Memleketten uzaktaysan rakının kokteylini bile yaparsın

Güncelleme Tarihi:

Memleketten uzaktaysan rakının kokteylini bile yaparsın
Oluşturulma Tarihi: Eylül 17, 2005 00:42

Bir eylül ikindisinde Kumkapı’daki Kör Agop Meyhanesi’nde Arzu Balkan, Tamer Karadağlı ve Emrah Yücel’le birlikteyiz. Tiyatro sanatçısı olan Arzu Balkan ve Tamer Karadağlı çiftini herkes tanıyor. Arzu Balkan Karadağlı, seslendirme işine lise yıllarında başladı. TRT çocuk oyunlarında rol aldı. 22 yaşında Bilkent Üniversitesi’nde öğretim görevlisi oldu.

Beş yaşından beri piyano çalıyor. Dizi filmlerde oynuyor. Türkiye’de Çocuklar Duymasın ve Yağmur Zamanı adlı dizilerle tanınan Tamer Karadağlı, Yunanistan’da çevrilen ‘Bir Tutam Baharat - Politiki Kouzina’ filmiyle zirveye ulaştı. Yunanistan’da bu filmi dört milyondan fazla insan izledi. Karadağlı, Mustafa tiplemesini canlandırdığı bu filmdeki rolüyle tüm Yunanistan’da tanındı. Şimdi ABD’de film çevirecek. Emrah Yücel, New York ve Los Angeles’ta yaşayan bir grafik tasarımcı. Sinema afişlerinde sektörün en önemli ödülü olan KeyArt ödüllerini iki kez üst üste kazandı. Selma Hayek’in oynadığı ‘Frida’ filminin kampanyası en başarılı uluslararası kampanya olarak değerlendirildi. Nicole Kidman ve Jude Law’in oynadığı ‘Soğuk Dağ’, Umma Thurman’ın oynadığı ‘Kill Bill’ ve hasılat rekortmeni Çin filmi ‘Kahraman’ (Hero), Yücel’in imzasını taşıyan afiş ve kampanyalardan sadece birkaçı. Bu üçlüyü bir araya getirmemizin nedeni 20 yıldır arkadaş olmaları. Üçü de Ankara TED Koleji’nden. Okullar bitince iş hayatına dalmışlar. Mutfak ve içki konusunda bu üçlü tam bir derya. Kumkapı’da oturduğumuzda palamut zamanıydı. 1936’dan beri masalarında yüz binlerce balık ve içkiperveri misafir eden Kör Agop’ta topikle başlayıp balıkla neticelenen bir sofrada yemekten içmekten konuştuk.

Emrah Yücel’in çocukluğu doğum yeri olan Antep’te geçmiş. İlk hatırladığı kıpkırmızı renkli bir şurup. Büyükannesi şöyle büyük büyük kavanozlarda yazdan hazırlarmış bu şurubu. Sonbaharda ilk kavanoz açıldığında evin içine karanfil kokusu yayılırmış. Emrah Yücel devam etsin: ‘Bu koku evin kıyı bucak her yanına yayılırdı. Bilirdim ki hanede misafir var. Ve emin olurdum ki büyükannem şöyle küçük bir bardakla bana da tadımlık ikram edecektir bu şuruptan. Hemen eteğinin dibinde biter, şirinlikler yapardım büyükkanneme.’

Yücel, yıllar sonra vişne şurubu niyetine içtiğinin aslında bal gibi vişne likörü olduğunu anlayacaktır. Büyükkanesi, vişneleri kavanoza yerleştirir, kök karanfilleri arasına dizer, üstüne de ‘maya’ dökermiş. ‘Maya dediği aslında votkadan başka bir şey değildi’ diye anlatıyor Yücel. Emrah Yücel, işte böyle tanışmış içkiyle.

