Güncelleme Tarihi:
Türkiye'de televizyonculuk geliştikçe, ortaya yeni yan sektörler çıkıyor. Bunlardan biri de çekimlere kalabalık bulan ‘‘cast ajanslar.’’ Bu ajanslar televizyona çekilen bir eğlence programı veya bir popçunun kaset galası için kalabalık gerektiğinde insan buluyor, insanlardan para karşılığında bir yerde durmalarını istiyorlar. Onlar da parada anlaşılırsa orada duruyorlar. Böylece ortaya cast ajansların kataloglarına giren profesyonel seyirciler çıkıyor... Ne iş yapıyorsun? Seyirciyim!
Gazetenin seri ilanlar sayfasında bir başlık ‘‘Yeni Yüzler arıyoruz.’’ Altında bir telefon numarası. Numarayı aradığınızda karşınıza çıkan kişi, birşey demenize fırsat vermeden hemen isim, soyadı ve doğum tarihinizi soruyor.
İş arayan birinin televizyonda eğlence programı seyirciliği veya dizi film figüranlığı yapmak için işe böyle başlaması gerek. Ardından fotoğrafı çekiliyor ve şirkete göre kayıt parası karşılığı veya bedava o şirketin kataloğuna giriyor.
Bu şirketlerin adı cast ajanslar. Televizyonlarla ve nadiren de olsa sinemacılarla çalışıyorlar. Örneğin televizyonda çekilen bir şov programında eğer seyirci olacaksa, program yapımcıları genellikle bu şirketlerden birini arıyor ve programa fon niyetine insan istiyor. Mesela ‘‘Bir Ramazan özel programı çekeceğiz. Bize 300 sosyetik tip gönder’’ diyor.
Cast ajanslar, çalışma şekilleri olarak birbirlerine çok benziyor. Aralarında sadece kayıt parası almak, figüran işi yapmak, özel tip ayarlamak gibi küçük farklar var. Kimisi figüran ayarlıyor kimisi o işi yapmıyor. Hemen hemen hepsinin merkezi Taksim ve İstiklal Caddesi. En büyük avantajı masrafsız bir iş olması. Ne de olsa sermaye gerektirmiyor. Ya da sermayeleri sokaktaki insan olduğu için masraf gerektirmiyor. 3-4 kişiyle şirketi döndürüyorlar. Televizyondaki eğlence programlarına seyirci ayarlayan 10'un üzerinde şirket var İstanbul'da.
SENİ MEŞHUR EDEYİM
Bu şirketlerin işi, en basit haliyle programı için insan arayan yapım şirketi ile televizyona çıkmak veya sadece para kazanmak isteyen insanı buluşturmak. Aradan da komisyon kapmak.
Filmlerde, ‘‘Gel seni meşhur edeceğim’’ deyip ondan faydalanmaya çalışan ajans sahipleri olur ya. İşte onlar bu işte çalışıyor. Çok kaypak, dolandırıcılığa açık bir sektör. Bir sürü şirket kadın ticareti yapmaktan, kayıt parası alıp kaçmaya kadar değişik yöntemlerle ajansları paravan olarak kullanabiliyor.
En eskilerinden biri Doğuş Ajans. Ajansın sahibi Nejat Kılıç, bu kuruluşlar, toplumda da böyle tanındığı için söze önemli olan güvenilirlik diyerek başlıyor.
‘‘Biz güveniliriz çünkü bu işi 21 senedir yapıyoruz. Dizi, reklam ve kliplere figüran ayarlama, şov programlarına seyirci bulma. Her türlü cast işini yapıyoruz. Bu sektörde önemli olan güvenilir olma. O yüzden yeni kurulanlar kendilerini eski gibi göstermeye çalışırlar. Ama ben gerçekten bu işi 21 yıldır yapıyorum. İsterseniz fotoğraflarımı göstereyim.’’
İşin rayiçi kelle başına belirleniyor. Kelle sayısı arttıkça fiyat düşebiliyor tabii, ama genelde bir kişi için yapımcıdan 4-5 milyon isteniyor. İşi kabul eden kişiye ise 2-3 milyon lira veriliyor.
PARA OLUNCA ŞİKAYET YOK
Dışarıdan bakan için başta iş insana sahtekarlık gibi geliyor. Bir eğlence programı yapılıyor ve o programı seyredenler eğlenmiş gibi yapıp televizyon başında oturanları coşturmaya çalışıyor. Olur olmaz yerlerde alkışlamalar. Sahte göbek atmalalar, yalandan sırıtışlar...
