Mesude Erşan
Oluşturulma Tarihi: Nisan 25, 2009 00:00
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi bünyesindeki Meme Merkezi’nde, genel cerrahi, radyoloji ve patoloji uzmanları bir arada çalışarak, meme kanseri riskini ortaya koyuyor. Riskin saptanmasında mamografi, MR, ultrasonografi gibi görüntüleme yöntemleri, muayene, gerekli görülürse genetik testler kullanılıyor.
Kadının kendi özellikleriyle ailesinin kanser öyküsü de göz önüne alınıyor, yüksek, orta veya düşük risk grubunda yer alıp almadığı belirleniyor. Merkezin direktörü Risk ve Genetik Danışman, Genel Cerrah Doç. Dr. Bahadır Güllüoğlu, cerrahi, patoloji ve radyoloji bölümlerinin tek merkezde buluştuğu, üniversite bünyesindeki ilk ve tek kurum olduklarını söylüyor. Saptanan riskin oranına göre hasta, kansere karşı önlem almak üzere yönlendiriliyor.
Meme kanseri, kadın kanserleri arasında ilk sırada yer alıyor. Ancak günümüz tıbbı hastalığı en erken evrede yakalamasına, böylece tedavinin daha düşük dozda ilaç ve ışın, daha dar kapsamlı ameliyatla tamamlanmasına olanak sağlıyor. Bunun için en etkili yöntem kadının ilgili tüm disiplinler tarafından bir bütün olarak ele alınıp, detaylı değerlendirilmesi, riskin saptanması. İşte Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi bünyesindeki Meme Merkezi’nin de tam olarak yaptığı bu.
Kadınların meme kanseri riskinin arttığı yıllar, menopoza denk geliyor. Bir yandan hayatı altüst eden menopoza bağlı sıkıntılar yaşanırken, hormon tedavisinin meme kanseri riskine yol açıp açmayacağı soruları gündeme geliyor.
40 YAŞTAN ÖNCE NADİR RASTLANIYOR
Radyolog Prof. Dr. Erkin Arıbal, “Meme kanseri 40 yaşından genç kadınlarda çok ender ortaya çıkıyor” diyor. Yaş düştükçe mamografinin anlamı ve gerekliği de azalıyor. Çünkü genç yaşta meme dokusu çok yoğun oluyor, yanıltıcı bilgiler verebiliyor. Gereksiz biyopsiler yapılabiliyor. Bu nedenle bu yaştan önce tarama amaçlı mamografi gerekli görülmüyor. İlk mamografinin 40 yaşında çektirilmesi öneriliyor. 40-50 yaş arasında yılda bir, 50 yaşından sonra iki yılda bir mamografi yeterli. Ancak ailesinde meme kanseri öyküsü bulunanlar ya da meme kanserine yatkınlığı saptananlara, 40 yaşından önce de tarama öneriliyor. Temel yöntem mamografi olsa da çok yoğun memelerde takiplere ultrasonografi de eklenebiliyor.
Doç. Dr. Ramazan Güllüoğlu, “Birinci dereceden yakını (anne, kız kardeş) menopoza girmeden önce meme kanseri olanların daha erken yaşlardan itibaren bu hastalığa karşı önlem almaları gerekir” hatırlatması yapıyor. Bu kişilere, yakınlarının kanser olduğu yaştan 5 hatta 10 yaş önce önce mamorafi, ultrasonografi veya MR ile tarama öneriliyor. Örneğin 40 yaşında annesi meme kanseri olan kadın, 30-35 yaşından itibaren yakın takip edilmeli. Güllüoğlu, “Yüksek risk grubu dediğimiz ailesinde çok fazla sayıda kanser olan kadın var, bunlara gen anomalisi diyoruz, bunlarda da 25 yaşlardan itibaren MR ile tarama yapılıyor. Menopozdan önceki yaşlarda meme kanserinin çıkması genetik yatkınlığı düşündürüyor. Özellikle de beraberinde yumurtalık kanseri de varsa, birinci derece akraba erkekte de meme kanseri saptanmışsa, herhangi bir nedenle daha önce göğüs bölgesine radyasyon almışsa, biyopsi yapılmışsa, daha önce meme kanseri tanısı konmuşsa bu gruptakiler yüksek risk grubu. Mutlaka danışmanlık almalarında yarar var” diyor.
Genetik testin de meme kanseri riskini saptamada yeri var. Ancak herkese uygulanmıyor. Birinci derece yakınında meme kanseri bulunanların (özellikle hasta 40 yaşın altında yakalandıysa), riski artırdığı bilinen BRCA1 ve 2 genlerine bakılıyor. Bir başka koşul hastaya yapılan testte bu genlerdeki mutasyonun saptanması. Eğer onlarda saptanmışsa riski ölçülen kadına da benzer genetik test uygulanıyor. Ancak söz konusu gende mutasyon saptanması, kişinin yüzde 100 meme kanseri olacağı anlamına gelmiyor. Çevresel faktörler de önemli. BRCA1-2 testi pozitifse, kadının ömür boyu meme kanseri olma riski ortalama yüzde 60. Bu rakama dayanarak memelerini aldırmaları önerilmiyor. Çünkü yüzde 40’ı boş yere bu cerrahi işlemi yaptırmış oluyor.
Risk analizleri yapılırken, ilk adet yaşı, ilk doğum yaşı, doğum yapılıp yapılmadığı, menopoza girme yaşı, hormon yerine koyma tedavisi uygulanıp uygulanmadığı, egzersiz alışkanlığı, alkol tüketme, şişmanlık gibi faktörler de göz önüne alınıyor.
Prof. Dr. Fatih Durmuşoğlu’na göre, kadınların fobilerinden biri, memeye yapılan biyopsilerin kanserin oluşumu veya sıçramasında etkili olması. Meme hastalıklarında en etkin tanı yöntemi olan iğne veya cerrahi biyopsilerinin böyle bir etkisi yok.