Karslı olan Tamer Karadağlı, tam bu noktada lafa girerek, ‘Tabii Anteplilerin yemekleri de insanı deli edecek kadar güzel. Ben askerliğimi Antep’te yaptım. Herkes askerlikte zayıflar. Ben kilo alıp döndüm Ankara’ya’ dedi. Biraz soluklanıp ‘Ama Kars’ın yemeklerine haksızlık yapmamak lazım’ diye devam etti. Kars da Antep gibi bir kültürler kavşağı değil miydi? Hamur işinin, reyhanın, dağ kekiklerinin, yabani baharatların, sımışkanın, gernoşanın, çağ kebabının, envai çeşit peynirin anavatanı. Karadağlı ailesi, Ankara’ya yanlarında bu zengin kültürle gelmiş.

BİZ YEMEKTE YEMEK KONUŞAN DÜNYADAKİ TEK MİLLETİZ

Sözün devamını Tamer Karadağlı getirsin: ‘Haftada birkaç akşam masalar kurulurdu evimizde. Peynirler baş köşeye oturur, salatalar yerleşir, mezeler dizilir ve rakının kapağı açılınca artık ilk çatalın, ilk tabağa değmesinin zamanı gelmiş olurdu. Ben ilk kez babamla içtim rakıyı. Şimdi de tıpkı babam gibi içiyorum. Babam rakıya su koyar ama buz koymazdı. Buzu su bardağına atar, buzlu sudan rakıya takviye yapardı.’

‘Biz yemekte yemek konuşan dünyadaki belki de tek milletiz’ diyerek Arzu Hanım girdi söze: ‘Çünkü yaşadığımız topraklarda onlarca kültür bir araya gelmiş. Şimdi ben size bir çırpıda 300’e yakın yemek adı verebilirim. Hepsinin kökleri farklı yerden gelip Türkiye’de hemhal olmuş.’

Arzu Balkan’ın kökleri masadaki bu geniş kenar üçgenin en uç köşesine; taa Selanik’e uzanıyor. Büyükkanesi, Atatürk’ün evinin bitişiğindeki konakta doğmuş. Baba tarafı Makedonya’dan gelip Ankara’ya yerleşmiş: ‘Babam ve annem içki içer. Babam rakı sever. İlk içkiyi, küçük yudumlarla onların masasında içtim. Küçükken hastalanıp zayıf düştüm. İştah şurupları verdiler ama kar etmedi. Büyükannem ‘ben bunun çaresini biliyorum’ deyip kırmızı şarap içirmeye başladı bana. Birkaç ay içinde iştahım geldi yerine...’

Arzu Hanım, daha çok şarap içiyor. Rakıyı balıkla birlikte seviyor. Margarita ve burbona bayılıyor. Karadağlı çifti yoğun tempoya rağmen arada bir yemek yapmaya fırsat buluyorlarmış. ‘Birlikte mi yaparsınız?’ diye sordum, ‘Öyle sayılır’ diye gülerek yanıtladı evin hanımı. ‘Ben yemek yapınca gelir tepemde durur, ‘fasulyeye şeker atmasan iyi olur’ gibi tacizlerde bulunur. Kendisi yaptığında ise, ‘soğanları kağıt inceliğinde kes’ gibi talimatlar verir. Buna birlikte yemek yapmak denirse eh işte yapıyoruz diyelim...’

Arzu Hanım, Emrah Yücel’in üniversite yıllarından bu yana yüzlerce çeşit kokteyl yapmasıyla ünlü olduğunu söyleyince, Tamer Karadağlı atılıp ‘Aman ne çeşitler, ne renkler ve tatlar. Hiçbir barmende rastlayamazsınız bu ustalığa’ dedi. Emrah Bey, başıyla söylenenleri onayladıktan sonra ‘Ama ben rakı fanatiğiyim’ dedi. ‘ABD’de rakı bulmak zor olmuyor mu?’ diye sorduğumda. ‘Elbette zor. Buradan götürüyoruz. Stoklar bitince, başka ülkelerin bizim rakıya benzer içkilerine yöneliyoruz’ diye anlattı:

LOS ANGELES’TA KAVUN SUYU, RAKI VE ROMLA KOKTEYL

‘İtalyanların sumbuca’sı var. Anasonlu ama bizimkinden tatlı. Lübnanlıların arac’ları, Yunanlıların uzo’su. Bir de portakal suyuyla içilen Pastis Pernad var. Los Angeles’ta bir Türk haftası yapıldı. Çırağan Oteli’nin şefleri de oradaydı. Rakı, kavun suyu ve romdan bir kokteyl yaptılar ki olmaz böyle bir lezzet şaşırırsınız. Şimdi bazıları diyecek ki, rakıdan kokteyl yapmak karizmayı çizer. Ben öyle düşünmüyorum. Los Angeles’ta dünyanın her yanından millet var. Onlara rakılı kokteyller ikram ettiğimde bardağı yalamadıkları kalıyor. Tamam, rakıyı adabına göre içmek eşi bulunmaz bir zevk. Ama ya uzaktaysan ve ortada sofra yoksa veya ayakta da içmek istiyorsan? Ya Kırkağaç kavunu, Ezine peyniri bulunmuyorsa masada rakıya sırtını mı döneceksin?...’

KEŞKE İNSAN YEDİĞİNDE DEĞİL YALAN SÖYLEDİĞİNDE KİLO ALSA

Karadağlı ailesi yemek yapmayı da yemeyi de çok seviyor ve Tamer Bey isyan ediyor: ‘Keşke, insan yemek yediğinde değil de yalan söylediğinde kilo alsa. Ben yemeyip, içmeyip gergin ve mutsuz formda bir adam olacağıma, hafif toplu ve mutlu bir adam olmayı tercih ederim...’

RAKININ YANINDA SU BARDAĞI YERİNE KADEH KONUNCA İSYAN ETTİM

Emrah Yücel geçen yıl, eşiyle birlikte Amerika’dan kalkıp memleket hasreti gidermek için Antalya’ya gelmiş. Kaleiçi’nde Türk yemekleri yaptığı iddia edilen bir lokantaya girmişler. Rakı için klasik limonata bardağı getirmişler ama su bardağı olarak obez bir ayaklı kadeh oturtmuşlar yanına. ‘Yahu, rakı bardağıyla su bardağı aynı olmalı’ diyecek olmuş. Dinletememiş. Çoban salatasının ortasında koca bir mayonez topağı oturtularak servis edilmiş. ‘Burası Türk restoranı değil mi kardeşim?’ diye sormuş garsona. ‘Evet’ yanıtını alınca, ‘Bizde salataya sadece zeytinyağı ve limon katılmaz mı peki?’ demiş. ‘Bizde sadece balzamık sirke var’ yanıtını alınca artık tepesi atmış ve kalkıp terk etmişler lokantayı.

YUNANLILAR RAKI ADABINI YAŞATIYOR

Bu konuda Karadağlı çiftinin de söyleyecekleri var. Arzu Hanım, birçok lokantadan ince belli çay bardağının kaldırılmasından şikayetçi. Dahası da var: ‘Bir Türk lokantasında Türk kahvesinin olmamasını anlayamıyorum. Espresso fincanıyla Türk kahvesinin getirilmesi beni çileden çıkarıyor...’ Tamer Bey ise sallama çaydan yana dertli: ‘Tek kaprisim çayla ilgilidir. Önüme poşet çay getirdiklerinde geri çevirir ve ‘personel için çay demliyorsanız bana da ondan getirin’ derim.’

Tamer Karadağlı, Bir Tutam Baharat’ın çekimleri sırasında eşiyle beraber defalarca Yunanistan’a gitmiş. Türk lokantası işletiyorum diyen adamları Yunanistan’a götürmek gerektiğine inanıyor. ‘Adamlar, o kadar bağlılar ki kültürel köklerine. Rakı içme adapları ve ritüellerini olduğu gibi korumuşlar. Eskilerin anlattığı Agora Meyhanesi kültürünü sürdürüyorlar...’
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!