Ama aslında seyircileri de, bu şov programını yapanlar ve programa katılanlar kadar ekran başındakileri eğlendirmeyi amaçlayan profesyoneller olarak düşününce, işin aslında bir sahtekarlık olmadığı görülüyor. Sonuçta programın sunucusu, işini yaparken ne kadar samimi değilse onlar da o kadar değil. Çünkü onlar da işini yapıyor.
Peki neden diye soruyoruz ajans sahiplerine. Program yapımcısı sokaktan televizyona çıkmak için can atan, bedavadan bir sürü adam bulabilecekken neden size gelip onca para veriyor?
Bu işi eskiden yaparken bir süre ara veren şimdi yeniden başlayan Demo İnsan Kaynakları şirketinin sahibi Altay İkizler, bu iş ciddiyet isteyen bir iş diyor.
‘‘Bir defa seyirci olmazsa program da olmaz. Seyirci o programın en önemli parçalarından biri. Şimdiye kadar birçok kez kötü sürprizlerle karşılaşıldığı için yapım şirketleri artık sokaktan adam çevirmeyi bıraktı. Tam çekim sırasında iki seyirci arasında kavga çıktığını düşünsenize. Veya çekimin ortasında 'ben sıkıldım hiç eğlenmiyorum' deyip çekip giden bir seyirci topluluğu. Hele bir de bant çekim ise, saatlerce o seyirciyi stüdyoda tutmaya çalışın bakalım. Yapabiliyor musunuz! O kadar paralar yatırıp hazırladıkları programları riske etmek istemeyen yapım şirketleri o yüzden bize geliyorlar. Biz de para karşılığı bu işi yaptığından hiçbirşeyden şikayet etmeyen bir grup götürüyoruz onlara.’’
KRAVATLI MI OLSUN ?
Bir popçunun kaset galasından, bir eğlence programına kadar her yere adam buluyorlar. Bulunacak kişi sayısı çok büyüdüğü zaman bu sefer okullardan, yurtlardan öğrenci getirtiyorlar.
Kanat Film'in sahibi Erol Bilgili adam bulmakta hiç zorluk çekmiyoruz diyor. ‘‘Tek sorunumuz arada bir, belirlenen rakamda fire vermemiz. Bazen çağırdığımız kişiler o saatte orada olmayabiliyor. Bu sorunu da fazladan çağırdığımız insanlarla aşıyoruz.’’
Sektörün kendine has bir jargonu da var. Örneğin ‘‘Elit’’ deniyor. Yapımcı elit seyirci isteyince fiyat da artıyor tabii.
‘‘Kravatlılar'' var. Bunlar eğlence programlarında aileleriyle boy gösteren düzgün görünümlü tipler.
Bir de ‘‘Sosyetikler’’ tabii.. Bunlar da fiyatları el yakan cinsten, süslü oluyorlar.
Bunların dışında ise ‘‘Normal’’ ve ‘‘Spor’’ olanlar var. İsimlerinden de anlaşılacağı gibi normal veya spor giyimli oluyorlar.
Eğer yapımcı birşey söylememişse şirket seyirciyi kendisi ayarlıyor. Bir okula gidip öğrenci buluyorlar. Böylece işi de bedavaya getiriyorlar.
Bir yıldırım düşmediği kaldı
Seyirci bulma işinde bazen kötü sürprizler de yaşanabiliyor. Özellikle işi para vermeden okullardan, yurtlardan sağdan soldan bulduğun adamlarla yapmaya çalıştığında. Altay İkizler, bu tür durumlarda çoğu zaman yalan söylemek zorunda kaldıklarını söylüyor.‘‘Aşkın Nur Yengi'nin bir kaset tanıtımı vardı. Benden adam istediler. Okullara gittim. Öğrenci buldum. Ama bu öğrencileri getirtmek çok bürokratik işlem gerektirir. Milli Eğitim'den izinler almanızı lazım. Hepsini hallettim. Tanıtımdan bir gün evvel arayıp iptal oldu dediler. Herkesi tekrar arayıp bir mazeret bildirmek zorunda kaldım. Yok baterist kaza geçirdi. Yok Aşkın Nur Yengi'nin sesi kısıldı. Artık öyle bir hale geldim ki bir yıldırım düştü demediğim kaldı.’’