Merhuma hakkımı helâl etmiyom len!

Güncelleme Tarihi:

Merhuma hakkımı helâl etmiyom len
Oluşturulma Tarihi: Haziran 09, 2003 18:17

Engin Ardıç, Ercan Arıklı’nın arkasından yazdı. “Ölenin arkasından konuşulmaz” derler ya, o mânâda, bilerek “arkasından” diyorum ben de. Ardıç malum lafını ölüden diriden sakınmaz. “Ercan hiç beklenmedik bir gün öldü. Allah taksiratını affetsin, Allah gani gani rahmet eylesin. Keşke daha iyi bir insan olsaydı, keşke...” diye yazdı Ardıç. Hep merak etmişimdir, ya cenaze namazında biri...

Haberin Devamı

*

Tanımadım ben Ercan Arıklı’yı. Ama tanıdıklarıma muamelesi, onu tanımam için yetti de arttı.

Cenaze namazını kıldıran imam, “Ben böyle kalabalık iki cenaze gördüm” demiş, “Biri Kemal Sunal’ın cenazesi, biri de Ercan Arıklı...”

Evet, doğrudur. Son zamanlarda böyle “kalabalık” üç beş cenaze gördük Türkiye’de.

Kalabalık olmasına kalabalıktı, ama kalabalık sanki aynı kalabalık değildi.

İmam işte bunu tefrik etmeyi becerememiş.

Uğur Mumcu, Kemal Sunal, Barış Manço... Cenazeleri çok kalabalıktı.

Ahmet Taner Kışlalı, Ercan Arıklı, Necip Hablemitoğlu ... Cenazeleri çok kalabalıktı.

Ben birinci kalabalığı tercih ederim.

(Dikkat ettiniz mi, adını verdiklerimin üçü cinayete kurban gitti, biri trafiğe, diğer ikisi de erken gelen kalp krizine... Vakti gelip yatağında ölenlere pek itibar etmiyoruz galiba toplum olarak.)

Haberin Devamı

*

Ölünün ardından konuşmak, deyince aklıma geldi.

İmam, cenaze namazında sorar cemaate :

“Merhumun iyi bir Müslüman olduğuna şahadet eder misiniz?”

Cevap “yalancı şahadet” sayılmasa gerek. Kimin “iyi Müslüman” olduğunu bilmek bize mi kalmış, Allah’la kul arasına girmek...

Ne çok zındığın ardından bağırdık bir ağızdan:

“İyi biliriz!”

Ne diyeyim, Allah affetsin!

Sonraki sualde işin tadı kaçmaya başlar:

“Merhumu nasıl bilirdiniz?”

İyi bilmediğimin cenazesinde ne işim var benim?

Bu imtihanı da yüz akıyla geçtik demektir.

Derken, en zoru gelir suallerin:

“Hakkınızı helâl ediyor musunuz?”

Üstelik bir değil, üç kere sorarlar adama... belli ki “hassas” bir meseledir bu.

Merhum yaşarken bir b.lar yemiştir muhakkak. Nadirdir, ardından “Ulan ...” demediğiniz. Onun için üç kere sorarlar işte.

- Helâl ettiniz mi? Helâl ettiniz mi? Helâl ettiniz mi?

Bir kere yarım ağızla “Ettim ettim” deyip sıyrılamazsınız. Gönlünüzde affedeceksiniz nihai olarak. Kapatacaksınız defteri, hesabı...

Doğrusu hep merak etmişimdir, biri “Etmiyorum lan!” dese, neler olur diye...

*

Rıza Usta marangozdu, kapı, çerçeve vesaire yapardı.

Kemal Usta’yla çocuklukları mahallede geçmiş, aynı sokakta büyümüşler. Kemal Usta da inşaat kalfası, sonra müteahhit olmuş para kazanmış..

Kemal Usta’nın diktiği apartmanların ahşap aksamını Rıza Usta yapmış, yıllar yılı.

Derken, bir hesap yüzünden kavga ettiler. Rıza Usta “Bana şu kadar borcun var” diyor, Kemal Usta “Hadi len ordan!..”

Sonunda kahvede koptu ipler, Rıza Usta yerinden hışımla kalktı, herkesin kahkahalarını bastıracak şekilde, “Ulan Kemal, dedi, benden erken ölmeyesin bana bak! Cenazene gelip, haram edeceğim bütün haklarımı...”

Tam on sene sonra öldü Kemal Usta, artık Allah bilir borçlu mu gitti!

Bilenler oğullarına tembih ettiler, daha babalarının hastalığında:

- Bu Rıza keçi gibi inatçıdır, aklına koyduğunu yapar. Babanızın ardından bir tatsızlık çıkmasın, verin bir helallik şu adama, dünya gözüyle gönlünü alın!..

Ne Kemal Usta yanaştı on senelik davayı bitirmeye, ne de çocukları.

Ama, İstanbul’un ta öteki ucundan, iki minibüs bir otobüs, üşenmeyip, Allah’ın sıcağında, kan ter içinde camiye koştuğunu görünce Rıza Usta’nın, anladılar başlarına geleceği.

İmam sordu:

- Ey Cemaat-i müminin, Merhum Kemal Bey Kardeşimiz’i nasıl bilirdiniz?

- İyi bilirdik, seslerinin içinde kaynadı marangoz Rıza Usta’nın sesi.

Ama “Haklarınızı helâl ediyor musunuz?” diye bir kere sorup geçiştirmiyor imam, tam üç kere, ısrar ede ede helâllik diliyor merhum için.

Safların arkasından Rıza Usta’nın sesi duyuldu cırtlak:

- Etmeyom len etmiyorum, etmeyom işte... Haram olsun haklarım bu gavata!

Basit bir formaliteymiş bu sual zahir.

Oğulları Rıza Usta’nın ağzını burnunu dağıttılar önce, babalarını sonra toprağa verdiler, imam nezaretinde.

Ertesi gün kahveye geldiğinde, patlamış dudağında hınzır bir gülümseme vardı Rıza Usta’nın:

- Ulan ne biçim oyun oynamışım Kemal dürzüsüne. Giderayak ihbar etmişim puştu Allah’a!

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!