Güncelleme Tarihi:
1953 yılında müzik dünyasına adım atan, 1.500’e yakın şarkıyı seslendiren, 32 yıl hiç ara vermeden gazinolarda çalışan, yüzlerce plak yapan Türk Sanat Müziği’nin güçlü yorumcularından Nesrin Sipahi, bugün 73 yaşında. "Odeon Yılları" adlı yeni CD’si geçtiğimiz günlerde piyayasa çıkan Nesrin Sipahi, 54
Duvarda asılı olan fotoğraftaki siz misiniz? - Evet... İlk sahneye çıktığım gün. Çiçek veren de büyük oğlum. O zaman 2.5 yaşındaydı.
Ne kadar güzelsiniz?
- Teşekkür ederim. Beni zaten Brigitte Bardot’ya benzetirler ama eleştirirlerdi de...
Neden?
- Çok modernim diye. Dikkat ederseniz o dönem sahneye çıkan bütün solistler görüntü olarak alaturkaydı. Oysa ben saçımla, kıyafetimle, duruşumla diğerleri gibi değildim. Bu yüzden de çok eleştirilirdim.
Kimler vardı o zaman sahnede?
Sizin idolünüz kimdi?
- Safiye Ayla’nın şarkı söylemesini çok beğenirdim. Ama ben piyasaya düşmek istemiyordum.
Ne demek o?
- Radyodan çıkıp, gazinolarda çalışmaya başlarsanız, "Piyasaya düştü" denirdi. Rahmetli babama da gazinolarda çalışmayacağıma dair söz vermiştim. Yaşadığı sürece de bu sözümü tuttum. Babam sadece radyoda şarkı söylememe müsade etmişti. 1953 yılında, 19 yaşındayken Ankara Radyosu sınavlarını kazandım ve radyoda stajyer olarak çalışmaya başladım. Ve hiç aralıksız 38 yıl şarkı söyledim.
Eşinizle nasıl tanıştınız?
- Aldemir’le (Sipahi) 1956 yılında tanıştım, 1957’de de evlendik. 1959’da "asla çıkmam" dediğim sahneye çıktım. Uzun zamandır sahne teklifleri alıyordum. İçlerinden Berrin Menderes’in himayesinde düzenlenen bir konseri tercih ettim. İlk kez sahneye çıkacaktım, bir anlamı, özelliği olsun istedim.
"Sahneye asla çıkmam" diyen bir kadını, bu kararından hangi durum vazgeçirdi?
- Aldemir ticaret yapıyordu ve bir gün işi bozuldu. Çok borçlandık. İki yıl boyunca zor anlar yaşadık. Artık benim sahneye çıkmam gerekiyordu. Başka kurtuluşumuz yoktu. Ağlaya ağlaya bu kararı aldık.
Eşiniz o günden itibaren hep yanınızda mı?
- Evet, beni asla bırakmadı. 50 yıldır, gece-gündüz hep yan yanayız. Gazino çalışmalarımda bile beni perde arkasından takip ederdi. Ben diğer solistlerden çok farklıydım. Her zaman bir ağırlığım olmuştur. Aile hayatıma saygı duyulmuştur. Bana gazinolarda ayrı oda, ayrı tuvalet yaparlardı. Hep böyle saygı gördüm. Yani evli olmak benim hayatımda hep avantajdı.
Peki Nesrin Hanım, hep assolist olarak mı çalıştınız?
- Evet. Benim tek bir derdim vardı, iyi para kazanıp, bir an önce borçlarımızı ödemek, çocuklarımı okutabilmekti. Alt, üst beni ilgilendirmiyordu. Ama dediğim gibi gazinocular, musiki bilgime, aile yaşantıma saygı duydukları
Zeki Müren’le aranız nasıldı?
- Ankara’dan İstanbul’a geldiğimde, Casablanca Gazinosu’nda assolist olarak sahneye çıktım. Bir gün Zeki Müren onunla çalışmamı istedi. "İyi para verilirse tabii ki sizin altınızda çıkarım" dedim. O da kendisi ne kadar alıyorsa, benim de o kadar alacağımın sözünü verince, teklifini kabul ettim. Ve eski Taksim Belediye Gazinosu’nda Zeki Müren’in alt kadrosunda çalışmaya başladım.
