Güncelleme Tarihi:
Temmuz ve ağustosta çayın su miktarı azalınca her yaştan doğaseverin raftingle korkmadan tanışabileceği bir parkura dönüşüyor. Hürriyet Seyahat okuru Cengiz Özder, haziranda ilk rafting deneyimini yaşadı. “Sağlık sorunu olmayan her yaştan doğasevere öneririm” diyor.
Bir pazar sabahı, Yeni Ufuklar Doğa Sporları Kulübü’nin (YUDOSK) üyeleriyle rafting yapmak üzere Düzce’ye doğru erkenden yola çıktık. Çoğumuz bu sporu ilk kez yapacak amatörlerdik. Kulübün doğa yürüyüşlerinden idmanlıydık, sağlık açısından bu işin altından kalkacağımıza emindik, heyecanlı ve çok arzuluyduk.
Rafting parkuru Düzce’nin Cumayeri İlçesi’nde, Melen Çayı üzerinde. İstanbul’dan karayoluyla 2,5 saat sürüyor. Sabah kahvaltı yapmamış, acıkmıştık. Önce kulüp üyeleri için rafting organizasyonu yapan firmanın ikram ettiği köy kahvaltısıyla karnımızı doyurduk. Odun ateşinde pişmiş ekmek, tereyağı ve bal öyle enfesti ki ne rejim kaldı ne de kalori hesabı!
ÖNCE EĞİTİM, SONRA HEYACAN
Kahvaltı sonrasında Dokuzdeğirmen köyündeki başlangıç noktasına ulaştırıldık. Irmak kenarında bir evin altında, geçmişte tarım aletlerinin konulduğu oda soyunma kabinine dönüştürülmüştü. Burada üstümüzü değiştirdik. Kimi arkadaşlarımız firmanın verdiği neopren elbiseleri zorlanarak da olsa giydi. Biz mayo ve ıslanmaya uygun kıyafetleri tercih ettik. Yaz sıcağında üşüme ihtimali yoktu. Canyeleklerimizi, kaskımızı taktık. Aslında ayaklarımıza da patik denilen, tabanı kaucuk kaplı neoplen ayakkabı giymemiz gerekiyordu. Çünkü bot çavlanlara girdiğinde, içinde savrulurken, sert tabanlı ayakkabılar yakındaki kişilerin canını yakıyordu. Suya düştünce bu patikler kayalara çarpan ayakları da koruyordu. Fakat biz bunu ilk rafting tecrübesinden sonra öğrendik!
Küreklerimizi depodan alıp, bahçede botların arasında toplandık. Yerel rehber ilk brifingi verdi: Kürek nasıl tutulur, güvenlik nasıl sağlanır, suya düşülürse nasıl hareket edilir? Ardından grubumuz güç ve tecrübeye göre altışarlı ekiplere bölündü. Botları halatlarından tutup nehir kıyısına taşıdık.
Yol boyunca “Acaba Melen’ne rafting yapacak kadar su var mı” endişesine tezat, çay köpükler saçarak akıyordu. Bolu üstlerine yağan yağmurlar çayı beslemiş, suyun rengi sarı - kahverengiye dönmüştü. Karadenize doğru hızla alçalan bir vadide köpürerek akan çayın suyu Düzce Ovası’nda yaz aylarında ziraatte kullanılıyordu. Ayrıca İstanbul’a uzanan hat üst bölgelerden önemli miktarda su çekiyordu. Bu nedenle rafting sezonu kısalmıştı. Biz şanslıydık, rehberimiz suyun debisi yüksek olduğu için raftingin de heyecanlı olacağını söyledi.
BOT KONTROLÜNÜN İNCELİKLERİ
Harekete geçmeden önce bot rehberinden bu kez kurallar, komutlar, tekniklerle ilgili son bilgileri aldık. Sonra kürek egzersizleriyle ırmağa açıldık. İlk başlarda nisbeten sakin akan ırmakta kürek ve komut pratikleri yaptık. Çevremizdeki tepeler gürgen, kestane ve ıhlamur ormanlarıyla, yamaçları ise fındık bahçeleriyle kaplıydı. Zümrüt yeşili dağların arasındaki vadiden, yüzümüze vuran hafif ırmak kokulu serin rüzgarın eşliğinde süzülürcesine ilerliyorduk. Sonra uzaktan bir çağıltı sesi işitildi. Aşağılarda nehrin süratle alçalırken nasıl köpürdüğünü gördük ve aniden bu hızlı çavlanın içine dalıverdik. Bir elimizde düşürmemeniz gereken küreğin sapını sıkıca kavramıştık. Diğer elimiz botun kenarındaki emniyet ipindeydi.
Botumuzun burnu, aşağıya doğru delicesine akan suyun oluşturduğu girdaba saplandı. Sonra arka taraf suya vururken burun havaya kalktı. Bottakiler havaya fırladı. Sıkıca tutunmayanlar kaynayan, köpüren sulara düşme tehlikesi geçirdi.
Suların insafına kalmamak için, çavlanların öncesinde rehberin komutuyla hızla ileri kürek çekmek gerekiyordu. Bot bu yolla kontrol altında tutuluyordu. Eğer kendi halinde, nehrin akış hızına bırakılacak olursa, dönmeye başlıyor, çavlanda kontrol tamamen kayboluyordu.
