Oluşturulma Tarihi: Temmuz 26, 1998 00:00
Lale BARÇIN İMERİyi bir şarkıcının sahnede fazla şatafata ihtiyacı yoktur. Bir enstrüman bir de ses! Yeterlidir insanları mutlu etmeye. İstanbul Caz Festivali kapanışını gerçekleştiren Björk, sekiz kişiden oluşan yaylı ‘‘saz grubuyla’’ birlikte unutulumaz bir ‘‘ses şöleni’’ sundu İstanbullu müzikseverlere. İzlandalı şarkıcının performansı o kadar iyiydi ki,saat 23.00'e kadar ızdırap dolu bekleyişimize değdi. Sanatçıdan önce çıkan Kudsi Erguner kuşkusuz alanında usta bir müzisyen, ancak Björk konseri öncesinde yer alması yanlış bir karardı. Sonra Kudsi ile Björk arasına konan o DJ'e ne gerek vardı ki? Adam istediği kadar ünlü olsun, ama bizim canımızı fena halde sıktı. Tam ‘‘hadi gidelim’’ diye düşünürken Björk ürkek bir çocuk gibi çıktı sahneye. İzlanda aksanlı İnglizcesi ile ‘‘Merhaba Ben Björrrkkk’’ dedi. İlk üç şarkıda halen sıkıntıyı üzerimden atamadım, ama şarkıcı ondan sonra öyle bir açıldı ki nefeslerimizi tutarak izledik kendisini. Bazen bir çocuktu, bazen ‘‘demode giysisi’’ ile beyaz bir kelebeği andırıyordu. Zaman zaman sesini ‘‘otistik’’ hareketleriyle bütünleştiren sanatçı, çoğunlukla yeni albümü ‘‘Homojenic’’den örnekler sundu. Sekiz yaylı bir de Björk'ün sesi, o cuma gecesi hepimizi öyle bir sarmaladı ki o sade, o donuk buz prensesinin yarattığı güçlü enerjiyle sürüklendik. Konser çıkışı karşıya geçen motorda Boğaz'ın sert havasını içimize çekerken, bir yerlerden ‘‘Canısı’’ avazları kulağımıza vururken, hepimizin aklında o ses vardı. Dili, müziği önemsiz bırakan bir ses... Güçlüydü, evrenseldi... Hepimizi alıp uzaklara götürdü. Ülkemizi geçtim zaten dünyada öyle kaç tane vardı... Mirkelam’ın suçu ne?Kısa sayılabilecek müzik geçmişine rağmen, müzik dünyasında kendi saygın bir yer edinen ve o genellemeden, yani ‘‘popçu’’ tanımlamasından kendini kurtarmayı bilen Mirkelam, ikinci albümünü müzikseverlerle buluşturabildi nihayet. İlk albümündeki etkiyi tutturamasa da Mirkelam'ın yanlış yolda olduğunu söylemek için daha çok erken. Evet, ikinci albüm ilki kadar rafine değil, ancak bu demek değil ki albüm kötü. Yola çıkarken aynı stratejiyi uygulamaya çalışmışlar ancak, prodüksiyon aşamasındaki sorunlar, albüme olumsuzluklar olarak yansımış. Birbirinden farklı dört, hatta beş aranjörle çalışmak zorunda kalan Mirkelam, alaturka ile batı sazlarınının karışımının kıvamında besbelli zorlanmış. Yorumcu ile aranjör arasındaki ilişki kopukluklarının, birbirini anlayamamanın doğal bir sonucu bu. Bir aranjör, sözünü ve bestesini kendisi yapan bir ‘‘müzisyen-yorumcunun’’un dilinden ve ruhundan iyi anlamalı. Ne yazık ki ülkemizde bu konu genellikle göz ardı ediliyor. Hadi Mirkelam derdini bir aranjöre anlatabildi, ya diğer aranjörler ne olacak? Kendini hepsine anlatabilmesi öyle zor ki. İşte Mirkelam'ın albümünde eleştirdiğim tek nokta bu. Yoksa sanatçının eski samimiyetinden, ilginç tarzından bir şey kaybetmediğine inanıyorum. Şarkılar yine onun şarkıları ve kimseye de benzemiyorlar. Yorumu yine içten ve sempatik. ... Ve ‘‘Bağrıyorsam Sebebi Var’’ı, ‘‘Kaprisliyim Sevgilim’’i, ‘‘Şanmışız Ki’’yi, ‘‘Hastayım Sana’’yı ve ‘‘Sensiz Biriyim’’i gibi şarkıları da çok beğendim. Gönül isterdi ki Mirkelam'ın şarkıları yine bu işin ayarını iyi bilen bir İskender Paydaş'ın eline geçseydi. O zaman ortaya kimbilir neler çıkardı. Ama hayat, insana her zaman gülmüyor işte... Ama ben, yine de bu albümün kaderinin kötü olmadığını düşünüyorum. Mirkelam'ın şarkıları kulağımızın etrafında yine de güzelce dolaşıyor. Daha öteye geçebilmeleri için Mirkelam'a zaman verelim, derim. Ama eğer ülkemiz de bir gün pop ve rock müzesine kavuşacak olursa Mirkelam'ın orada bir yer var. Bundan eminim. DÜZELTME: Geçtiğimiz hafta Pınar Aylin ile ilgili yazımda. Aylin'in Michael Damian ile yaptığı düetin adı ‘‘Ayışığında’’ değil ‘‘Bekletme’’dir. Özür diler düzeltirim.
button