Zeki Müren sizi kıskandığı için mi alt kadrosuna aldırdı?
- Tabii. Karşısında iş yapan bir rakibi vardı. O yüzden kendisiyle aynı parayı verdirtip, alt kadrosuna aldırmıştı beni. Birlikte çalışmaya başladığımız gün, kulise bir liste astı. O listedeki 45 şarkıyı okumamı istemedi. Piyasada dönen, hit olan 45 şarkıyı okumam yasaklanınca, ne yapacağımı şaşırdım. Çünkü geriye bir şey kalmamıştı. Bunun üzerine ben de çıkıp Endülüste Raks’ı söyledim. Onun söyleyemediği bir şarkıyı seçmiştim, çok kızmıştı. Bir başka örnek daha vereyim; Afiş yaptırıp, astırırdık. Ertesi gün benim afişlerimin üzerine Zeki’nin afişleri asılırdı. Tabii bir süre sonra yollarımız ayrıldı.
Peki... Şu an Türk Sanat Müziği söyleyen şarkıcılardan kimleri beğeniyorsunuz?
- Kendi dönemimden alaturka söyleyen kimseyi beğenmiyorum. Gençlerden belki vardır, onları da ben duymuyorum. Ama Muazzez Abacı’nın eski halini çok beğenirdim. Batı müziğinden de Ajda Pekkan’ı çok beğeniyorum. Çok iyi bakıyor kendine, takdir ediyorum. Bir iş yapacaksan böyle olmalı. Her şeyini vereceksin. Evlilik, çoluk çocuk, ev telaşıyla sahne hayatı olmuyor. Ben evimi ön planda, sanatımı ikinci planda tuttum. İyi ki de öyle yaptım.
Hakim, Köşk’te ne yapardınız diye sorunca çok utanmıştım
7 Mayıs ihtilalinden sonra yapılan soruşturmalar kapsamında ben de hakim karşısına çıktım. Ankara Radyosu’ndan birileri, Celal Bayar köşkte alem geceleri düzenleyip, zevki sefa içinde devletin parasını yiyor diye ihbarda bulunmuş. Onları yargılamak için bir şeyler aranılıyordu ya, bu da bir bahaneydi işte.
Çankaya Köşkü’ne gidip şarkı söylediğim için o davada benim de ifademe başvuruldu. Hiç unutmam hakim bana, "Köşte kimler olurdu ve ne yapardınız?" diye sormuştu. O kadar utanmıştım ki. Ama sakin bir tonla, "Radyodaki saz arkadaşlarımızla köşke gider, Celal Bayar, Cemal Gürsel Paşa, Namık Gedik ve bakanların huzurunda şarkımızı söyler, sonra da evimize giderdik" demiştim. Bir şey çıkmadığı için dava kapandı.
Adnan Menderes’in idam edildiği gün, İzmir Fuarı’nda Safiye Ayla ile birlikte çalışıyordum. Haberi radyodan dinlediğimde o kadar üzüldüm ki anlatamam size. Safiye Hanım ise sevinmiş, "Asıldılar, bitti" demişti. O sözlerini asla unutamam!
Komünistlikle suçlandım
Sanatımı, en iyi sazcılarla, en iyi şekilde icra etmeye çalışırdım. Görselliğe de dikkat ederdim. Ama asla kıyafetlerimde yırtmaç açtırmazdım. Hiçbir zaman açık saçık kıyafetler giymedim, dekoltem hep dozundaydı. Aşklarımla gündeme gelmedim. Aile yaşantımla örnek olmaya çalıştım. Hiçbir zaman şaşaalı bir hayat da istemedim. Naturel, herkes gibiydim.
Nesrin Sipahi’yim diye kendime ayrıcalık tanımadım. Bu yüzden bir dönem beni komünistlikle suçladılar. Ben ne alıyorsam, aldığım paranın aynısını saz heyetime
Röportaj: Sema DENKER Fotoğraflar: Levent KULU