Rafting botu hızlandıkça, nehrin üzerine sarkmış ağaç dallarının riski büyüyordu. Tehlikeye karşı rehber sık sık uyarıyordu: “Dikkat, ağaç!” İkazla herkes karnının üzerine eğilip yüzünü kolluyor, dallar kaskın üzerine çarpıp geçiyordu.
REHBERİN SOĞUK ŞAKASI
Nehrin ortasında yer yer su üzerine çıkmış kayalar ise bir başka engeldi. Farklı komutlarla, gerekirse ters kürek çekilerek bunların yanından geçmek gerekiyordu.
O gün parkur boyunca, yaklaşık iki saatte, bir düzineye yakın çavlandan geçtik. Raftı devirmeden ve düşmeden parkuru tamamlamak çok zevkli, eğlenceliydi. Çavlanda ya da hemen öncesinde düşme korkusu ise adrenalin patlamasına neden oluyordu. Çünkü düştüğünüzde, köpüren sular sizi bottan uzaklaştırırken, zaman zaman içine çekiyor. İyi derecede yüzme bilmenin pek önemi kalmıyor. Can yeleği sayesinde suyun üstünde kalıp, çavlan bitimine kadar kontrolsüzce sürükleniyorsunuz.
Parkur boyunca botların devrildiğini veya en azından çavlanlarda inip çıkarken bazı raftingçilerin suya düştüklerini, kaya üstüne oturan bazı botların takılıp kaldıklarını görmüştük. Bizim teknemizdeki kürekçiler güçlü ve daha tecrübeliydi. Tam da “Düşmeden, kontrolü kaybetmeden bitirdik” diye konuşurken, rehberin bize sürpriz hazırladığını düşünemedik.
Rehber bize “tam güç ileri” komutu verdiğinde küreklere asıldık, bot hızla ilerledi; derin suların yaladığı bir kaya duvarına olanca gücüyle çarptı. “Şimdi ne olacak” demeye vakit kalmadan bot hızla etrafında döndü, kenarda oturan ben, merkezkaç etkisiyle bir anda kendimi sırtüstü suların içinde buldum.
KENDİMİ SUDA BULDUM
Karanlık sularda sanki bir çamaşır makinesinde dönüyormuş gibi yuvarlandım, yön duygum kayboldu. Neresi suyun altı, neresi suyun üzeri anlayamaz oldum. Bir ara sarı bir ışık belirdi. Hemen ardından kafamı botun altına vurdum. Bu kez suyun altından yüzmeye çabaladım, raftın birkaç metre ötesinden su yüzüne çıktığımda, herkes endişeyle bağırıyordu. Bottakiler bana doğru kürek çekmeye çalışıyordu. Sonra aniden çavlana kapıldım. Son duyduğum “ayağın nehrin akış yönünde, sırtüstü raftingçi yüzüşü pozisyonunda kal” komutuydu.
Ama ne mümkün! Sular beni tekrar aşağı aldı yuvarladı, ne denge kaldı ne de kontrol.
Sağ ayağım o arada yerdeki bir kayaya çarptı. Parmağım kırıldı herhalde, dedim! Çavlan sona erdi, nehrin nisbeten sakin akan bölgesine gelince, bot bana yetişti. Bir kürek uzattılar, emniyet ipine tutundum, rehber uzanıp can yeleğimden kavrayarak beni içeri aldı. Hayret, onca çaba içinde elimdeki küreği sıkı sıkı tutmuş ve bırakmamıştım! Neyse ki parmağımda da kırık yoktu.
Bana sorarsanız, rafting çok zevkli. Doğayla iç içe olmanın yanı sıra, takım çalışması ve spor disiplini aşılıyor. Gençler ve sağlık sorunu olmayan, her yaştan doğasever için, en azından yaşamlarında bir kez olsun yapmalarını öneririm. Eğer yapmaya karar verirseniz, yaşadığınız şehirdeki doğa sporları kulüplerinin programlarını takip edip onlara katılabilirsiniz. Kendi güvenliğiniz açısından bütün yapmanız gereken, lisanslı genç sporculardan oluşan rehberlere itaat etmek ve kurallara uymak. Eğer çavlanda suya düşmezseniz risk yok. Düşme ihtimalini de aklınızda bulundurun. Üstesinden gelecek zihinsel hazırlığınızı yapın. Bunu göze alıyorsanız rafting sizin için yeni bir tecrübe, heyecan, beceri kazanma fırsatı. Özellikle gençlere bu spor çok yakışıyor!
3,5 SAAT SÜRÜYOR
Melen Çayı’nda rafting için ideal sezon ilkbahar ve sonbahar. Bölgedeki firmalar yaz aylarında da rafting organizasyonlarını sürdürüyor. Bot, kask, neoplen elbise, rehberin yanı sıra köy kahvaltısı da paket fiyatına dahil. Botlara yazın altı, kışın sekiz kişi biniyor. Fiyatlar gruptaki kişilerin sayısına bağlı. Bot başına ortalama 600 TL ücret alınıyor. Rafting firmaları önce konuklarına kahvaltı ikram ediyor, köy gezisi yaptırıyor. Gereken bilgiler verildikten sonra rafting saat 12.30 civarında başlıyor. Parkurun altıncı kilometresinde 45 dakika mola verilip, tur akşam saat 17.00 civarında tamamlanıyor. Rafting süresi, çayın debisine bağlı. Baharda 2,5 saat sürüyor. Ağustosta suyun debisi düştüğü için 3,5 saati buluyor.