadar inmemesi oldu.
O sırada bir görevli yanaştı ve “Abi bugün ücretsiz, bir şey atmana gerek yok” dedi. Tüm turnikeler ücretsiz olmasına karşın ısrarla engelli kapısını zorlayan engelsiz vatandaş oranı, yine, kayda değer yükseklikteydi.
Kadıköy-Kartal hattındaki tüm duraklarda sadelik ve ferahlık hakim. Ankara ve İstanbul Avrupa Yakası metro hatlarındaki ‘çok sonradan zengin olmuş çok zengin adam banyosu’ estetiği burada göze çarpmıyor. Fayans yok bir kere. Her durakta sade ama güzel birer Osmanlı motifi kullanılmış. Koridorlar geniş, havalandırma iyi, navigasyon kolay. Bir dakika içinde perona inebiliyorsunuz. Biz de aynen böyle yaptık.
Perona inince derhal sarı çizgiyi analiz ettim. Bildiğiniz gibi gazeteyi gösteren dizgisidir, metroyu gösteren sarı çizgisidir. Oldukça Avrupai, kauçuk, babacan bir çizgi buldum. İnsanın bunu geçesi gelmez. Hiç uyarı olmasa da “ya ben bunu geçmeyeyim neme lazım” dersin.
İşte tam bu tetkikim sırasında peronu korkunç bir dragon çığlığı doldurdu. Metro treni bildiğin Nazgûl sesiyle geliyor a dostlar. Herkesin ödü patladı. Dünyanın en korkunç sesi bu değilse nedir, ben bilmiyorum.
Kompartımana girince bir sürprizle karşılaştık: İç mekân gerçek bir İsveç dağ evi gibi dizayn edilmiş. Desenli bir tavan, desenli bir zemin, alçak, sıcak bir hacim. Koltuklarda sarı ve kahve tonları tercih edilmiş. İnsanın yerleşip bir süre sonra ailesini de yanına aldırası geliyor. Avrupa yakası metrosunun abusluğu, bembeyaz poliklinik havası burada yok.
Yolculuk başladı. İçerinin tenha olmasından faydalanarak ilk önce ‘iş dönüşü eve giderken hangi biçimde ve rahatlıkta gevreyebiliriz’ testi uyguladım. Sonuç mükemmel. Hatta çok yüzsüzseniz koltukların üstüne komple uzanıp uyuyabilirsiniz bile.
Plastik tutamaçlar çok kaliteli. 80 kilo halimle 80 küsür barfiks çektim, gık demediler.
MÜTHİŞ BİR KİBARLIK
Bu hattın karşı kıyıdakinden bir farkı da, anons yapan mekanik sesin akıl almayacak kadar kibar olması ve hemen her şeyle ilgilenmesi. “Şu anda geçiş sinyali almadığımız için bir süre bekleyeceğiz, çok özür dileriz”, “Lütfen kapılara abanmayınız, isterseniz pencerelere abanabilirsiniz” ya da “Mahmut Abi nasılsın, yengeye selamlar” gibi sıcak tembihlerin ardı arkası kesilmiyor.
Uyarı levhaları da yerli yerinde. “Tarım yapmak yasaktır”, “Dedeniz ayakta dikilirken gebeş gibi oturmanız ayıptır”, “Artistlik yapmayınız”, “Hamile kalmak tehlikeli ve yasaktır”, “Puset ittirebilirsiniz” ve “Metro kapılarıyla Lambada yapmayınız” gibi caydırıcı levhalar söz konusu. Kısacası, yolculuğunuza huzurla devam etmeniz için her şey düşünülmüş.
Anadolu Yakası’nı pek iyi tanımadığım için yol boyu geçtiğimiz Ayrılıktepe, Güzelkuş, Genişplato gibi durakların nereye çıktığını kestiremedim. Ancak Kartal’a, vaat edildiği üzere, tam 32 dakikada eriştik. Mutluyduk. Kartal metro istasyonunun dışındaki çimenlik bir süre yüzüstü yatıp uyuduk.
Geri dönüş yolundaysa bir gerçeği daha fark ettim: Bu metronun içi de çok gürültülü yahu! Acaba benim kafa mı gitti dedim, kulağıma Slayer koydum, onu bile net duyamadım düşünün... Hassas yolcuları şimdiden uyarmış olayım.
SONUÇ
Kadıköy-Kartal metro hattının Gebze’ye kadar uzatılması düşünülüyormuş. Bana sorarsanız bu hattı ilk etapta Eskişehir’e, sonra da Mardin’e kadar uzatmalıyız, o derece memnun kaldım. Haydi Türkiye ileri! Sen metrosun, yılan gibisin!